Sanayici Kavcıoğlu’nu dinler mi?
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, kamuoyunun önüne hemen her çıkışında gündeme oturacak bir söz ediyor. Enflasyon raporu toplantısında söylediği “Son 10 günü saymazsak bu ay en az değer kaybeden para birimi Türk Lirası” ifadesinin twitter aleminde yarattığı dalganın harareti henüz sönmeden İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis toplantısında sanayicilere sarf ettiği tehdit tonları da taşıyan sözler devreye girdi.
Kavcıoğlu, sanayicilerin stok artırmasını, döviz almasını, tutmasını hiddetle eleştiriyor ve “kimin döviz aldığını biliyoruz” diyerek aba altından sopa da gösteriyor.
Günümüz ekonomik koşullarında sanayicilerin olağan süreçlerde gördüğümüzden fazla bir stok tutma eğiliminde olması, hesaplarında döviz tutmayı tercih etmeleri, deyim yerindeyse sivrisineklerin artmasına benziyor. Bataklık ise izlenen ekonomi politikaları. Ekonomi yönetimi yarattığı bataklığı kurutmak yerine sivrisineklerle uğraşmayı tercih ediyor. Bunun boş bir çaba olduğu ortada.
Sadece son dönem ekonomik dengelerin ve gelişmelerin bir sonucu değil bu durum. Uzun yıllardır izlenen ekonomi politikalarının inşa ettiği işletme yapısı da Kavcıoğlu’nun zorladığı şeyi sanayicilerin yapmasına imkan bırakmıyor.
Fazla uzağa gitmeden İSO’nun 500 büyük sanayi kuruluşu verilerine bakmak bile bugünün ekonomi koşullarında başka türlüsünün pek mümkün olmadığını ortaya koyuyor.
- 500 büyük sanayi kuruluşunun bilançosunda yabancı kaynak oranı, yani borçluluk oranı, sürekli yükseliyor. Son 5 yılda bilançodaki yabancı kaynak oranı yaklaşık 10 puan artarak yüzde 70.72 düzeyine tırmandı.
- Buna karşın sanayi devlerinin bilançosunda kabaca sabit yatırımları ifade eden duran varlıkların oranı sürekli geriliyor. 5 yıl önce duran varlıkların toplam aktiflerdeki payı yüzde 45.3 iken 2021’de yüzde 33.1’e düştü.
- Bunun anlamı sanayi devlerinin borçları hızla artarken, yatırımları aynı hızda artmıyor. Yani borçlardaki artış işletme sermayesi ihtiyacına gidiyor. Borç artarken borç ödeme gücü o kadar artmıyor. Bu da sürdürülebilir bir çark değil.
- Nitekim finansman giderleri faaliyet karının yüzde 60’ını geçiyor. Şirketlerin hayatiyeti faiz gelişmelerine aşırı ölçüde bağımlı.
- Borçların ciddi bölümünün döviz borcu olması, şirketlerin kur hassasiyetini de iyice artırıyor.
- Sanayi üretiminin yıllardır izlenen politikaların kaçınılmaz sonucu olarak ithalata aşırı bağımlı olması, sanayi şirketlerinin kur hassasiyeti ve döviz talebini hep canlı tutuyor.
- Son uygulamalarla ihracatçı işletmelerin döviz gelirlerinin büyük bölümünü Merkez Bankası’na devretme ve bankada tutma zorunluluğu getirilmesi bu sorunun yönetimini daha zor ve maliyetli hale getirdi.
- Öte yandan 500 büyük sanayi kuruluşunun net kur kazancı, onlar açısından hayati boyutta da değil. Net kambiyo karı, 500 büyük sanayi kuruluşunun faaliyet karlarının yüzde 10.1’i kadar.
- Ama bu, sanayi devlerinin kur hassasiyetinin de gerçekte önemsiz düzeyde olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü 500 büyüğün kambiyo kârı faaliyet karının 1.37 katı, kambiyo zararı ise 1.27 katı. Kambiyo zararı büyük ölçüde döviz yükümlülüklerinden kaynaklanıyor. Şirketlerin bu yükümlülükleri hemen ortadan kaldırmaları imkânsız olduğuna göre, bu koşullarda onların döviz varlıklarını sınırlandırmaya kalkmak, şirket bilançolarında deprem yaratacak bir hareket olur.
- Bu sağlıksız bilançoya rağmen sanayi devlerinin karlarını yüzde 137 artırmış olmalarının en önemli kaynağı ücret ödemelerindeki artışı yüzde 33’te tutmaları. Ama burada da bıçak kemiğe dayandı ve sürdürülemez.