Seçim blöfü mü, gerçek mi?
Ankara'daki diplomatik çevrede son dönemde en çok konuşulan konu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kıbrıs çıkışları.
Erdoğan, eylül ayında New York'ta BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, uluslararası camiaya KKTC'yi tanıma ve ambargoları kaldırma çağrısında bulunmuştu.
Bu çağrı önce pek ses getirmedi.
Ancak hemen ardından KKTC hükümetinin Birleşmiş Milletler'e gönderdiği kritik mektupla birleşince, uluslararası alanda gözlerin Ankara ve Lefkoşa'ya çevrilmesine neden oldu.
BARIŞ GÜCÜ ÜLTİMATOMU
KKTC'nin mektubu, Kıbrıs Adası'nda 1964 yılından bu yana görev yapan BM Barış Gücü konusunda ültimatom içeriyor. Mektupta BM'ye, barış gücüne asker gönderen ülkelerin KKTC ile SOFA (Status of Forces Agremeent- Yabancı Askeri Güç Bulundurma Anlaşması) imzalanması şartı getirileceği bildirildi.
SOFA’nın imzalanması, ilgili ülkenin KKTC'yi de resmen tanıması anlamına gelecek. Mektupta, bu anlaşma olmadan BM şemsiyesi altında Ada'ya gönderilecek yabancı askerleri KKTC'nin tanımayacağı ve KKTC kontrolündeki bölgelerde görev yapmalarına izin verilmeyeceği vurgulandı. Üstelik anlaşmanın imzalanması için en geç yıl sonuna kadar süre tanındığı da açıklandı.
BM Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) halen KKTC ile Rum Kesimi arasındaki yaklaşık 180 kilometrelik sınır hattındaki "yeşil bölgede" görev yapıyor. UNFICYP'nin KKTC'de ayrıca biri Lefke'de, biri de Gazimagosa'da olmak üzere, KKTC toprakları üzerinde iki askeri üssü de bulunuyor. Mevcut halinde 19 ülkeden 1009 askerin görev yaptığı UNFICYP, Kıbrıs Adası üzerinde toplam 246 kilometrekarelik bir alanda güvenliği sağlıyor.
Ankara'daki yabancı diplomatlar, önce Erdoğan'ın çıkışı, ardından da KKTC'nin bu mektubu sonrasında durumun, AK Parti hükümetinin "seçim blöfü mü" yoksa gerçekten uygulamaya koyacağı bir politika mı olduğunu anlamaya çalışıyorlar bugünlerde.
YUNANİSTAN'A GÖRE "ANKARA GÜNDEM DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞIYOR"
Türkiye gibi seçim sath-ı mailine girmiş olan Yunanistan'dan gelen açıklamalar, Ankara'nın KKTC ile birlikte yaptığı Kıbrıs çıkışlarını "blöf" olarak görmekte olduğunu işaret ediyor. Yunan Başbakanı Mitçotakis, geçen hafta yaptığı açıklamada, Türkiye'nin boğuşmakta olduğu ekonomik krize ve yüzde 85'e varan yıllık resmi enflasyon rakamına atıfta bulunarak, "Eğer Yunanistan'da da enflasyon yüzde 85 olsaydı, ben de gündemi değiştirmeye çalışırdım" demesi, bunun göstergesi olarak yorumlandı.
ERDOĞAN'IN BİDEN'LA GÖRÜŞME SALVOSU MU?
Ankara'daki diplomatik kulislerde, Erdoğan'ın KKTC ile birlikte yürüttüğü bu çıkışın, uzun zamandır istenen ancak bir türlü gerçekleşmeyen ABD Başkanı Joe Biden'la görüşmek için yeni bir "salvo" olabileceği yorumları da var.
Erdoğan'ın, hem Kıbrıs ve Ege çıkışları yaparak hem de Rusya-Ukrayna tahıl anlaşmasında oynadığı yapıcı ve kilit rolü kullanarak, Biden'la kasım ayında bir görüşme imkanı yaratmaya çalıştığı konuşuluyor.
Nitekim, Erdoğan'ın TBMM'de bu haftaki AK Parti grup toplantısı çıkışında gazetecilerin, Rusya ile olan tahıl anlaşmasını "nasıl kurtardığına" ilişkin soruyu "Onu bana bırakın. Önce ABD Başkanı Biden'a sonra size anlatacağım" diye yanıtlaması, gözlerin yeniden Erdoğan-Biden görüşme olasılığına dönmesine neden oldu.
Biden'ın bu ay ülke dışına yapacağı gezi programında üç durak var; İlk durak Mısır'ın Şarm el Şeyh kentinde 11 Kasım'da yapılacak COP 27 İklim Değişikliği zirve toplantısı olacak. Ardından Kamboçya'daki ABD-ASEAN zirvesine katılacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kasım ayındaki yurtdışı seyahat programında ise 11-12 Kasım'da Özbekistan'ın Semerkant şehrinde düzenlenecek Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi yer alıyor. Belli ki Erdoğan, aynı tarihe rastgelen iki zirveden, ilişkilerin gergin olduğu Mısır’ın lideri Sisi'nin ev sahipliği yapacağı COP 27 yerine, Semerkant'taki zirveye katılmayı tercih etmiş.
Erdoğan ve Biden'ın programlarının kesiştiği nokta ise, 15-16 Kasım'da Endonezya'nın Bali Adası'nda gerçekleşecek G-20 zirvesi.
Bakalım Ankara'nın çok istediğini pek de saklamadığı Erdoğan-Biden görüşmesi, G-20'de gerçekleşek mi?