Seçim sonrası Türkiye ekonomisi
2023’te Türkiye ekonomisinin nasıl şekillenebileceğini tartışmak gibi zor bir işe soyunmuştum Salı günü. Seçime kadar olan süreyi ele almıştım o yazıda. Öngörmesi çok zor bir dönem olduğu açık. Ancak şunu belirtmek mümkün: Seçim öncesinde yaşanacak ekonomik gelişmeler çok büyük ölçüde döviz kurunun nasıl şekilleneceği ile ilgili. O ise yurtdışından –devlet eliyle- bulunabilecek yeni borç ile seçim ekonomisinin dozu arasındaki çatışmaya göre belirlenecek. Devlet eliyle bulunabilecek dış borcun döviz piyasasını sakinleştirici biçimde kullanılması mümkün çünkü. Seçim ekonomisinin dozajı arttıkça dövize olan talebin artacağı da açık. Bulunabilecek döviz tutarını bilemiyoruz. Büyük bir belirsizlik var.
Seçim sonrası dönemi tartışmak ise görece daha kolay. Zira mevcut durumun sürdürülemez olduğu apaçık ortada. Sanki iki ‘tam’ alternatif iki de ‘buçuk’ alternatif var gibi. Birinci alternatif, ekonomi politikasında normale (makule) dönmek. İkinci alternatif, Türkiye Ekonomi Modeli denilen mevcut ekonomi politikasını kendi içinde tutarlı bir çerçeveye oturtmak. Birinci buçuk, normale dönmeye çalışılırken, özellikle ekonomi dışındaki alanlardaki yapısal reformların pas geçildiği alternatif. İkinci buçuk ise mevcut politikayı sürdürmek (nafile) alternatifi.
İkinci alternatifin açıkçası içi nasıl doldurulur bilmiyorum. Mevcut programın bir tutarlılığı olmadığı ortada. Zorlamalara dayanıyor. Özellikle de bankacılık sektörüne ilişkin alınan bir dizi karar var. Bir kararın hemen arkasından başka bir kararın, sonra da bir diğerinin alınması, bu kararların üzerinde önceden yeterince düşünülmediği kanaati uyandırıyor. Ancak yine de temelde sermaye hareketlerinin kısıtlanmasına ve özellikle kredi-mevduat faizlerinin merkezden belirlendiği bir düzene geçilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Kredilerin hangi sektörlere açılacağını ve Merkez Bankası’nın kredi arzını destekleyici bir role soyunmakta olduğunu da buna eklemek gerekir. Bu, apayrı bir dünya ve çok iyi düşünülmüş bir tasarım gerektiriyor. Tutarlı çerçeveden kasıt bu. Böyle bir ekonomi politikası çerçevesi iyi midir? Önemli bir soru. Ama öncelikle bu çerçevenin oluşturulup tartışmaya açılması gerekiyor.
Öyle anlaşılıyor ki ikinci alternatif ancak Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanması halinde karşımıza çıkması mümkün olan bir alternatif. Keza ikinci buçuk alternatif de öyle. Burada buçuktan kasıt şu: Böyle bir alternatif pek yok aslında; Niyetlenilse bile sürdürülebilir değil bu politika. Eninde sonunda ilk iki alternatiften birinin devreye girmesi gerekiyor.
Altılı Masa’nın seçimi kazanması halinde ise ikinci alternatifin –ya da buçuğunun- hayata geçmeyeceği yapılan açıklamalardan rahatlıkla anlaşılıyor. O açıklamalar çerçevesinde Altılı Masa’nın amacının ekonomi politikasında –birinci seçeneği seçmek, yani normale dönmek olduğu ortaya çıkıyor. Bu seçenek, bir ölçüde Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanması halinde de gündeme gelebilir. ‘Bir ölçüde’ diyorum çünkü ekonomi politikasında normale dönmenin gerektirdiği bazı yapısal düzenlemelere -bugüne kadar yapılan uygulamalar dikkate alınınca, Cumhur İttifakı’nın sıcak bakmayacağı rahatlıkla söylenebilir. Burada karşımıza birinci buçuk alternatif çıkıyor.
Salı günü birinci alternatifi -normale dönüşü- ve onun buçuğunu ele alacağım.