Savaş çağına geri mi dönüyoruz?
Harvard Üniversitesi mezunu olan siyaset bilimci Francis Fukuyama 1989 yazında The National Interest dergisinde yayınlanan “Tarihin sonu” başlıklı makalesiyle bir anda üne kavuşmuş, ortaya attığı iddia insanlık tarihinde yeni bir aşamanın habercisi olarak yaygın ilgi görmüştü. Fukuyama 20 yüzyıla damga vuran büyük savaşların geride kalacağı ve yerini evrensel barışa ve ekonomik kalkınmaya bırakacağı yeni bir çağın başlangıcını müjdeliyordu yaygın ilgi gören bu makalesinde.
Adı sanı bilinmeyen genç bir akademisyen olan Fukuyama bu çarpıcı iddiasıyla zamanın ruhunu yakalamış ve bir anda bu konularla ilgilenen hemen herkesin dikkatini çekmişti. Fukuyama’ya ilgi gösterenlerden biri de bendim. Cumhuriyet Gazetesi’nin ekonomi sayfası editörü olarak ilgimi çekmişti Fukuyama’nın daha sonra “Tarihin sonu ve Son İnsan” başlığıyla kapsamlı bir kitaba dönüştürdüğü bu makale.
Ekonomi çağına girildi ama
Fukuyama’nın öngörüsü yabana atılacak bir iddia değildi. 2.Dünya Savaşı sonrasında yaşanan gelişmeler kapitalizmin küresel bir sisteme dönüşmesini kolaylaştırdı. Kapitalizmi reddeden Sovyetler Birliği’nin dağılması, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik kalkınmanın başka yolu olmadığını kabul ederek kapitalizmin önemli ilkelerini uygulamaya başlaması dünya ekonomisinin yapısını değiştirmeye başladı. Bu süreç Çin’inn ekonomide benzeri görülmemiş bir atılım yaparak ABD’nin başlıca rakibi haline gelmesine yol açtı.
Dünyanın küreselleşme çağının etkisi altına girdiği dönemde de savaşlar yaşandı ama bunlar yakın zamana kadar dünyanın gidişatını değiştirecek boyuta tımanmadı. Öte yandan küreselleşme sürecinin ekonomik gelişmeyi hızlandırması ve yaygınlaştırması ülkeler arasındaki gelir eşitsizliğinin artmasına neden oldu. Bu gelişmenin giderek yeni savaşlara yol açması kaçınılmazdı.
Savaşlar çağına geri mi dönüyoruz?
Bugün dünyada yaşayanların büyük bölümünün akıllı telefonlara ve yeni teknolojilere sahip olduğu bir ortamda, dünyanin birçok noktasında yaşanan yaygın tatminsizliğin yeni savaşlara yol açması galiba tarihin sonuna gelindiğini değil, farklı gerekçelerle savaşların yeniden yaygınlaştığı bir döneme girildiğini düşündürüyor. Donald Trump gibi birinin bu ortamda ABD Başkanı olmaya hazırlanması ise riskleri daha da büyütüyor.