Sefaletin iki göstergesi: Yüksek işsizlik ve yüksek enflasyon
Sefalet endeksi ekonomist Arthur Okun tarafından 1970’lerde geliştirilmiş bir endekstir. Aritmetik olarak bir ülkedeki işsizlik ve enflasyon oranının toplamından oluşuyor. O ülkenin vatandaşlarının ekonomik durumu hakkında fikir veren basit ama çarpıcı bir göstergedir. Bu endeks daha sonra ekonomist Robert Barro ve Steve Hanke tarafından hem büyüme hem de faiz oranları eklenerek daha da geliştirildi ama uluslararası karşılaştırmalarda basitliği nedeniyle hala yaygın olarak Okun’un endeksi kullanılır.
TÜİK Mart ayı istihdam verilerini dün açıkladı. Resmi işsizlik oranı yüzde 13.1. Mart ayı enflasyonu ise yüzde 16.2’ydi. Buna göre Türkiye’nin sefalet endeksi değeri yüzde 29.3. Bu rakam tek başına bir şey ifade etmeyebilir ama mesela 10 yıl önce 15.4’müş. Neredeyse yarısı. Yani Okun’un tanımına göre sefalette 10 yılda ikiye katlamışız. Aslında diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda sorunun boyutu daha iyi görülebiliyor. Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek sefalet oranına sahip birkaç ülkeden biri. Galiba Güney Afrika’dan sonra en kötü durumda olan biziz. Son güncel değer yok ama Hanke’nin endeksine göre ise 2020 sonu itibariyle Türkiye 89 ülkelik listede 21’inci sıradaydı. Bizden daha kötü durumda olanlar ise Venezuela, Zimbabwe, Surinam, Arjantin, Madagaskar, Sudan, İran, Angola, Haiti, Lesoto ve Peru gibi ülkeler.
İşsizlik sorunu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil. İspanya ve Yunanistan gibi daha pek çok ülke aynı tehditle karşı karşıya. İşsizlik birçok ülkede pandemiden önce başlayan bir sorundu, pandemi ile birlikte daha dramatik bir hal aldı. Türkiye ise sefalet endekslerinde de görüldüğü gibi öne çıktı. Çünkü bu ülkelerden farklı olarak yüksek enflasyon sorunu da yaşıyordu.
Enflasyon ve işsizlik Türkiye’nin iki önemli ve inatçı sorunudur. Büyürken bile yeterince istihdam yaratmakta zorlanan bir ekonomimiz var. Nedenleri çok yazıldı, çizildi. Hepsi biliniyor. Sanayinin nihai mamul üretmek için ihtiyaç duyduğu bazı ara malları içeride üretmek yerine ağırlıklı olarak dışarıdan ithal edip, Türkiye’de montaj yapılması bir neden. Kayıt dışı üretim ve kayıt dışı istihdamın yüksekliği diğer bir sorun. Yatırım ortamının sıkıntılı olması, yatırımcıların orta ve uzun vadeyi görememeleri yatırım ve istihdam yaratma iştahını azaltıyor. Dört milyondan fazla sığınmacı ya da mültecinin varlığı işgücü piyasasında ayrı bir baskı yaratıyor. Emek üzerindeki kamusal yüklerin yüksek olması kayıt dışına yönelmeyi teşvik ediyor.
Sorun pandemiyle birlikte başlamadı. İnatçı ve yüksek işsizlik Türkiye’deki bir süredir devam eden krizin son ve ne kadar süreceği belli olmayan bir aşamasıdır. Özellikle genç nüfus arasında işsizliğin yükseldiği boyut kaygı vericidir. Türkiye’de her 3 gençten biri ne bir iş bulabiliyor ne de bir okulda okuyor. Bu sorunun batılı ülkelerin aksine yüksek enflasyon ortamında yaşanması acil çözüm bulunması gereken ciddi bir durumdur.