Seçim sonrası dış politika
Türkiye'nin, bol hamaset yüklü, öngörülemez mevcut dış politikasını sürdürmek mümkün değil. Dolayısıyla, seçimlerden sonra oluşacak yeni hükümetin ilk el atacağı yerlerden biri de dış politika olacak.
Dünyadaki kutuplaşma, coğrafi olarak tam ortada bulunan Türkiye'yi, politik olarak da "ortada durmaya" zorluyor. Türkiye'nin NATO üyesi olmasına rağmen, Rusya'ya yönelik Batı yaptırımlarına katılmamasının nedeni de bu. Seçimden sonra da bu politikanın devam edeceğini öngörmek yanlış olmaz. Ancak Batı'dan gelecek olası yeni baskılara karşı, Ankara'nın Moskova'ya karşı tutumunu az da olsa sertleştirmesi de mümkün.
ORTADOĞU'DA YENİ HAMLELER
Türkiye'nin seçim sonrasında Ortadoğu'da da yeni hamlelere girişeceği açık; İlk adım, Suriye'deki Esad rejimi ile barışmak olacak.
Bu barışma, Ankara'nın Esad'a Arap Birliği koltuğunu geri veren Arap ülkeleri ile de ilişkilerini korumak açısından kaçınılmaz görünüyor. Ancak elbette, Türkiye'nin Suriye iç savaşı denklemine, bu ülkeye asker göndererek ne kadar dahil olduğu düşünüldüğünde, Esad'la barışmanın sıkıntılı sonuçları da kaçınılmaz. Bunun en başında da Suriye'nin kuzeybatısında, özellikle de İdlib'te Esad-Rusya güçleri tarafından sarılmış olan aşırılıkçı muhalif gruplar ile HTŞ teröristlerinin Ankara'ya karşı tutum değiştirme ihtimali geliyor.
Bu, seçim meydanlarında sık sık dile getirilen hayali beka sorunları gibi değil; Gerçek bir tehdit. Yeni hükümet en çok bu sorunla uğraşacak gibi.
Tabi bir de Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD'nin desteklediği PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG oluşumu var. Suriye'nin kuzeyi, seçim sonrasında nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye açısından bir milli güvenlik sorunu olacak.
AB İLE İLİŞKİLER CANLANABİLİR
Seçim sonrasında Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde Avrupa Birliği'nin öne çıkması büyük ihtimal; Derin bir ekonomik kriz içindeki Türkiye'nin yeni yabancı yatırım çekmek için AB ile kurumsal ilişkilere geri döndüğünü somut bir şekilde tüm dünyaya göstermesi gerekiyor. Bunun da yolu AB ile çıkmaza giren Gümrük Birliği'nin modernleştirilmesi ile Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanmasından geçiyor. AB'nin her iki konuda da tutumu açık; Türkiye demokratikleşme adımları atmazsa, AB de yerinden kımıldamayacak. Demokratikleşme adımlarının atılması halinde ise, Kıbrıs meselesinin Ankara'nın önüne "duvar olmasının" engellenmesi için AB'nin Almanya gibi büyük ülkeleri ile bir pazarlık marjı oluşabilir.
ABD ile ilişkiler ise seçim sonrasında da yine NATO ağırlıklı devam edecek gibi; Washington yönetimi, Türkiye için değil, NATO'nun güneydoğu kanadını güçlendirmek adına F-16 uçaklarını satmayı kabul etmişti. Seçimden hemen sonra bu alanda da hareketlenme beklemek mümkün.
Dış politika ne kadar "öngörülebilir" olursa, sorunların çözümü de aynı oranda kolaylaşır. Elbette bir de dış politikayı işin ehli, kariyer diplomatlara bırakmak, seçim sonrası oluşacak hükümetin elini iyiden iyiye güçlendirecektir.