Sevinelim mi, üzülelim mi?
Moody’s 11 yıl aradan sonra ilk defa hem de iki kademe birden Türkiye’nin notunu artırdı, ekonomistler ikiye bölündü. Sevinenler oldu; üzülenler oldu. Alkışlayanlar oldu; eleştirenler oldu. Şaşırtıcı değil. Böyle bir kafa karışıklığı bize yakışır.
Not artırımını olumlu karşılayanların hareket noktası belli: Daha yüksek kredi notu daha iyi borçlanma imkânıdır, sermaye girişlerinde hızlanma demektir. Türkiye bu sayede şiddetle ihtiyaç duyduğu yabancı sermaye girişlerine kavuşabilir; hatta çok arzuladığı doğrudan yabancı yatırımları bile bu süreçte olumlu etkilenebilir. Not artışına şüpheye yaklaşanlara göre ise Moody’s “carry trade”cilerin ekmeğine yağ sürmek için harekete geçti. Bu görüşe göre Moody’s Türkiye’den büyük paralar kazanmak için pozisyon alan yabancıların bir aracı gibi davranıyor. Bunu yaparken de Türkiye’ye, ücret artışlarının beklenen enflasyona göre yapılmasını önererek yabancı yatırımcıların daha fazla kazanmasının faturasını ücretli kesime ve dar gelirlilere yüklüyor.
Ne kadar eleştirsek de kredi derecelendirme sistemi, küresel sermaye hareketlerinde önemli rol oynar. Çünkü borçlanan kurum ya da hükümetin borcunu zamanında ödeme kapasitesi ve riskler konusunda borç verene fikir verir. Üstelik bunu yapmaları için borç verenler değil bizim gibi borçlananlar onlara para öderler. Oynadıkları bu kritik rol nedeniyle ratingciler her zaman tartışma konusu olmuşlardır; mercek altında kalmışlardır.
Sadece Türkiye’de değil; dünyanın gelişmiş ekonomilerinde de aynı tartışmalar yaşandı.
2008 krizi patladıktan sonra batılı ülkelerin notları arka arkaya düşürülmeye başlandığında rating sistemi eleştirildi. Bu kuruluşlar yaklaşan krizi öngörememişler, Yunanistan ve Portekiz gibi ülkelere kriz öncesi hak ettiklerinden de yüksek notlar vermişlerdi. Euro borç krizi patladığında ise önce notları düşürmekte tereddüt ettiler; ardından hatalarını telafi etmek için birbirleriyle yarışırcasına notları indirdiler. Bu tepkisel hareketleri krizi daha da derinleştirdi.
Aynı şekilde bundan bir yıl önce Fitch, ABD’nin uzun vadeli kredi notunu düşürdüğünde bu defa eleştiri ABD yönetiminden geldi. Hazine Bakanı Janet Yellen, Fitch’in kararının “keyfi ve güncel olmayan verilere dayandığını” söylemişti.
Ben de ratingcilerin metodolojilerinde yanlışlıklar bulunduğunu ve şeffaflıktan yoksun olduğunu düşünenlerdenim. Trilyonlarca dolarlık borçlanma işlemini etkileyen sistemin çok fazla zayıflığı olduğunu ve bu nedenle tartışılması ve düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama “Bu not artışının ardında bir bit yeniği var” veya “Bu ratingciler bize düşman, bizi sevmiyorlar” noktasına takılıp kalınmaması gerektiğine inanıyorum. Rating sistemi bizim gibi borçlananlara değil devletlere, şirketlere ve yerel yönetimlere borç verenlere yardımcı olmak üzere kurulmuştur. Borç verenlerin borcu verdikleri şirketin ya da kurumun borcunu vadesinde ödeyip ödemeyecekleri konusundaki belirsizliğin azalması için doğmuş mekanizmalardan birisidir.
Rating şirketinden bizi sevmesini, bizim yüksek menfaatlerimizi kollamasını ve bize acımasını beklememeliyiz. Biz, yanlış politikalarla göz göre göre enflasyonu uçurmuş, lirayı yerle bir etmiş, ülkedeki gelir dağılımını düşük ve orta gelirlilerin aleyhine bozmuş, kamu açıklarını patlamış, yani kendi ekonomimize acımamışız ve şimdi ratingcilerden bize acımalarını ve anlayış göstermelerini bekliyoruz. 1992 yılının mayıs ayında S&P'den BBB almıştık. Tansu Çiller başbakanlığı Süleyman Demirel'den devraldığında BBB notuna sahip "yatırım yapılabilir" kategorisindeki bir ekonomiyi de teslim aldı. Üç ayrı hükümetin başbakanı olarak toplam 3 yıl başbakanlık koltuğunda kaldı. Ekonomide türlü türlü hatalar yaptı. Mart 1996'da görevden ayrıldığında Türkiye'nin notu B+'ya, yani spekülatif ülke düzeyine düşmüştü. Tekrar BBB’yi alabilmek için 2013 yılının mayıs ayını beklememiz gerekti. Ancak ekonomide yine kırılmalar, politikalarda dönüşler oldu ve 2016’da BBB’yi kaybedip, B’lere kadar indik. Burada ratingcilerin yanlış değerlendirmeleri, yanlış hareket etmeleri söz konusu olabilir ama bu not aksiyonlarına zemin hazırlayan adımlar bizden geldi.
Cuma günü ise Moody’s kredi notumuzu iki kademe birden arttırdı. Böylece üç büyük kuruluşun yani Moody’s, S&P ve Fitch’in notları aynı seviyeye geldi. Olumlu bir gelişmedir, sevindiricidir. Daha yüksek kredi notu daha iyi borçlanma imkânı demektir. Cari açık vererek büyüyebilen bir ülke olarak şiddetle ihtiyaç duyduğumuz sermaye girişlerinde hızlanma demektir. Ama her not yükselişinden sonra yazdığımız gibi cuma gecesi gelen artış, Türkiye için olumludur fakat yeterli değildir. Bir ekonomi için başarı ölçütü S&P ölçeğinde en az BBB- ya da Moody’s ölçeğinde en az Baa3 notuna sahip olmaktır. Oraya ulaşmak için ise notumuzun dört kademe daha artması gerekiyor.
Görünümün her üç kuruluştan pozitif olması da bir sonraki not aksiyonun yukarı yönlü olacağına işaret ediyor. Marttaki Fitch not artışından sonra dediğimiz gibi “Eğer yakın geçmişte örneğini sıklıkla gördüğümüz heterodoks maceralardan uzak durur, faiz takıntısından kurtulur, ekonominin kuralları ile kavga etmeden mevcut politika duruşunda ısrar edersek önümüzdeki dönemde Moody’s ve S&P’den not artırımları gelecektir.“