Seksen sekiz bin beş!
Bu başlığı en son 2017 yılındaki bir yazıda kullanmıştım ama o zamanki başlık “Kırk bir bin iki yüz kırk dört!”tü. Başlıktaki rakam İstanbul’un Kartal ilçesindeki kentsel dönüşüm nedeniyle kurtarılan can sayısı. Eğer bu 88 bin 5 kişinin yaşadığı evler kentsel dönüşümle yenilenmeseydi ya da güçlendirilmeseydi zamanını bilmediğimiz ancak gerçekleşeceğinden emin olduğumuz depremde bu insanlar hayatlarını kaybedeceklerdi.
Kartal Belediyesi, önceki başkanı Altınok Öz döneminde uygulamayı başlatarak Belediye’nin web sitesinde bu rakamı sürekli güncellenen bir sayaç olarak vermeye başladı. Şimdi ki başkan Gökhan Yüksel döneminde de sürüyor. Hafta sonu internet sitesine girdim baktım; yeri değişmiş ama hala sayfada bu çarpıcı sayaç duruyor. “Kurtarılan insan sayısı” ise yaklaşık son altı yılda neredeyse iki katına çıkmış.
Kartal Belediyesi’nin bu yaptığı etkili ve faydalı bir iletişim yöntemi. Çünkü insanlara kentsel dönüşümün önemini hatırlatıyor. Türkiye aslında kentsel dönüşümün yabancısı değil. 1980’lerin ikinci yarısındaki Ankara Dikmen Vadisi Kentsel Gelişim Projesi gibi başarılı örnekleri var. Ama geniş kapsamlı olarak kentsel dönüşüm 1999 Marmara ve Düzce depremlerinin ardından bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. Ancak kentsel dönüşüm birçok kişi tarafından bir gayrimenkul geliştirme projesi olarak algılandı. Kentsel dönüşüm ile rantsal dönüşüm karıştırıldı.
Oysa Türkiye’deki 20 milyonun üzerindeki yapının önemli bir bölümü yaşlı, depreme dayanıksız, kaçak ya da mevzuata aykırı. Ve bunların yine çok önemli bir bölümü deprem bölgelerinde yer alıyor. İlk etapta bu yapıların yaklaşık 5 milyonunun acilen yenilenmesi zorunluluğu var. Bu kapsamda yapılacak dönüşüm rantın yüksek olduğu alanlarda değil ihtiyaç olan bölgelerde yapılmalıdır. Aynı şekilde dönüşüme paralel olarak binaların güçlendirilmesine ağırlık verilmelidir. Hatta kısa vadede sonuç alınacağı için güçlendirme ayrıca teşvik edilmeli ve devlet destekleri ile desteklenmelidir.
Durum çok ciddi. Türkiye imar aflarını değil acil aksiyonları konuşmalıdır. Siyasetçiler kampanyalarını imar affı üzerine değil, depremlerde kurtarılacak canlar üzerine oluşturmalıdır. Özellikle İstanbul için acil ve somut aksiyon gerekiyor. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nün verilerine göre, olası 7,5 ve üzeri büyüklüğünde bir depremde İstanbul’daki yaklaşık 1,2 milyon binanın 500 bininin hasar alması bekleniyormuş. Çok ürkütücü bir rakam bu. Bunlardan 13 bin 492 binanın çok ağır, 39 bin 325 binanın ağır, 136 bin 746 binanın orta, 300 bin 963 binanın ise hafif hasar alması öngörülüyor. Bu binaların içinde ise milyonlarca insan var. Şu ana kadar yenilenen çok sayıda bina var ama toplam stok içinde yenilenmeyi ve güçlendirilmeyi bekleyen çok daha fazla sayıda bina bulunuyor.
Aynı tartışmalar geçen hafta binlerce kişinin öldüğü Kahramanmaraş ve diğer 9 il için de geçerliydi. Tartışma doğru yapılamadı, önlemler alınamadı. Göz göre göre gelen felakette büyük kayıplar yaşadık. Ölümleri önleyecek tedbirler de uzmanlaşmak yerine otopside uzman olduk. Her deprem sonrası olduğu gibi Kahramanmaraş depreminin ardından da “post-mortem” analizler yapılmaya başlandı. Oysa geriye dönük bakıldığında görülüyor ki, birçok uzman ve bilim adamı hatta siyasetçi o bölgede bir depreme karşı defalarca uyarmış.