Salgının külleri altında kalan ikinci çeyrek büyümesi
Yüzyılın bitmeyen krizleri ve ardında bıraktığı enkazlar derindir. İlki büyük buhranla 1929’da, ikincisi 2. Dünya Savaşı’yla 1944’de, üçüncüsü küresel sistemik krizle 2009’da yaşanmıştı. Dördüncüsüyse COVİD-19 salgınıyla 2020’de yaşanıyor. Uluslararası kuruluşlar 2020 için %5 küçülme öngörmektedirler. İstihdamda sert daralmalar, küresel borçlulukta artışlar, gelir dağılımındaki bozulmalar ve tedarik zincirlerinde sıradanlaşan aksamalar görülmektedir. Bunların bir başka faturası da fiyatlar genel seviyesi enflasyonda artışında gerçekleşirse şaşırmak gereklidir. Salgın, küreselleşmenin bir yan etkisi olarak gelişmiştir. Olağanüstü bir yayılım hızıyla dünyanın kılcal damarlarına dek ulaşmıştır. Büyük resme doğru uzanırsak, siyasal kanattaki değişimlerin de önemini daha iyi idrak edebiliriz. Dünyada yaşanan iki büyük savaş, geride 85 milyon ölü, sayısız sakat ve yok olmuş aileler bırakmıştı. Barış dönemine geçişte ortaya çıkan siyasi istikrar arayışları, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi kuruluşları ortaya çıkarmıştı. 2. Dünya savaşı sonrasında uzun bir soğuk savaş dönemi yaşanmıştı. Bu yıllarda bir kutup Varşova Paktı’na, diğer kutup da NATO ya dahil olmuş ülkelerle görece denge elde edilebilmişti. Oysa bugün için Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye ayrı bir kutup olarak şekillenmiştir. Böylece çok kutuplu yeni bir dönem de ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki fark kapanıyor. Küresel ekonominin kırılganlıkları da birer birer su yüzüne çıkıyor. Değişemeyen tek şey ise, küresel siyasal istikrarın dikiş tutmayan ayarı oluyor.
Türkiye, son 15 yıldır Ortadoğu’dan beklediği pazarı elde edemedi. Suriye ile 4.5 milyon göçmeni topraklarında ağırlarken, 45 milyar USD da ekonomik kayba maruz kaldı. 2020 küresel salgın küçülmesine zayıf bir büyüme ivmesiyle yakalandı. 2020 ikinci çeyrek büyüme sonuçları, yıldan yıla %9,9 küçülmeyi işaret ediyor. Büyüme rakamlarına mevsim ve takvim etkilerden arındırılmış çeyreklik değişimler üzerinden bakmak daha doğrudur. 2018’in ikinci yarısında duran, 2019’da ise bu durgunluğu kurtarmaya çabalayan dur-kalk büyüme, bir Türkiye klasiğidir. 2020’nin ilk çeyreğinde de yaklaşık sıfır büyümeyle yıla başlamıştır. Sanki ekonomi nefesini tutmuş, COVID-19 salgınını beklemektedir. Salgın bize Mart’ta kendini gösterdi. Yılın ilk çeyreğinde de Trump’ın Çin ile küresel ticaret savaşı kızışmış ve buna bağlı olarak da küresel ticaret durmuştu. Zayıf dış talep ve içerdeki seçim döneminin hareketliliği 2019’un talebini ilk yarıya kaydırmıştı. Salgın dönemi Türkiye’sinde kayıtdışılık çok büyük bir sorundur. TUİK’in istihdam verilerinden yola çıkarsak, kayıtdışılık %34’dür. Salgın devam ederse, belki de şalterler kapalı kalacak ve kepenkler açılamayacaktır. Böylece, merdiven altı ekonomiye de gün doğacaktır. Ne yazık ki buradan gelenler ne bütçe açığına çare, ne de dış borç ödemelerine katkı sunabilecek, bilakis gelir dağılımı eşitsizliğini körükleyecektir. Öyleyse adım adım ilerleyelim.
1. Üçüncü çeyrek ve son çeyrekte ekonomi ne olur? 2020 yılını nasıl tamamlarız?
Bu çeyreğin sert çöküşünü karşılamaya çalışan temmuz ve ağustos öncü göstergelerimiz ümit vaad ediyor. Turizm sektöründe kısıtlı da olsa bir artış var. İkinci çeyrek için %25.1 çökmüş hizmetler sektörü, üçüncü çeyrekte kısmen toparlayabilecektir. Burada kritik soru imalat sanayideki toparlanma karşılığının ne olacağıdır. Bence üçüncü çeyrek 7.5 artıya geçecek ekonomi, son çeyrekte %0.1 gibi artıyla, 2020 yılı genelini de %2.9 gibi bir küçülmeyle tamamlayacaktır.
2. Nereye kadar kredi desteği?
Ülkenin kaynakları sonsuz değildir elbette. Gelin görün ki büyümeye de devam etmemiz gerekmektedir. Büyümenin kaynakları; yerel tasarruflar, doğal kaynaklar, küresel tasarruflardır. Konvertible para birimiyle desteklenmiş ülke ekonomilerinin bu dönemde bir çekim gücü vardır. Brüt rezervlerimizdeki erime, yabancı ilgisizliğini ayrıca artırmaktadır. Oysa bütçe açığı ve cari açık büyümeye devam etmektedir. Kredi desteği doğrudan sorunlu işletmelere, kritik üreticilere, stratejik segmentlere yöneltilebilmiş olsa, çok daha iyi sonuçlar almak da mümkün olacaktır. Bunun için öncelikle; liyakat, şeffaflık ve hukukun sağlıklı işleyişi gibi temel şartlar yerine getirilmiş olmalıdır.
3. 2020 ikinci çeyrek büyümesi neler söylüyor?
COVID-19 salgını, çalışan işgücü sayısında düşüşü getirmiştir. İthalat vergi kaynaklarında da küçülme sert olmuştur. Çünkü ihracat talebinin önü salgınla kesilmiş, ithalatta da benzer küçülme gözlenmiştir. Türk Lirası yılbaşından beri küresel eşleniklerine kıyasla yüksek gelir kaybına maruz kalmıştır. Sıkı para politikası yabancı paraya olan ilgiyi hafifletmeye çalışsa da başarılı olamamaktadır. Tüm bunlar birleştiğinde de, ekonomide çarklar yavaşlamaktadır. Yüksek risk primimiz, Türkiye’ye küresel güven yetersizliğini teyit etmektedir. Sonuçta ümit edelim ki bu çeyrek dibi yaşadık. Gelecek çeyrek de bunun bir toparlanması sağlanıp sür git durgunlukların önüne geçilir. Kredi destekleri Temmuz-Ağustos-Eylül dönemi için turizmde, toptan perakende ticarette, ulaşımda, haberleşmede, gayrimenkulde kendini belirginleştirecek bir iç talep canlanmasına dönüşebilecektir.
Sonuçta durum kritiktir. COVID-19 önlemlerini birazcık gevşetmiş olmak, toplumda rehavet karşılığını bulabilmektedir. Kurban Bayramı ile başlayan iç talep hareketliliği normalleşme naraları eşliğinde yürütülmüştü. Gürbetçi işçiler, Ruslar ve Almanlar turizmle eşgüdümlü olarak ekonomiyi canlandırmıştır. Her zaman olduğu gibi, bu kez de yerli turistler ekonominin tüm işkollarına uzanan katkılar sağlamışlardır. Gevşeyen önlemlerin salgın faturası ise oldukça ağır boyuttadır. Yine günlük hasta sayımızın 1.500’li rakamların üstüne çıkmış, yine kışa özel üst solunum yolları enfeksiyonları yaşanacak dönem kapımıza dayanmıştır. Son sözü ise salgındaki gelişmeler söyleyecektir.