Seçimden arındırılmış ekonomi
Aydın Öncel
Ekonomist
Ekonomi; sınırlı üretim kaynaklarının, sınırsız insan ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılan bir bilim dalıdır. Uluslararası kabul görmüş kuralları vardır. Ancak kontrolü altına girdiği siyasi erk tarafından bu kurallar, genellikle tanımlamanın aksi yönünde uygulanır. Zaten kıt olan kaynaklar, siyasi çıkar ve kaygılar nedeniyle ihtiyaçların dışında, hoyratça kullanılır.
Ekonomilerde alınan kararların akla ve mantığa uygun olduğu varsayılır. Oysa bu kararlar ve hayata geçirilen uygulamalar her zaman gerçeğe, ekonomi bilimine uygun değildir. Örneğin, insan psikolojisi çoğu kez göz ardı edilir. Tüketici yaklaşımı, algısı, eğilimi yok sayılır.
Gelişmeler doğru okunmalı!
Ekonomilerdeki olumlu-olumsuz tüm gelişmeler, dünyayı daha iyi tanımamız için doğru yorumlamayı, dip notları ve satır aralarını dikkatli okumamızı zorunlu kılar.
İktisat bilimi doğası gereği, ideolojiktir. Bu durum, kendine uygun bir iktidar ve ekonomik yapının oluşumunu da sağlar. Bu yapı, aynı zamanda ekonomiyi kontrolü altına alan çıkar ve güç odaklarını içinde barındırır, besler. Dolayısıyla krizleri, doğrudan küresel gelişmelerin bir sonucu olarak yansıtmak her zaman gerçekçi olmaz. Hükümetlerin ideolojik yaklaşımları, ekonomi yönetimlerinin uygulamaları ve tercihleri, genellikle yaşanan sarsıntıların merkez üssüdür. Bu nedenle, makroekonomik politikalarda, devletin, hükümetlerin, ekonomi yönetimlerinin piyasalarda oynaması gereken rolün ne olması gerektiği hala daha öncelikli tartışma konusudur.
Seçim ekonomisi
Tüm ülkelerde, ekonomik koşulların seçim sonuçlarında doğrudan etkisi olduğu bilinmektedir. Bu nedenle hayatımızda “seçim ekonomisi” diye bilimdışı bir dayatma vardır. Gelişmiş ekonomilerde seçmen, tercihini yaparken, genel ekonomik modellere, eğilimlere göre hareket eder. Türkiye’de ise tenceresine, cüzdanına bakarak karar vermektedir. Vatandaşın bu algıyı içselleştirmesini sağlayan Türk siyasetçisi, seçimlerden önce, bedeli ilerleyen zaman içinde yine seçmen tarafından ödenecek, ekonomik gerçeklikle örtüşmeyen birçok karara imza atarak, hayata geçirmekten çekinmez. Her seçim öncesi harekete geçirilen şuursuz para arzı, arz ve talep dengesini bozarak gerek fiyatlarda gerekse üretimde önemli oynaklığa neden olur.
Bu seçim öncesinde de ekonomi yönetiminin para ve kredi musluklarını açması, sanayiciyi üretime yöneltirken, piyasa faizlerinin Merkez Bankası para politikalarıyla örtüşmemesi, bankalar üstünde gerçekleştirilen regülasyonlar nedeniyle bankaların krediye ulaşımı zorlaştırması, üretim ve stok maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Doğru tayin edilemeyen fiyatlardan dolayı tüketicinin harcamaları kısması, ekonomide her zamankinden daha fazla bir volatilite, daralma ve kaos yaşanmasına yol açmaktadır.
Son beş seçimi örnek aldığımız grafikten de anlaşılacağı gibi, seçimin gerçekleştiği aylardan sonra yine aynı yılın sonunda tüketici fiyatlarında dramatik artışlar yaşanmıştır. Grafik, seçim öncesi gerçekleşen ve bol keseden dağıtılan kaynakların bedelinin seçimin hemen sonrasında yapılan zamlarla, vatandaştan fazlasıyla geri alındığını gözler önüne sermektedir. Önümüzdeki seçimin hassasiyeti ve dünya ekonomisinin içinde olduğu durgunluk dikkate alındığında, bu defa sonucun daha dramatik bir hal alması kaçınılmaz görünmektedir.
Yüksek enflasyon, tüm ekonomi yönetimlerinin korkulu rüyası olmaya devam ederken, Türkiye’de, her seçim öncesi bazı sektörlerin sübvanse edilmesi ve hemen sonrasında yine aynı sektörlere getirilen ek vergi ve bir takım regülasyonlar kanıksanarak, adeta seçim geleneği haline getirilmiştir. Sürekli şişirilen para arzına ve sonrasında yaşanan yüksek enflasyona bundan böyle ne Türkiye ekonomisinin ne de Türk halkının tahammülü kalmamıştır!
Seçimlerden arındırılmış ekonomi politikaları ve siyasi dayatmalardan arındırılmış, gerçeği yansıtan enflasyon oranları üreticinin de tüketicinin de artık tek arzusudur. Hem iktidarın hem de muhalefetin bu gerçekleri görerek hareket etmesi başta Türkiye olmak üzere herkesin çıkarına olacaktır!