Sessiz diplomasinin önemi...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı çalışma ziyareti, ekonomik krizle boğuşan Türkiye için bir çıkış yolu bulmak adına kritik önemdeydi. Avrupa Birliği'nin güçlü ülkesi Almanya'dan Türkiye'nin yakın dönem çıkarları adına beklenti çoktu. Bu beklentileri kabaca şöyle sıralamak mümkün;
* Almanya'nın Türkiye- AB arasında Gümrük Birliği'nin modernizasyonu yönünde ikna edilmesi; Gümrük Birliği'nin yenilenip, genişletilmesi konusunda müzakerelerin başlaması Batılı yatırımcılar için "AB, Türk ekonomisine kefil oldu" izlenimi yaratacaktı.
* Almanya federal parlamentosunun çıkardığı yeni yasa, Türk vatandaşlarına bu ülkede çalışma şartlarını oldukça yumuşattı. Buradan yola çıkarak, Berlin ile Türk vatandaşlarına AB vize muafiyeti konusunda da bir kanal, yeni bir müzakere pozisyonu açılabilirdi.
* Türkiye, savaş uçağı eksiğini kapatabilmek için uzun süredir ABD ile -"nafile" -bir F-16 pazarlığına girişmişti. Alternatif olarak dört Avrupa ülkesinin -İngiltere, İtalya, İspanya ve Almanya- Eurofighter savaş uçaklarına da yönelinebileceği, bizzat Savunma Bakanı Güler tarafından da açıklanmıştı. Satın alım için ise, Berlin'in de onayına ihtiyaç vardı.
* AB ile artık tıkanmaya yüz tutan Suriyeli sığınmacı anlaşmasında yeni bir açılım mümkün olabilirdi. Hatta Türkiye, bu yeni açılım sayesinde AB'den, ekonomiyi bir nebze rahatlatacak yeni fon akışı bile olabileceğini hesaplıyordu.
* AK Parti hükümetinin dış politikasının birinci önceliği haline getirdiği Gazze meselesinde, Almanya ve Türkiye'nin ortaklaşa bir girişim başlatma şansı vardı. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Almanya'nın İsrail üzerindeki etkisini, Türkiye'nin ise Filistinlilerle iyi ilişkilerini kullanarak, Gazze'de sivil ölümlerini durduracak kalıcı bir ateşkes için ortak hareket etme çağrısı yaptı.
Ancak olmadı; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya Başbakanı Scholz'la ortak basın toplantısındaki "Holokost" çıkışı, neredeyse tüm diplomasi kapılarını kapattı. Erdoğan'ın sözleri, Türkiye'de yaklaşan yerel seçimler öncesinde bazı seçmenlerin kulağına hoş gelmiş olabilir. Ancak bu çıkış, Türkiye'nin çıkarları açısından Berlin'le açabileceği kritik kanalları büyük ölçüde kapatmış olabilir.
ÇİN'İN SESSİZ DİPLOMASİSİ ETKİLİ OLUYOR
Almanya gezisinde diplomasinin işlevi unutulmuş görünüyor;
Asıl marifet, herkesin zaten bildiğini resmi gezide yüksek perdeden muhattaba söylemek değil, o muhattabı izlediği yanlış politikaları değiştirmeye ikna etmektir.
Bu gerçekleşmeyince, meydan elbette sessiz sedasız diplomasinin gücünü kullananlara kalıyor. Gazze söz konusu olduğunda Çin bugünlerde "sessiz diplomasiyi" en başarılı yürüten ülke olarak öne çıkıyor. Pekin, son bir hafta içinde İsrail saldırıları altındaki Filistinliler açısından çok önemli iki gelişmeye imza attı;
* İlki, Çin'in tüm Arap dünyasını Gazze meselesinde -AK Parti hükümetinin oynamak istediği ancak pek kabul görmeyen- arabulucu rolüne ikna etmesi oldu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı önümüzdeki hafta Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarının Gazze meselesini görüşmek için Çin'i hep birlikte ziyaret edeceklerini açıkladı. Burada, Arap bakanlar neden Gazze meselesine çözüm için yakındaki Türkiye yerine, binlerce kilometre ötedeki Çin'e gidiyorlar diye düşünmek gerekir elbette.
* İkincisi ise, Çinli lider Şi'nin San Francisco'da ABD Başkanı Biden'la görüşmesi sonrasında, Washington yönetiminin Filistin meselesi konusunda- küçük de olsa- olumlu yönde kımıldama işaretleri göstermesi oldu. Beyaz Saray'da Ortadoğu'dan sorumlu diplomat olarak görev yapan Brett McGurk ilk kez, Hamas'ın aldığı rehinelerin serbest bırakılması karşılığında ciddi bir ateşkesten bahsetmeye başladı. Bitmedi; ABD Başkanı Joe Biden da, hem Gazze ile Batı Şeria'nın Filistin yönetimi altında birleştirilip, iki devletli çözümün devreye sokulması konusunda, hem de özellikle Batı Şeria'da Filistinliler'e saldıran İsrailli yerleşimcilere yaptırım uygulanabileceğine ilişkin işaret verdi.
Tüm bunlar şunu gösteriyor; Sessiz diplomasi her zaman hamasetten daha yararlıdır...