Seçim sonrası piyasalarda fırsatlar ve riskler
14 Mayıs milletvekili seçimleri açık ara Cumhur ittifakının zaferi ile sonuçlandı. Yüksek katılımla (yüzde 86,7) gerçekleşen seçimlerde Cumhur ittifakı oyların yüzde 49,5’ini alıp, 323 milletvekili çıkararak Mecliste çoğunluğu elinde tutmayı başardı. Yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle bir miktar oy kaybetse de Trakya, Ege ve kısmen Akdeniz sahili dışındaki tüm bölgelerde Millet ittifakına üstünlük sağladı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan 27 milyon 134 bin (yüzde 49,5) oy, 2.5 milyon fark ile Kılıçdaroğlu’na net bir üstünlük sağladı. Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerin kaybedilmesine rağmen sağlanan başarıda Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve deprem bölgesi illerindeki açık ara üstünlük etkili oldu.
Cumhurbaşkanlığı için gerekli yüzde 50+1 oy ilk turda sağlanamadığı için 28 Mayısta tekrar seçime gidilecek. Erdoğan seçimlerin ikinci turuna büyük bir avantajla giriyor. Geçerli oy sayısının değişmediği varsayımıyla Erdoğan’ın ikinci turu kazanması için 264 bin ilave oy alması yetiyor. Kılıçdaroğlu’nun ise 2.8 milyon ilave oya ihtiyacı var.
Seçim sonrası piyasaların tepkisi öngördüğümüzden daha sert oldu. Seçim öncesinde Konda anketine ve Muharrem İnce’nin çekilmesine güvenerek hisse senedi ve eurobond alan yatırımcıların acil çıkış kapısına yönelmesiyle ağır kayıplar yaşandı.
Son beş günde yüzde 8 değer kaybeden Borsa İstanbul psikolojik olarak önemli 4.500 desteğinin hemen üzerinde kapattı. Seçim öncesi yabancı alışıyla güçlü yükselen holding (-%10) ve banka (-%21) hisselerinde kayıplar daha sert oldu.
Benzer şekilde Türkiye eurobond piyasasında da ağır kayıplar görüldü. Uzun vadeli tahvil faizleri 2 puana yakın yükselirken yüzde 10’un üzerinde değer kaybetti. Türkiye tahvillerinde en son bu seviyeleri ABD tahvil faizleri yüzde 4,0’ün üzerine çıktığında görmüştük.
Bundan sonra ne olacak. Piyasalarda satış baskısı devam eder mi? Yeni dengeler nerede oluşur? Bu soruların cevabı seçim sonrası uygulanacak ekonomi politikalara bağlı olarak belirlenecek.
Büyümeye öncelik veren, kuru ve faizleri piyasa mekanizması dışında yollarla baskılayan politikalar ekonomide önemli risklere yol açtı. Ödemeler dengesi ve bütçe cephesinde riskler arttı. Kamu kesimi 300 milyar doların üzerinde döviz açık pozisyonu ile önemli bir kur riski ile karşı karşıya. Söz konusu risklerin kalıcı tahribata yol açmadan önlenmesi için ekonomi politikaların acilen normalleşmesi gerekiyor.
Seçim sonrası görüşlerimizde temel bir değişiklik yok. Finansal baskılamadan kaçmak için reel varlık olarak gördüğümüz hisse senetlerini önermeye devam ediyoruz. Uluslararası mal ve hizmet üreten ve bilançosu güçlü olan şirketleri tercih ediyoruz. Ekonomi politikasının aracı olarak kullanılan bankalara portföylerde daha az ağırlık veriyoruz.
Kısa ve orta vadeli eurotahvillerdeki satış baskısını alış fırsatı olarak görüyoruz. Oynaklığın çok yüksek olduğu uzun vadeli tahvillerde alış için seçim sonrasında Ankara’nın uygulayacağı politikaları görmek istiyoruz.