Şehir yönetimi
Elimde bir kitap var; “If Mayors Ruled the World – Dünyayı Belediye Başkanları Yönetseydi”. Yazarı Benjamin R. Barber. Yazar kitabın ilk sayfalarında bir soru yöneltiyor: “Şehirler dünyayı kurtarabilir mi?” Cevabı da kendisi veriyor: “Evet inanıyorum, kurtarabilir.” Yazara göre insanlığın uygarlık ve demokrasi hikayesi şehirlerde – polis – başlamış ve küreselleşen dünyanın demokrasi umudu yine şehirler olacak. Çünkü şehirler yaratıcılığın kuluçkahanesi, yaratıcılık ise demokrasinin itici gücü. Şehirlilik, doğamız olsa da olmasa da, geçmişimiz şehirlere dayalı. İyi ya da kötü, şans eseri ya da planlı; nasıl yaşayacağımızın, nasıl çalışacağımızın, nasıl zaman geçireceğimizin belirlendiği yer şehirler. Yazara göre Birleşmiş Milletler hiçbir zaman “birleşmiş” olamamış ve olamayacak. Çünkü bir diğerine rakip, çıkarı bir diğeri ile çatışan ülkelerle dolu. Halbuki şehirlerin çıkarları ortak. Onların hakim olduğu bir dünya daha çatışmasız, daha çözüm odaklı. Görüldüğü gibi yazar şehirlere büyük önem veriyor ve büyük bir sorumluluk yüklüyor. Öyleyse şehirlerin çok ama çok iyi yönetilmesi gerekiyor!
Yerleşimler şehir niteliğini kazandığından beri şehirler yönetilmektedir. Bir yerin şehir kabul edilebilmesi içim yerleşimin surlarla çevrili olması gerekirmiş; giren, çıkan belli olsun! Surlarla çevrili ilk yerleşimlerin yani şehirlerin milattan çok önce Mezopotamya’da ortaya çıktığı belirtiliyor. Demek ki o günlerden beri bir şehir yöneticisi, bir şehir meclisi şehirde işlerin yürümesini sağlıyor. Ancak “işlerin yürümesi” ile “şehrin gelişmesi” arasında fark var. Şehir yönetimi şehirleri “daha iyi bir yer” yapma süreci. Bu sürecin amacı orada yaşayanlar, ziyaretçiler, iş yapmak isteyenler için bir yerin etkisini, yararını, itibarını mümkün olan en üst düzeye çıkarmak. Buna “şehir değer yaratma süreci” de deniyor. Son amaç, şehirde yaşayanların refahını, mutluluğunu arttırmak. Tarihte de böyle olmuş; hem Marko Polo, hem Evliya Çelebi gezip beğendikleri yerleri ballandıra ballandıra anlatmışlar. Onların seyahatnamelerini okuyanlar o şehirlerde yaşamayı hayal etmiş. Şimdiyse hayal etmiyoruz, atlıyoruz bir uçağa gidiyoruz!
Şehirlinin şehriyle ilgili beklentileri zaman içerisinde değişmiştir. 50’li, 60’lı yıllardaki beklentiler ile bugünküler arasında dağlar kadar fark vardır. O yıllarda şehirlerin alt yapısını geliştirme gibi daha az karmaşık, daha fiziki konular önemsenirken bugün çok daha karmaşık, fiziki olmayan konular önem kazanmış durumda. Şehir yönetiminde beklentiler de benzer düzeyde artmış ve daha karmaşık hale gelmiş durumda. Bir zamanlar otomobiller için geniş caddeler, bulvarlar inşa etmek önemliyken şimdi şehirleri yayalaştırmak, araç giriş-çıkışlarını sınırlamak önemli. O günlerde kimse karbon salımını önemsemezken şimdi şehir yönetimleri karbon salımını azaltma takvimleri ve hedefleri yayınlamakta. Sağlık ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler yer değiştirmeyi, göç etmeyi önemli ölçüde etkilemekte. İnsan hareketindeki dalgalanmalar şehirleri zorlamakta, yormakta.
Salgın, ekonomik sıkıntılar ve belki de yaklaşan genel seçim hayhuyu arasında şehirlerimizin geleceğini etkileyecek ilerlemelerin ötelenmesi endişesini taşımaktayım. Şehirlerde refah yaratma fırsatlarının geliştirilmesi (balık dağıtmak yerine balık tutulacak su havzalarının sayı ve niteliğinin arttırılması), yaratıcı – yenilikçi, yükte hafif pahada ağır işkollarının yüreklendirilmesi ve desteklenmesi, dışarıdan ve doğrudan yeni nesil yatırımların cezbedilmesi, ziyaret nedenlerinin kıymetlendirilmesi ve ziyaretçi profilinin en iyileştirilmesi gibi şehrin gelecek on yıllarını etkileyecek konuların önemini ve gündemdeki yerini kaybetmemesi için tüm çabayı harcamalıyız. Geçmişimiz gibi geleceğimiz de şehirlerde!
Haftanın Kişisi: JOSEPH CHAMBERLAIN (1836 – 1914)
Joseph Chamberlain Londralı varlıklı bir ayakkabıcı ailenin çocuğu olarak hayata geldi. 16 yaşında aile işine katkıda bulunmaya başlamışken iki yıl sonra Birmingham’a kardeşinin yanına taşındı, birlikte vida üretimine başladılar. Birmingham şehrinde yerel politikaya merak sardı ve karizmatik kişiliğinin de yardımıyla kısa sürede yükseldi, şehir meclisine girdi; 1873 yılında belediye başkanı seçildi.
Göreve geldikten sadece iki yıl içerisinde şehirde hem sosyal hem de ekonomik anlamda önemli dönüşüm sağladı. Daha önce özel şirketlerce sağlanan ve yaşayan halkı zora sokan gaz ve su işini kurduğu belediye şirketleri eliyle yürütmeye başladı ve buna da “gaz ve su sosyalizmi” adı verildi. Onun inancına göre şehirde yaşayan halkı yakından ilgilendiren hizmetler sadece elde edecekleri kârı gözeten şirketlerce değil onların eliyle yürütülmeliydi. Bu faaliyetlerden elde edilen kazancı yine şehrin gelişmesine harcadı; okullar, kütüphaneler, müzeler, şehir hamamları, parklar yaptı; konut projeleriyle gecekondulaşmayı önledi. Neredeyse şehri yeni baştan yarattı ve bu çabaların sonucu Birmingham “en iyi yönetilen şehir” unvanını kazandı.
Joseph Chembarlain 1914 yılında 78 yaşında hayata veda etti. Bugün şehirde onun adını taşıyan bir saat kulesi, bir meydan, bir park var.