Seçim sonrası "dönüşleri" mi?

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

31 Mart yerel seçimlerinde iktidardaki AK Parti'ye kaybettiren en önemli faktörün ekonomi olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.         

Ancak yenilgide başka etkenler de var; Türkiye'nin izlediği ikircikli İsrail politikası da Filistin meselesine duyarlı olan AK Parti seçmeninde büyük hayal kırıklığı yaratmış durumda. Oy pusulalarına, oyu heba etmek pahasına yazılan Filistin'e destek cümleleri de, Erdoğan ve bakanlarının seçim kampanya mitinglerinde açılan "İsrail ile ticarete son ver" mesajlı pankartlar da bunun somut işareti.          

Başta Erdoğan olmak üzere, AK Partili yetkililerin İsrail'e karşı sert açıklamaları, Akdeniz'de Türk ve İsrail limanları arasında mekik dokuyan kargo gemilerine ilişkin belgeleri görünülürlüğü silememiş, belli.        

İlginçtir;       

AK Parti seçmenin büyük tepkisine rağmen, seçim sonrasında İsrail konusunda çok daha keskin bir dönüşün ilk sinyalleri gelmeye başladı. İsrail'de yayınlanan Maariv gazetesine göre Türkiye, ilişkilerini düzeltmek istediğine ilişkin mesajı resmen İsrail Dışişleri Bakanlığı'na iletmiş. Habere göre mesaj, İsrail Dışişleri Bakanlığı Direktörü'nün, Türk Maslahatgüzarı Erdoğan'ın İsrail konusundaki sözlerini protesto etmek için Bakanlığa çağırdığında verilmiş. Türk Maslahatgüzar Ankara'nın İsrail'le ilişkileri yeniden "Büyükelçi seviyesine çıkarmak istediğini" söylemiş.            

Maariv gazetesinin haberi gerçek mi, yoksa İsrail tarafının manipülasyonu mu henüz net değil. Muğlaklıkta, Türk tarafının Maariv'in sözkonusu haberi konusunda -doğru ya da yanlış- herhangi bir açıklama yapmamasının etkisi de var.        

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikada, "katil- darbeci" diye andığı Sisi ile el sıkışmaktan, "benim için bitti" dediği Yunan Başbakanı Miçotakis ile biraraya gelmesi gibi, daha önce "yapmam" dediği pek çok şeyi yaptığı düşünüldüğünde, böyle bir mesajın verilmiş olma ihtimali "şaşırtıcı gelmiyor" elbette.    

MUHALEFETİN ARTAN ETKİSİ

Seçim sonuçlarının bir başka etkisinin ise, uluslararası alanda muhalefete yönelik zaten var olan ilginin daha da artma olasılığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim sonrası konuşmasında "erken seçim" ihtimalini ortadan kaldıran açıklamalar yapmış olmasına rağmen, AK Parti'nin "seçimlerde yenilmez" imajının ortadan kalkması, muhalefeti de dış politika yapımına -AK parti hükümeti bunu henüz kabullenmiş görünmese de- ortak hale getirdi.       

Türkiye'deki büyükelçilerin ya da ziyarete gelecek yabancı heyetlerin hem CHP Lideri Özgür Özel, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu'yla görüşme yarışına girmeleri kimse için sürpriz olmasın. Ankara'daki pek çok Büyükelçi, seçimin üzerinden bir hafta bile geçmeden Ankara'da CHP'den ve CHP'lilerden randevu peşine düşmüş durumda.      

Bundan böyle büyüklü/küçüklü uluslararası aktörlerin atacakları adımlarda Türkiye'nin tepkisini hesaplarken, "muhalefetin ne dediğine" de dikkat kesilmeleri çok büyük olasılık.          

Hükümet bu durumu iki şekilde kullanabilir; Dış politika yapımında "milli çıkarları" öne çıkararak, muhalefetle işbirliğine de gidebilir; Ya da -yıllardır yaptığı gibi- muhalefeti yok sayma ısrarına devam da edebilir.  31 Mart gecesi daha oylar sayılırken, ilk sonuçlar da AK Parti'nin bugüne kadar görülmemiş yenilgisini gösterirken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yabancı ülke liderleri ile telefon görüşmeleri yapması, bunun da kamuoyuna "acilen" açıklanması, hükümetin "dış politika benim uhdemde" ısrarının değişmeyeceğinin dışa vurumu gibiydi.          

Oysa Türkiye'de mevcut hükümetin dış politikadaki "U dönüşleri" ile epeydir kaybettiği öngörülebilirlik, yerel seçimlerden çıkan ve dışarıya "topal ördek imajı "olarak yansıyan durumla birleştiğinde, ortaya çıkan tablo şu;      Uluslararası alandaki "Türkiye = Erdoğan" denklemi tamamen sona ermiş olmasa da, büyük yara almış görünüyor.   

Zaman, dışarıya karşı iktidarı ve muhalefetiyle "milli bir politika oluşturma" zamanı...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024