Sen ağa ben ağa ineği kim sağa?
İnekler sağılmıyor. Daha doğrusu olanları sağıyoruz da sayıları azalıyor, merayı, yemi bahane edip, süte hasret ulus haline geliyoruz.
Tarım, sanki utanılacak bir şeymiş gibi, “efendim zengin olmak için bilişim teknolojilerinde üretici olmak bize yeter” gibi fantezilere saplanıyoruz.
Bilişimde üretici olmak; iyi fikirdir ancak bitleri baytları yiyemezsiniz. Bir ülkede güçlü sanayi mutlaka olmalı fakat yalnızca makineler ile çocuklarınıza sofra donatamazsınız. Silahla vatanı korursun ama içecek suya da ihtiyaç duyarsın.
Sorun şudur; eğer biz üretmez isek besinler nereden gelecek? Eğer biz çocuklarımıza tarımın önemini anlatmaz isek, etlerin süpermarket raflarında yetiştiğini sanan nesiller oluşacak. Eğer biz üretmediğimiz gıdayı ithal kolaylığını seçersek, yeni bir dışa bağımlılık var edeceğiz.
Tarım, bu anlamda en temel ihtiyaç olan beslenmenin karşılığı, endüstriyel tarım ise kalkınmanın bir diğer motorudur. Kendine yeten 5 ülkeden biri (diğer 4’ünü asla bilemedik) olmakla övündüğümüz yıllar eskide kaldı. Bugün Türk tarımı, potansiyellerine erişememiş, iyileştirme alanlarıyla dolu bir sektör.
İyi haberle bitireyim; her geçen gün iyi tarıma yönelen yetişmiş genç insanlarımız var. Sayıları da şükür hızla artıyor. Umut onlarda ise desteğimizi onlara verelim ki torunlarımız bulanık dere suyu değil, portakal suyu içebilsin.
NOT:
Darı ambarı üzerinde açlıktan ölen tavuk
Tarımda kendi hazinemizin dilencisi olduk. Kendine yeter ülke idik, şimdi dışa bağımlı olduğumuz yığınca alan var. CENNET vatan eğer üretmez isen CİNNET vatan oluverir.
Hava, su, fauna, fl ora, endemik bizde… 7 iklim 4 mevsim bizde. Ancak sorun şu ki üretimi hâlâ geçimlik tarım zihniyetiyle yapıyoruz. Bunun değişmesi için gıdaya bakışımızı gözden geçirmek zorundayız.