Seçmenin saf değiştirmesi nasıl mümkün olabilir?
Seçmen davranışı muhtemelen ‘düşük enformasyonlu rasyonaliteye’ –‘düşük yoğunluklu rasyonalite’ de diyebiliriz- dayalıdır. Bu niteleme ekonomik motifle oy vermek veya ideolojik motifle oy vermek ayrımından farklıdır. Her ikisi de düşük yoğunluklu olabilir. Elbette ideoloji veya örgüt enformasyon toplarken de karar verirken de kısa devre işlevi görür. Zamandan ve çabadan tasarruf sağlar. Seçmen kendine göre bir akıl yürütme süreci yaşar ama bu sürecin basit ve kısa olmasını tercih eder. Aslında bu tuhaf bulunabilir çünkü aynı seçmen oy vermenin kamusal bir mesele olduğunu bilir. Kamusal derken seçmen hem “ben” der hem de “biz” der. Söz konusu “biz” etnik köken, sınıf, dini aidiyet grubu vs. olabilir. Bu aidiyetler moda değildir. Kalıcıdırlar. Altta ekonomik çıkarların veya sınıfın yattığını savunmak belki mümkündür ama diğer kalıcı aidiyetlerin daha az “hakiki” olduğunu iddia etmek doğru olmaz.
Olmaz çünkü herhangi bir aidiyetin “gerçek” diğerlerinin “yanlış bilinç” olduğu ancak köşeli bir inanç sistematiğiyle veya fazlasıyla içselleştirilmiş deontolojik bir teorik konumdan bakarak söylenebilir. Mesela 2012 seçimleri öncesi Amerikan Demokrat seçmenin bir kısmının ‘tarihsel işçi sınıfı (nostaljisi) ve ona dayalı sosyal demokrat solculukla’ oy verdiği doğruysa özellikle 2016 sonrası bambaşka nedenlerle davrandığı, hatta oyunu değiştirdiği de doğrudur ve bu da açık bir gerçektir. Örnek verelim: Göçmenleri Martha’s Vineyard’a gönderen Florida valisi Ron DeSantis’in eyalette Kübalı göçmenler dışında kalan beyaz olmayan nüfustan en çok oy alan Cumhuriyetçi olması böyle bir şeydir. Minnesota’da on yıllarca Demokratlara oy vermiş kasabaların son on senede Cumhuriyetçilere geçmesi ve aynı Minnesota’da veya Michigan’da, Wisconsin’de tersinin de olması gerçek/maddi değişimlerle ve onların pek de “yanlış bilinçle” açıklanamayacak yansımalarıyla bağlantılı olamaz mı? Mesele sadece rednecks veya roughnecks böyle davranıyor demekle geçiştirilebilir mi? Demokratlara bağış yapan sektörlerin bilişim ve iletişim, finans ve sağlık olması buna karşın Cumhuriyetçileri savunma, enerji, gayrı menkul ve perakendenin desteklemesi ne demektir? Üniversiteler, sanat, kültür de Demokratların yanında sayılabilir. Bilişim ve iletişim, finans, sağlık ve bilim-edebiyat yüksek eğitim gerektiren ve daha yüksek ücret elde edilen alanlardır. Demokratlar artık düz işçilerden değil, üniversite mezunu nitelikli çalışanlardan, hatta hali vakti yerinde olanlardan, üst-ota sınıftan oy alıyor. Seneler önce Broadway’de bir tiyatro oyununda “tüm zenginler ne zaman Demokrat (partili) oldu?” repliğinin kullanıldığını hatırlayalım.
Seçimin bir şekilde kamusal niteliği olduğu ve gelecekteki 4-5 yılı etkileyeceği bilinmesine bilinir ama ‘düşük enformasyonlu rasyonalite’ seçmenin fazla uğraşmayacağı anlamına gelir. Buzdolabı alırken o dükkândan bu dükkâna gezen veya internette alışveriş yaparken saatlerini harcayan kişiler bir tartışma programını izlemeye tahammül edemeyebilirler. Çoğunluk program, öneri, politikalar, ekonominin incelikleri vb. meseleler hakkında bilgilendirilmek dahi istemez. Kimse 10 sayfalık bir bildirgeyi okumaz. Burada da büyük çoğunluk parlamenter demokrasi falan dinlemez, doğrudan adayları karşılaştırır ve kişilerden politikalara giden bir kısa yol arar. Bir örnek de bu konuda verilebilir. Sonradan bakarak olanları rasyonalize etmek, hatta olanları kaçınılmaz bulmak insan tabiatı gereğidir ve hayli kolaydır. Ancak tarihte öngörülmesi zor hadiseler de vardır. Örneğin 1980 seçimlerinde son iki güne kadar Carter ve Reagan anketlerde başa baş görünüyordu. Son 48 saatte Carter 10 puan geriye düştü. ‘Kaçınılmazdı’ denebilir ama bir de şu var: Seçim günü Tahran rehine krizinin birinci yıldönümüydü ve rehineler hala kurtarılamamıştı. Bir hafta boyunca medya bu konuyu işledi. Öyle ki Carter’ın 14 ay önce 1979 Eylül ayında jogging yaparken yığılmasının görüntüleriyle İran’da rehine kurtarma görevinde çöle çakılan helikopter görüntüleri yan yana geldi. Seçmen günler süren bu kampanyanın sonunda “biz bu kadar zayıf bir ülke miyiz” ve “bizim başkanımız bu kadar sağlıksız mı olmalı” sorularını birbirine bağladı, “zayıf” Carter’la “zayıf bir ülke” olunduğuna karar verdi ve bir anda saf değiştirdi. Carter’ın kampanya yöneticilerinden ve medyayla ilişkiler sorumlusu olan Gerald Rafshoon birkaç yıl sonra “keşke seçim kampanyasına 30 milyon dolar harcayacağımıza İran’a üç helikopter daha gönderseydik” diyerek durumu özetlemişti.
Altta yatan önemli değişimler etkili de olsa bu tür yapısal değişim zaman alır. ABD’de Demokrat seçmenin bir bölümünün solun tabiriyle dealignment yaşaması, yani eski (sınıf) aidiyetinden sıyrılması –buna realignment, siyasette yeni safların oluşması da diyebiliriz- hemen gerçekleşmedi, yıllar aldı. Ancak seçmen genelde kısa yol arar ve çoğu ülkede seçimlerin sonucunu kararsız yüzde 5-10’un son düzlükte ne yapacağı belirler.