Seçim ekonomisinden, geçim ekonomisine
Şu sıralar gerek iktidarı, gerek muhalefeti; adeta vaat yağdırıyor. Ücret artışından kaynak transferine dek döktürmedikleri alan yok gibi…
Bir fazla oy alabilmek için verilmeyen söz, vaat edilmeyen ödül bırakmamış gibiler. Nisan yağmuru misali… Belli ki seçime dek har vurup harman savurmak sürecek.
Ancak bu vaat yağmuru dinse bile yerler kurumayacak. Zira 10 ay sonra başka bir seçim bekler bizi. Sandığı kurduk, bir iki turladık, itirazı, mazbatası derken tam vaatlerle yüzleşme sürecinde, ufukta yeni bir sandık görünecek. O sandık da oy bekler, o sandık için de yeniden yağmur duasına çıkılacak.
EKONOMİK RESTORASYON DÖNEMİ
Peki ya vaatlerin ihtiyaç duyduğu finansman? Bol keseden dağıtılan ulufeler? Hangi kaynakla? Bütçe bunlara yetecek mi? Diyeceksiniz ki kim kazanırsa kazansın, ek bütçe yapmak zorunda kalacak. Bu kadar bağdan üzüm dağıtmaya dağ dayanmazdı zaten… İyi de ek bütçede kalabilecek miyiz?
Ne gezer… Görünen odur ki Türkiye iki seçim arasında iki açıkla boğuşmak zorunda kalacak; 1-Bütçe açığı, 2-Cari açık.
Bütçe açığını banknot matbaasına yaslanıp enfl asyon pahasına çözersin (!) ama cari açık ne olacak? Döviz matbaalarımız olan ihracat ve turizm, ekonomik restorasyona yetecek mi?
İKİ SORU İKİ CEVAP
Seçim ekonomisinin maliyeti?
Bunun için kesin rakam vermek mümkün değil. Zira hükümetin elindeki veri setleri şeffaf değil. Muhalefet ise vaatlerinin kaynak boyutunu dillendirmediği için kesin tahminde bulunmak zor. Fakat yine de geçmiş dönemlerden hatırladıklarımız ve son seçim vaatlerinin kaba çetelesi tutulduğunda, bu maliyetin 50-70 milyar $ mertebesinde olduğunu söylemek mümkün.
Geçim ekonomisinin maliyeti?
Bunu hesaplamak daha da zor zira gerek muhalefet gerek iktidar; vaatlerinin hangi derinlik tutacağına dair program açıklamadılar. Enflasyonun elsiz dilsiz kurbanları olan sabit gelirlilere iş ve aş temin etmenin ve onları enfl asyonun doğurduğu gelir adaletsizliğinden kurtarmanın olası maliyetinin 200-300 milyar$’ı bulabileceğini tahmin ediyorum.
NOT
EKONOMİK DİYET, 2024’ÜN NİSAN’INDAN SONRA
İbni Haldun’un bir tespiti var; “insanı, açlıktan ziyade alıştığı tokluk öldürür.” Gerçi ortalıkta bizi tok tutacak yemek kalmamış olsa da gerek kayıt dışılığın getirdiği kestiremezlik, gerek gelir dağılımındaki olağanüstü bozulma, ekonomide normale dönüş sürecini kavramamızı zorlaştırıyor. Seçim ekonomisi eken, enflasyon biçecektir. Bu, kaçınılmaz bir durum. Fakat sorun şu ki enfl asyon eğer bir obezite ise bunun diyeti; durgunluk olacaktır. İlginç olan, iki seçim arası durgunluğu hiçbir iktidarın göze alamayacağıdır. Tıpkı yanlış bir inanış olan “iki bayram arası evlenilmez” sözündeki gibi; “iki seçim arası enfl asyonla mücadele edilmez.” Biliyoruz ki kim kazanırsa kazansın dövizde, faizde geri adım atılacaktır. Bu ikisinin rakamları son derece yanlış yerde durmaktadır ve onları düzeltirken ister istemez; enfl asyonda ipin ucu bir kez daha 3 hanelere doğru kaçırılacaktır. Peki çözüm? 2024 Martı ndaki yerel seçim sandıkları kalktıktan sonra, iktidarda kalanlar, ekonomik diyeti uygulamaya ancak başlayabilecek ve biz ancak o tarihten sonra sorunlara sağlıklı, kapsayıcı, akılcı, gerçekçi çözümler üretebileceğiz.