Salımları azaltma gerekçesiyle yeni nükleer santrallar öngörülüyor
Yunus Yener
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı
2053 yılında Net Sıfır CO2 Salımı hedefine ulaşma gerekçesi ile elektrik üretiminde nükleer enerji kullanımının fütursuzca artırılmasını öngören Türkiye Ulusal Enerji Planı 2022’nin kurgusu, mantığı ve hedefleri, ülkemizin enerji sorununa çözüm getirmekten uzak. Bu planın, sorunları daha da artıracağı, daha büyük sıkıntılara sebep olacağı aşikar. Çözüm kamucu, toplumcu demokratik planlama işleyişini ve toplum çıkarları doğrultusunda uygulamaları hakim kılmaktan geçmekte.
Türkiye, 2021 Kasım’ında Paris Anlaşması’nı onaylarken, 2053 yılına kadar net sıfır salım eşiğine ulaşmayı hedeflediğini bildirdi. Ancak enerji yönetiminin bildirimleri ve hedefleri çelişkili ve tutarsız. 2022’nin son günü, ETKB web sitesine, 2035’e kadar olan dönemi kapsayan ve “Türkiye Ulusal Enerji Planı” gibi iddialı bir isim taşıyan bir çalışma yüklendi. Dayandığı varsayımlar ve hedefleri tartışmalı olan, öngördüğü hedeflere ulaşmak için izlenecek strateji, yol haritası ve yapılacak çalışmalara dair tek bir sözcüğün yer almadığı, yatırım ve işletme maliyetlerinin irdelenmediği, amatörce yapılmış bir çalışmanın, Ulusal Enerji Planı olarak adlandırılması ve duyurulması, siyasi iktidarın ve enerji yönetiminin, bilgi ve yeteneklerinin ne denli sorunlu ve sınırlı olduğunu ortaya koyuyor.
Ülkemizin, 2053’te Net Sıfır Salım hedefine nasıl ulaşacağına dair hazırlanmış, konuşulmuş, tartışılmış, üzerinde anlaşılmış, açıklanmış bir stratejisi, yol haritası yok. Birincil enerji arzında fosil yakıtlar payının yüzde 84 olduğu ülkemizin fosil yakıt tüketimini yakın gelecekte azaltmaya yönelik kayda değer bir öngörüsü ve planı da yok.
Yeni nükleer, kömür ve doğalgaz santrallarının kurulmasını öngörüyor
Ulusal Enerji Planı olarak adlandırılmasına karşın basit bir taslak olan çalışmada, 2035 yılına kadar beşer yıllık olarak (2025, 2030 ve 2035) birincil enerji ve elektrik tüketimi tabloları, grafikleri mevcut. Bu veriler, yaratacağı çevre sorunları ve oluşturduğu riskler iktidar tarafından göz ardı edilen, teknik, ekonomik ve siyasal olarak dışa bağımlığı artıracak olan 4,8 GW kurulu güçte Akkuyu Nükleer Güç Santralı’na ek olarak, 2035’e kadar 2,4 GW nükleer gücü daha devreye almanın planlandığı görülüyor. Daha önce net sıfır CO2 salımı hedeflendiği ilan edilen 2053 yılı için ise bazı bilgiler aktarılmış ama sonuç değerler verilmemiş ve muhtemelen özellikle belirsiz bırakılmış. Planda 2053 yılında birincil enerji tüketiminin 240,6 MTEP’e (milyon ton eşdeğer petrol) ulaşacağı ve yenilenebilir kaynakların payının yüzde 50, nükleer enerjinin payının yüzde 29,3, fosil yakıtların payının yüzde 20,8 olacağı öngörülmekte.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu’nun plandaki bu ve benzeri bilgilerden yola çıkarak yaptığı hesaplama sonucunda, 2053 yılına kadar 42 GW kapasitede nükleer güç santralları (NGS) kurulmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Oysa NGS toplam kurulu gücünün, 2053’e kadar AKKUYU NGS’nin 8,8 katına çıkarılması ve ülkenin her bir yanına yeni nükleer santrallar kurma tutkusu, ülkemizi büyük felaketlerle karşı karşıya bırakabilir.
Yeni yatırımlar yapılıyor, üretim azalıyor, atıl kapasite artıyor!
2022 yılı içerisinde 1,3 GW kurulu gücünde yeni bir ithal kömür santralı devreye alındı. Plana göre 2030 yılına kadar 1,7 GW yerli kömür santralının sisteme dahil olması, 2030 ve 2035 yılları arasında ise 1,5 GW daha kömür kurulu gücünün devreye alınması (ve sadece 0,7 GW kömürlü santralın devreden çıkması) öngörülüyor. Böylece, 2023-2035 döneminde, 3,2 GW kömür yakıtlı santral daha kurularak kömüre dayalı kurulu gücü azaltmak bir yana yüze 11,4 artırmak isteniyor.
Doğalgaz yakıtlı elektrik üretiminde, 2030 yılına kadar halen lisans almış veya başvuru süreçleri devam etmekte olan 2,4 GW kurulu gücün devreye gireceği ve “kesintili yenilenebilir enerji santrallerinin sistemde oluşturabileceği dengesizliğin yönetilebilmesi ve enerji arz güvenliğinin korunması” gerekçesi ile 2035 yılına kadar toplam 10 GW yeni doğalgaz kombine çevrim santrali yatırımı yapılacağı kurgulanıyor. Bu da, doğalgaz yakıtlı santral kurulu gücünde yüzde 40 artış anlamına geliyor.
Öte yandan 2035 yılında 24,3 GW kömürlü ve 35,5 GW doğalgazlı olmak üzere 56,8 GW termik santral ile 173,7 TWh üretim öngörülmekte. Halbuki 2021’de termik santralların toplam kurulu gücü 46 GW olup, 214,8 TWh üretim yaptılar.
2035’e kadar karasal rüzgar enerjisi santrallarının (RES) kurulu gücünün, 2022’ye göre yılda yaklaşık 1.000 MW yeni kapasite tesisi ile 24,6 GW’a ulaşması hedefleniyor. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği’nin (TÜREB) her yıl asgari 1.500 MW yeni kapasite tesis edilmesi gerekir görüşü dikkate alınmıyor. Bu tempo ile yola koyulunca, 2035’te karasal RES potansiyelinin ancak yarısı değerlendirilecek. Deniz üstü RES’te ise, önümüzdeki 13 yılda 5.000 MW kurulu güç hedefi, 75-80 GW tahmin edilen kapasitenin yalnız yüzde altısıdır.
Rüzgardaki bu düşük hedeflere kıyasla, güneş enerjisi santrallarının (GES) kurulu gücünün 52,9 GW’a (2022’ye göre yılda yaklaşık 3.344 MW ilave) çıkarılması öngörüsü ise planının görece olumlu unsuru. Buna karşın GES için 2035 hedefi, potansiyelin yalnız beşte biridir.
Sera gazı salımları azalmıyor, artıyor
TÜİK sera gazı envanteri sonuçlarına göre, 2020 yılı toplam sera gazı salımları bir önceki yıla göre yüzde 3,1 arttı ve 523,9 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak hesaplandı. Kasım 2022’de Mısır’da yapılan COP27 toplantısında da, Türkiye’nin 2030 için sera gazı salım tutarının 693 milyon ton olmasının hedeflendiği açıklandı. Yani, önümüzdeki sekiz yılda, salımların azaltılması değil, tersine yüzde 32,5 artması öngörülüyor. Ulusal Enerji Planı’nda da enerji kullanımı kaynaklı CO2 salımı için herhangi bir hedef yok.
Plan hedefleri halkın dertlerine çare değil
Bu açıklamamızda dile getirmediğimiz birçok başka eksikliği olan planda yatırım ve işletme maliyetleri ile bunların nasıl karşılanacağı da irdelenmemiş. Fosil kaynaklardan elektrik üretimi azalırken, fosil yakıtlı santral yatırımlarına devam edilmesi ve yüksek nükleer güç hedeflenmesi, enerjinin ülkeye ve halka maliyeti konusunun göz ardı edildiğinin göstergesidir.