Sanat ve icat vergisi
Başlığı okuyunca “Sanat ve icadın vergisi mi olur?” diye aklınıza gelebilir. Paranın olduğu her yerde vergi mutlaka vardır. Ancak, burada sorulması gereken soru “Sanatçıdan ve mucitten vergi alınmalı mıdır?” diye düşünüyorum.
Yazarları, sanatçıları ve mucitleri teşvik etmek amacıyla, Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 18. maddesinde “telif kazançları istisnası” olarak bilinen bir istisna vardır. Söz konusu istisna uyarınca, müellif, mütercim, heykeltıraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanuni mirasçılarının şiir, hikaye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video band, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hasılat gelir vergisinden müstesnadır. Ancak bu istisnanın stopaj yoluyla vergilendirmeye etkisi yoktur. Yani elde edilen bu gelirler, gelir vergisinden istisna olmasına rağmen stopaja tabi tutulmaktadır. Dolayısıyla, Devlet Baba sağ elle verdiğini, sol eliyle kısmen geri almaktadır. Uygulanan stopaj oranı ise %17’dir.
Diğer taraftan, 2019 yılı sonunda çıkarılan 7194 sayılı Kanunla 1 Ocak 2020 tarihinden sonra elde edilen telif kazançları açısından söz konusu istisna daraltılmış ve 2020 yılı için 600.000 TL üzerinde telif kazancı elde edenlerin bu istisnadan yararlanamayacağı belirtilmiştir. Yani 599.999 TL elde eden müellif istisnadan yararlanırken, 600.001 TL elden eden istisnadan yararlanamayacaktır. İlk durumda ödenecek vergi yaklaşık olarak 102 bin TL iken, ikinci durumda artan oranlı tarifenin etkisiyle yaklaşık 196 bin TL çıkmaktadır. 50 bin TL gider yapıldığı varsayılsa 178 bin TL, 100 bin TL gider yapıldığı varsayılsa 160 bin TL civarında vergi ödenmesi gerekecektir. Yani 2 TL fazla kazanç için 60 bin- 94 bin TL (1,5-2 kat) daha fazla vergi ödenmesi söz konusu olmaktadır. Sizce bu durum adaletli midir? Vergi yükünü tabana yayma ile kastedilen bu mudur? Bu vergileme kümesteki tavuğun yumurtasını aldıktan sonra tüylerini de yolmak anlamına gelmez mi? Sanat ve buluşlar böyle mi teşvik edilir? Soruları uzatabiliriz… Anayasa karşısında bu tablo, vergide adalet ve eşitlik, mali güce göre vergileme ilkelerine aykırıdır. En azından 600 bin TL’lik istisnayı aşan kısım vergilendirilmelidir. Bu durumdaki kişilerin ihtirazi kayıtla beyanname verip Anayasaya aykırılık iddiasıyla dava açmaları mümkündür.
27 Mayıs tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 311 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 7194 sayılı Kanun’la getirilen yeni duruma ilişkin ikincil düzenlemeler yapılıp uygulamanın nasıl olacağı açıklanmıştır. Tebliğde, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) hükümlerine göre bazı eserlerde kayıt ve tescilin zorunlu, bazı eserlerde ise ihtiyari tutulduğu belirtildikten sonra, istisnadan yararlanabilmek için kayıt ve tescili zorunlu eserlerin kayıt ve tescil ettirilmesinin şart olduğu, diğer eserlerde kayıt ve tescil şartı aranmayacağı açıklanmıştır. İstisnadan yararlanmayı FSEK’e atıfla objektif kriterlere bağlamak bir belirlik sağlamakta olup eskiden de böyleydi. Ancak, İdarenin istisnanın uygulama kapsamını FSEK’e atıf yaparak daralttığı ortadadır. Kanun’da ise İdareye bunu yapma yetkisi verilmemiştir. Böyle bir yetki verilse de bu yetki Anayasa’nın 73. maddesine aykırı olur. Dolayısıyla böyle bir sınırlamanın Kanun ile yapılması gerekir. Bu durumda, istisnanın kapsamını sınırlayan bu düzenlemenin hukuka aykırı olduğunu düşünüyoruz.
Tebliğde, istisna tutarının aşılıp aşılmadığının yıl sonunda belli olacak olması nedeniyle, ara dönemde geçici vergi verilmesine gerek olmadığı belirtilmektedir. Bu düzenleme, her ne kadar mükellef lehine olsa da GVK’ya aykırıdır. Örneğin Ocak ayında milyonluk tablo satan bir ressamın artık istina kapsamından çıktığı ortadadır. Dolayısıyla, istisna kapsamı dışına çıkıldığı andan itibaren vergi beyan edilebilir hale gelmektedir. Amaç bu kişilere beyanname verdirtmekse verginin beyanı neden geciktirilmektedir? Tebliğin bu düzenlemesi, GVK’nın mükerrer 120. maddesine aykırı gözükmektedir. Söz konusu madde uyarınca geçici vergi, Kanunun ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre, indirim ve istisnalar ile Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak belirlenmektedir. Yani yıllık beyanname verilirken ne yapılıyorsa geçici vergi beyanlarında da aynı usul ve esaslar geçerlidir. Dolayısıyla, Kanun uyarınca istisna kapsamına çıkılmasını müteakip ilk geçici vergi beyannamesinde gelirin beyanı gerekir. Halihazırda, geçici vergi oranı (%15), stopaj oranından (%17) düşük olduğundan ödenecek bir vergi çıkmayacaktır, ama bu durum Tebliğ’deki düzenlemenin Kanuna aykırı olduğunu değiştirmemektedir. Ayrıca vergi tarifesinde bir değişiklik yapılması halinde ödenecek vergi çıkması da gündeme gelebilir. Kanun maddesinde Maliye Bakanlığına geçici vergi “uygulamasına” ilişkin usulleri belirleme yetkisi verilmiş olmakla birlikte, bu yetki bir kazanç unsurunun beyannameye dahil edilip edilmeyeceğini belirleyecek şekilde geniş uygulanmamalıdır diye düşünüyoruz. (Zaten, son yıllarda çıkarılan vergi kanunlarında sıkça gördüğümüz İdareye usul ve esasları belirleme yetkisi verilmesi hukuk karşısında problematik bir konudur.)
İstisna dışına çıkanlar, sadece istisnadan yararlanamayacak olup bunların stopaj yapma yükümlülüğü doğmayacaktır. Yani bir ressam, yanında çalışan yardımcısının ücretini, atölyesinin kirasını öderken stopaj yapmayacaktır.
Tebliğde istisna kapsamından çıkanlar için bir kolaylık da sağlanmıştır. Söz konusu kişiler beyanname verecekler ama isterlerse defter belge yükümlülüğü altına girmeyebileceklerdir. Yani bu kişilerin serbest meslek kazanç defteri tutup serbest meslek makbuzu düzenlemeleri zorunlu olmayacaktır. Bu kişilere ödeme yapanlar ise önceden olduğu gibi gider pusulası düzenleyerek ödemelerini tevsik etmeye devam edeceklerdir. Ancak, bu kişilerin her durumda beyanname vermek için vergi dairesinde mükellefiyet tesis ettirmeleri gerekmektedir. Diğer taraftan, başka işleri için defter tutanlar, defter tutmaya devam edecek olup istisna dışına çıkan kazançlarını da bu defterlere kaydedeceklerdir. Tebliğin gecikmesi bu düzenlemenin etkinliğini azaltmıştır. Zira Kanun yürürlüğe gireli neredeyse 6 ay olmuştur ve bu kapsamdaki mükelleflerden defter belge bastıranlar (defter kayıt sistemine başvuranlar) mutlaka olmuştur. Şimdi bu durumda olanlar Tebliğin yayımından sonra ne yapacaklardır? Vergi dairesine başvurup sistemden çıkıp bastırdıkları belgeleri imha mı edeceklerdir veya defter kayıt uygulaması dışına mı çıkacaklardır? Gelir İdaresinin bu konuyu bir an önce açıklığa kavuşturması gerekmektedir.
Buradan bir hatırlatmayı yapmakta da fayda bulunmaktadır. Telif kazançları istisnası dışına çıkacak olanlar gelirlerinden giderlerini düşüp kalan kazançları üzerinden vergi ödeyeceklerdir. Dolayısıyla işle ilgili yaptıkları giderleri belgelendirmeleri ve bu belgeleri en az 5 yıl saklamaları gerekmektedir. Ayrıca beyanname verecekleri için GVK md. 89’da sayılan bağış ve yardımlar, bireysel emeklilik sistemine ödenen primler, mükellefin kendisi, eşi ve çocuklarına ilişkin eğitim ve sağlık harcamaları, yurt dışında bulunanlara verilen mühendislik, tasarım, yazılım hizmetlerinden elde edilen kazancın yarısı matrahtan indirilebilecektir.
Sözün özü: “İcat çıkaran"ları vergilemek değil, teşvik etmek gerekir.