Sen nelere kadirsin ey faiz
Ocak ayında başta ABD borsaları olmak üzere dünya borsaları 2008-9 küresel finans krizinden bu yana en kötü başlangıcı yaptı yeni yıla. ABD’de geçen yılı %26,9’luk çarpıcı bir yükselişle kapatan ve pandemi dönemini de kapsayan son üç yılda birikimli olarak %100 artış kaydeden S&P 500 endeksi bu yılın ilk ayında %5,3 değer kaybetti. Yeni teknoloji şirketlerinin ağırlık taşıdığı Nasdaq endeksindeki düşüş ise %9’u buldu. Avrupa borsaları ortalama %3,8 değer kaybederken FTSE Dünya Endeksi de %5,6 değer kaybetti ocak ayında.
Pandemi döneminde bile parlak bir performans gösteren borsaların ocak ayındaki düşüşünü tetikleyen faktörler arasında, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) çok yakında faizleri artırmaya başlayacağını açıklaması başrolü oynadı. Fed’in ve önde gelen diğer merkez bankalarının, pandemi nedeniyle ekonomide yaşanması olası çöküşü sınırlamak için piyasaya pompaladığı trilyonlarca doların yarattığı benzeri görülmemiş para bolluğunun ve sıfır faiz döneminin sonuna gelindiğinin anlaşılması Ocak ayında borsalarda yaşanan düşüşün başlıca nedeniydi. Rusya ve Çin’in taraf olduğu jeopolitik tehditlerin de içinde bulunduğumuz ortamda borsaları etkilemesi beklenebilir.
Enflasyon, faiz ve borsalar
Pandemi nedeniyle düşen talebin yaratılanpara bolluğu sayesinde 2021’de canlanmaya başlaması, buna karşılık ekonominin arz cephesinde bazı uyum sorunları yaşanması, başta ABD olmak üzere pek çok ülkede büyümeyle birlikte enflasyonun da uyanmasına ve ciddi bir tehdit olarak algılanmasına yol açtı. Enflasyonun ekonominin ve finans sisteminin sağlıklı biçimde işlemesini nasıl kösteklediğini çok iyi bilen ekonomistlerin sözünün geçtiği ülkelerde bu olasılığı önlemek için faizleri yükseltmenin kaçınılmaz olduğu da çok iyi bilinir. Faizleri yükseltmeye başlamanın ekonominin büyüme hızını bir miktar düşürmesi ve borsalardaki şenliği sona erdirmesi de beklenebilir. ABD’de şimdi önemli olan şey enflasyonu aşağı çekmek için atılacak adımların ekonomideki canlanmayı fazla etkilemesini ve borsalarda bir çöküş yaşanmasını önlemektir. Fed’in şimdi atacağı adımlarda en çok dikkat edeceği noktalar da bunlardır.
Faizi düşürmek enflasyonu azdırır
Enlasyonun yükselişte olduğu bir ülkede merkez bankasını politika faizini düşürmeye zorlamanın ekonominin bütün dengelerini bozması ve ülke parasının kontrolsüz değer kaybetmesine yol açması kaçınılmazdır. Hele Türkiye gibi 50 yıldır kronik enflasyon yaşayan bir ülkede bu yolu denemenin bedelinin ne kadar ağır olduğunun bugüne kadar çoktan anlaşılmış olması gerekirdi. Halen iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi de bunu başaramayan iktidarların yarattığı krizlerden yararlanarak 2002’de iktidara gelmiş ve 2004 yılı sonunda enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi başarmıştı.
Ne var ki Ali Babacan gibi o günkü başarıda önemli payı bulunan kişiler de şu anda uygulanan ve ülke ekonomisini derin bir çıkmaza sürükleyen anlayışın tam karşısında yer almakta ve doğru yolu göstermeye çalışmaktadır.
Tek Adam’ın derdi başka
Türkiye ekonomisi bugün içinde bulunduğu çıkmaz sokağa, kendisini sınırsız yetkilerle donattıktan sonra ekonomiyi de tek elden yönetmeye kalkışan Cumburbaşkanı Erdoğan’ın tercihleri sonucunda gelmiştir.
Dünyada genel kabul gören faiz teorisini tersine çevirip “enflasyonu faiz doğurur” diyerek finans dünyasındaki ününe ün katan Sayın Erdoğan için önemli olan şey Türkiye ekonomisinin iyi yönetilmesi değil, kendi adının anılmasına yol açacak gelişmelerin yaşanmasıdır. Son dönemde denenen sözde modellerle ve göreve getirilen Sayın Nebati gibi ilginç kişilerle gündem saptırılmakta, çıkmazda bocalayan her kesimden insanların imdat çağrılarına kulak tıkanmaktadır.
Şimdi bu çıkmaz yolun sonuna gelinmekte olması Sayın Erdoğan’ı çok tedirgin etmekte ve “enflasyondaki yükselişin kamburunu bir süre taşımak mecburiyetinde kalacağız”, diyerek çok acı bir itirafta bulunmak zorunda kalmaktadır.