Seyirci Oscarları
Yönetmene, oyunculara, kostümlere ödüller var ama mesela seyirciye verilen bir Oscar neden yok? En iyi izleyici Oscarları verilecek olsa jüriyi kim belirler, bu ödülleri hangi kriterlere göre verirlerdi diye merak ediyorum. Sonuçta birkaç tip seyirci var. Bir, bizim bildiğimiz yani genelde para verip izleyen pasif veya amatör diyebileceğimiz seyirci, bir de profesyonel seyirciler. Tabii bunlar normal seyirci gibi sadece izlemek için para almıyor, öyle olsa amatör seyirciden farkı olmazdı. Profesyonel seyircinin -ki bu eleştirmen, film şirketi görevlileri veya başka medya mensupları olabilir- görevi sadece izlemek değil, kritik etmek ve gördüğü hataları da dile getirmek. Filmlerin gişe başarısının ötesinde, prodüksiyonların ve sektörün bekası, bu iki kategorinin de işlevlerini yerine getirmesine bağlı. Yoksa geçen sene Oscarlar alan Güney Kore filmi Parazit’e benzer dinamikler oluşup her iki tarafa da zarar verebilir.
Aslında bir de üçüncü tip diyebileceğimiz bir seyirci kategorisi var. İngilizcesi ‘bystander’ kelimesini seyirci diye tercüme ederiz ama kullanıldığı yere göre bazen ‘görgü tanığı’ demek sanırım daha doğru olur. Bu görgü tanığı da aynı filmin sonunu neredeyse ezbere bilse bile seyreder ama aynı zamanda amatör ve profesyonel seyircileri de dikkatle izler. Kendisine fikri sorulursa görüşlerini aktarır. Geleceğine gerçekten önem veren topluluklar için genelde en değerli seyirci bunlardır. “Yönetim gurularının” alıntı yapmaya bayıldığı ama kitaplarını gerçekten okuyup okumadıklarına emin olamadığım Peter Drucker, kendisini onurlandırmak isteyenlerin ona ‘guru’ demesine kızar ve kendisini ‘bystander’ olarak tanımlardı. Nitekim yarı otobiyografi diyebileceğimiz “Adventures of a Bystander” kitabında şöyle der: “Görgü tanığı sahnededir ama aksiyonun bir parçası değildir. Seyirci bile değildir. Oyunun kaderi ve içindeki her aktör seyirciye bağlıdır. Oysa görgü tanığının tepkisinin kendisi dışında hiçbir etkisi yoktur. Ancak, tiyatrodaki itfaiyeci gibi kanatlarda duran görgü tanığı, ne oyuncunun ne de seyircinin fark etmediği şeyleri görür. Her şeyden önce, aktörlerin veya izleyicilerin gördüğünden farklı görür.. Çevredekiler yansıtır ve bu yansıtma bir aynadan çok bir prizmadır; refraksiyon yapar.”
Ödül olarak Oscar beklemiyoruz ama arada hatırlatmakta fayda var; piyasalarda hem Eylül’deki düşüşü hem de dibi ve akabindeki ralliyi hasbelkader iyi yakaladık. Konsensüsün karamsarlığını paylaşmıyoruz, ‘diplere yakınız’ diye ifade ettiğimizden bu yana az zaman geçti ama ciddi piyasa hareketleri oldu. Küresel risk barometresi olarak aldığımız S&P500 tüm zamanların rekor zirvesine geldi dayandı. Yaklaşık 2400 hisseden oluşan daha geniş temsili olan NYSE Composite endeksi ise yeni bir rekor kırdı. Alışageldiği üzere yükseliş sonrası piyasalarda pek karamsarlık kalmadı ve fiyatlar düşükken pek görmediğimiz iyimserlik, fiyatlar yükseldikten sonra ortalığa yayılmaya başladı. Bu arada geçen hafta faizler ve petrol fiyatları kısa vadede geriler diye düşünmüştüm. Faizler biraz geriledi ama petrol gerilemedi. Ancak kısa vade için her ikisinde de gerileme beklentimiz geçerli. Geçen hafta da belirttiğimiz gibi ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Kısa vadeli trade ve orta vadeli trade görüşlerimiz çelişir durumda. Kısa vadede özellikle gelişmiş ülke borsalarında çok sert olmayan bir düzeltme olasılığı bizce oldukça yükseldi. Kısa vadede, bir iki haftalık bir gerileme yani trend karşıtı hareket beklemeye devam ediyoruz. Ancak bunun gerçekleşmesi durumunda trend yönünde tekrar konumlanması için fırsat olarak görürüz. Benzer bir durum emtialar için de geçerli. Yani emtia ve gelişmiş ülke hisse senetleri için trend anlamında olumlu olmaya devam ederken kısa vadeli bir düzeltme için koşulların oluştuğunu düşünüyorum. Olur ya da olmaz emin olamam ama en azından beklenen volatilitenin gerçekleşmiş volatiliteye iskontosu bu seviyelerdeyken endekste yeni uzun pozisyon açmak çok makul gelmiyor bana. Beklediğim düzeltme veya ara ardından ise muhtemelen borsa ve emtia benzeri riskli varlıklarda Kasım ortalarına kadar sürecek zikzaklı yükselişin devam etmesini bekliyorum. Döviz tarafında doların tepe oluşumu, EUR/USD’nin ise taban oluşumu içinde olduğunu düşünmeye devam ediyorum. Fakat kısa vadede bunlarda da trend karşıtı yani doların değer kazandığı bir hafta görebiliriz. Bu kısa vadeli yükseliş ardından ise DXY endeksinin sene sonuna kadar 92 civarlarına gerilemesini bekliyorum.
Piyasalar için görüşlerimizi sık sık ve oldukça net bir şekilde aktarıyoruz ama bizim piyasalar için görüşlerimizi de tekrar kısaca özetleyeyim. Konsensüsün karamsarlığını paylaşmıyoruz, ‘diplere yakınız’ diye ifade etmiştik. Fakat yurt dışı piyasaların gerisinde kalırız diye de ilave etmiştik. Bizdeki gelişmeler de bu doğrultuda oldu. Bundan sonrası biraz da Merkez Bankası’nın Perşembe günkü kararına bağlı ki siz bu yazıyı okurken bu karar açıklanmış olabilir. Fakat bu PPK kararı, daha ziyade kısa vadeli dinamikleri etkileme potansiyeli açısından önemli. Daha orta vadeli makro, varlık alokasyonu ve sektör seçimlerini etkileyecek bir durum olmadığını düşünüyoruz.
Herkes stagflasyon demeye başlamışken öncü veriler, modeller ve hissiyatımız bize önümüzde en az iki çeyreklik bir reflasyon rejimi gösteriyor. Bu arada enflasyonun geçici değil, bizim iddia ettiğimiz gibi yapısal olacağını gösteren işaretler de artıyor. Bu bağlamda sıfır karbon hedefi ilan eden Çin’in ‘’Enerji güvenliği milli güvenliktir’’ demesi, ESG konusunda öncüymüş görüntüsü veren BlackRock CEO’sunun hidrokarbon şirketleri ve enerji maliyetlerine etkisine ilişkin sözleri ve IEA’nin son raporundaki tahminlere göz atmak da oldukça ilginç. Üçüncü çeyrek finansal sonuç açıklamalarının da piyasadaki havayı fazla bozmayacağını düşünüyoruz. Faizlerdeki gerileme bizce geçici ve enflasyonun konsensüsün ısrarla vurguladığı ve yanıldığı gibi geçici olmadığının anlaşılması ile bu yükseliş öngörülebilir gelecekte devam eder. Görüşümüz doğruysa, bu merkez bankaları üzerindeki baskıyı daha da artırır. Ekonomilerin yavaşlamaya başlamasını beklediğimiz 2022 ikinci çeyreğinde faiz artırımlarına zorlayabilir. Ekonomiler yavaşlarken gelen faiz artırımları ise filmi koparır.
Bu dönemin ve fragmanını izlediğimiz gelecek filmin ileride yaratacağı etkileri sezinlemeye başlayan yönetmen, aktör, kostümcü ve profesyonel seyircinin de yavaş yavaş ağız değiştirmeye başladığını görüyoruz. Aralarında Summers ve bazı Fed üyeleri gibi önemli yapımcı, yönetmenlerin ve profesyonel seyircilerin son açıklamalarına baktığımızda, ‘‘Acaba devranın döndüğünü sezmeye başlayıp, yakın zamanda oluşması muhtemel repütasyon rezaletleri ve türlü skandallardan paçayı sıyırma çabaları mı bunlar?’’ diye düşünenler olacaktır. Senelerce monetarist ekonomi anlatıp M2/GSYH’nın trendden bu kadar yukarıda bu kadar uzun kalmasının yani para basmanın enflasyon yaratmayacağını düşünmüyor olabilirler miydi? Diyelim hukuk eğitimi almış FED Başkanı Jerome Powell bunları bilmiyor, FED’in diğer üst düzey yöneticileri de mi bilmiyordu? Yoksa yine her şeyi ‘arz sıkıntısı’ deyip geçmeye mi hazırlanıyorlar? Uygulanan politikaların, ekonomi ve demokrasilerin bel kemiği olan orta kesimleri erittiğini, bunun da ekonomileri anormal borçluluk uçurumunun eşiğine getireceğini, kutuplaşmadan şikayet edenlerin aslında uyguladıkları politikaların kutuplaşmayı körüklediğini fark eden görgü tanıkları yok muydu? Bunlar riskleri göze alıp, seslerini duyurmaya çalışmadılar mı? Peki profesyonel seyircilerin önemli kısmı, para alıp izlemek dışında, ne yaptı? ‘‘Aman ses çıkarmayalım, başımıza iş almayalım, bu sorun ile bizden sonrakiler uğraşsın’’ diye mi düşündüler?
Peter Drucker’e trendleri nasıl bu kadar başarılı tahmin ettiği sorulduğunda “pencereden dışarı bakıyorum” dermiş. Drucker sağ olsa ve bugün dışarıda gördüklerini anlatsa belki de kendisine akıl hastası teşhisi konurdu. Fakat ne derler bilirsiniz: “Paranoyak olmanız, takip edilmiyor olduğunuz anlamına gelmez.”
İzlenenler, izleyenler, izleyenleri izleyenler… Bilmiyorum ama belki de yazdıklarım sadece paranoyak bir beynin hayal gücüdür. Kathryn Bigelow’un The Hurt Locker ile Oscar alıp, Point Break veya Strange Days filmlerinin almaması sonrası Oscarlara güvenim de kalmadı. Bana Oscar vermeye kalkan olursa da kabul etmeyeceğimi şimdiden beyan ediyorum. Ama jüri görevi tekliflerine açığım. En iyi replik Oscar’ı olsa ve ben de jüride bulunsam, oyumu Strange Days filmindeki “Paranoya, sadece gerçekliğin daha ince bir ölçekteki halidir” cümlesine verirdim.
Paranoya, gerçeğin kaba hali mi, ince ölçekteki hali mi öğrenmemiz belki de tahmin edilenden önce olacak. İletişimde yaşanan hızlı gelişmeler ve sosyal medyayı kontrol etmenin zorluğu nedeniyle bilgiler artık çok daha fazla insana, çok daha hızlı sürede ulaşıyor. Peter Drucker’in bundan yaklaşık 70 yıl önce General Motors fabrikasında çalışırken fark ettiği, esas gücün bilgide saklı olduğu gerçeğini, başkaları da biraz gecikmeli de olsa fark edecek noktaya gelebilir. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir alışkanlığı olur diyebilir miyiz?
Aslında bunlar bu modern çağın problemi de değil. Dante tam 700 yıl önce yazdığı İlahi Komedya’sında haksızlıklara karşı kayıtsız kalanlara eserinde, cehennemin girişinde mahsur kaldıkları Acheron nehri kenarında özel bir yer ayırmıştı. Bunlar, Dante’ye göre iç çeken, ağlayan ve feryat eden, akıl iyiliğini yitirmiş ruhlardır. Virgilius bu nedenle, “Onlardan bahsetmeyelim, bak ve geç” der. Bunlar için artık iyi ve kötü arasında bir seçim yapmak için bile çok geçtir.