Sanayide ivme kaybı devam ediyor
Bu hafta üç veri birbirini tamamlayacak şekilde üst üste geldi.
Bunlardan ilki 24.Haziran.2026 tarihinde açıklanan İktisadi Yönelim Anketi. İktisadi Yönelim Anketi; imalat sanayinde kısa dönemli eğilimlerin izlenmesi ve ekonomik faaliyetlerin yönünü tahmin edebilmek amacıyla üretilen ve bizlerin de sıklıkla kullandığı göstergeler seti. Bize imalat sanayinin eğilimini görme imkânı veriyor.
Ankete katılanlar Haziran 2024’te; toplam sipariş miktarının aylık bazda düştüğünü, iç piyasa sipariş miktarının da düşüş gösterdiğini ancak ihracat sipariş miktarının arttığını belirtmişler. Buraya kadar ki gelişmeler Merkez Bankasının aslında temelde istediği bir durum. Yani ihracat artsın ama iç talep daralsın.
Fakat gelecek üç aya ilişkin beklentilerin ne olduğu sorulduğunda, üretim hacminin, toplam sipariş miktarının, iç piyasa sipariş miktarının, ihracat sipariş miktarının, toplam istihdamın düşeceği beklentisi ortaya konulurken, gelecek üç ayda ortalama birim maliyetlerde artış olacağı beklentisinin yanında satış fiyatının düşeceğine ilişkin beklentiler de belirtilmiş. Burada kötü haber ortalama birim maliyetlerde artış beklentisi ile ihracatın düşeceği beklentisi.
Zaten artan maliyetler nedeniyle dışarıda rekabet etmekte zorlanan imalat sanayinin bir de dış talep koşulları iyileşmesine rağmen ihracatın düşeceğine ilişkin beklentisi olumsuz bir senaryo ortaya koyuyor.
Haziran ayında Mevsimsellikten Arındırılmış Reel Kesim Güven Endeksi de bir önceki aya göre 1,9 puan düşerek 100,5 seviyesine ulaşmışken, Mevsimsellikten Arındırılmış Kapasite kullanımı ise 0,4 puan azalarak 76,2 seviyesinde gerçekleşmiş. İmalat Sanayi ivme kaybediyor.
Merkez Bankasının aldığı sıkılaşma önlemleri mal piyasasında kendini gösteriyor. Bu beklenen bir gelişme. Aşırı ısındırılmış bir ekonomiyi yavaş adımlarla soğutma girişimi başarılı olmuş gibi gözüküyor. Bu soğutma enflasyonla mücadelede Merkez Bankasının hedefine ulaşmasına yeterli mi o yarı bir tartışma konusu ancak yılın ikinci yarısı özellikle imalat sanayi açısından çok daha zorlu geçeceği hususunda şüphe yok.
Fakat aynı şeyleri hizmetler sektörü açısından söyleyebilmek mümkün değil. Bunu tek başına para politikasının çözemeyeceğini de artık sanırım görmüşüzdür.
Pazartesi günü verileri karşıladıktan hemen sonra, 25. Haziran. 2026 Salı günü, İstanbul Sanayi Odası’nın 1968 yılından bu yana düzenli olarak gerçekleştirdiği ‘Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu – 2023’ araştırmasını gördük.
Sanayi’nin yüzde 75’i İstanbul ve çevresinde yerleşik. Aslında beklenen İstanbul Depremi’ni dikkate aldığımızda sanayinin Marmara Bölgesi’nde yer alıyor olması ulusal güvenlik sorunu olarak bile düşünülebilir. Depremi sadece deprem olduğu zaman dikkate aldığımızda bunun şimdilik çok da önemsendiğini düşünmüyorum.
Araştırma raporunda sevindirici olan, 2022 yılına göre 2023 yılında yüksek ve orta-yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin yaratılan toplam katma değer içindeki payının 4 puan artmış olması. Sanayinin bu dönüşümünü daha da hızlandırıcı ve özendirici adımları atmamız şart.
ISO 500 içerisinde 2023 yılında 12 şirket halka açılmayı tercih etmiş. Halka açık şirket sayısı ise sadece 85 adet. 2023 yılında İSO 500 içerisindeki bu 12 şirketin halka açılma yönünde irade kullanmaları sevindirici ancak hala halka açılmaya ikna edilmemiş dev şirketleri ikna etmek Borsa İstanbul yönetiminin öncelikli konusu olmalı.
Ekonominin dengelerini bozmaya başladığımız 2021 yılında ‘İllüzyon Ekonomisi’ sonucunda Türkiye Ekonomisi yüzde 11,4 büyürken, sanayi yüzde 17,3 büyümüştü. İllüzyon ortadan kalmaya başladıkça gerçek durum ortaya çıktı. 2022 yılında Türkiye Ekonomisi yüzde 5,5 büyürken, sanayi 1,7 büyüdü. 2023 yılında ise Türkiye Ekonomisi yüzde 4,5 büyürken, sanayide büyüme yüzde 0,8’de kaldı. 2024 yılının çok daha sert geçeceğini düşündüğümüzde sanayinin işi bu yıl ve sonrasında epey zor gözüküyor.
Sanayinin kendi ürettiği mallardan yapılan satışlar + malzemesini vererek dışarı yaptırdığı (fason) mallardan satışlar ve başkalarının malzemelerini kullanarak onlar için yapılan üretim karşılığı elde edilen gelirleri kapsayan, üretimden satışlar; 2022 yılında yüzde 119 oranında artmışken, 2023 yılında sert bir düşüşle yüzde 42,1 artış oranına ulaşmış. Ciddi bir geri çekilme ancak hala geçtiğimiz 2015-2020 dönemine kıyasla yüksek bir oran. Bu gerileme yavaşlayan küresel talep, yaşadığımız deprem felaketi ve ekonomi politikalarına bağlanmış.
Üretimden Satışlardaki Reel Değişim (TÜFE’e göre deflate edildiğinde) ise oldukça keskin. 2022 yılında yüzde 33,3 artış gösteren reel değişim, 2023 yılında yüzde -13,8 oranında gerçekleşmiş.
Bir kere daha gördük ki; enflasyon mu büyüme mi dediğimizde, fiyat istikrarı sağlanmadan bir büyüme kalıcı olamıyor. Biri istikrar diğeri ise skor. Neyi tercih ettiğiniz burada önemli.
Yine enflasyona rağmen büyüme söylemi de büyük bir kandırmaca. Bunun ispatı 2023 rakamlarında açıkça görülüyor.
ISO 500 şirketlerinden dönem zararı yazan şirket sayısı 2022 yılında 58 iken 2023 yılında 96 adede yükselmiş. Muhtemelen 2024 daha fazla sayıda şirket dönem zararı yazacak.
Toplam Borçlar içerisinde kısa vadeli borçların yüksekliği de ISO 500 şirketleri açısından bir tehdit gibi duruyor.
2024 yılı ve hatta 2025 yılı imalat sanayi açısından çok daha zorlu geçecek. Burada amaçlanan yumuşak iniş. Ancak yumuşak iniş ile çakılmak arasında çok ince bir çizgide olduğumuzu da söylemek gerekiyor.
Sanayicilerimize kolaylık dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor şu an için.