Salgın sonrası değişmeyecek bazı şeyler
Bu COVID-19 salgını sonrası dünyada birçok şeyin değişimi konuşuluyor. Bizde de değişecek. Ama bizde bazı konularda hiç değişim hissedilmeyecek sanırım. Bu değişmeyecek şeylerden birkaç örnek vermek istedim.
“Ömür biter, öde öde borç bitmez”
Uzun yol sürücülerinin çok rağbet ettikleri bir kamyon yazısı vardır: “Ömür biter, yol bitmez”. Aslında şimdi hepimizin arabasında “Ömür biter, öde öde borç bitmez” yazısı olmalıdır. Evet, çoğu insanın borcu vardı. Yaşanan salgınla ortaya çıkan işsizlik dolayısıyla borçlar ve borçlu sayısı arttı. Ancak bir de bunun üstüne hepimizin ödeyeceği, bitmez tükenmez bir borç daha var. Yol, köprü, havalimanı ve şehir hastaneleri projelerinden gelen borçlar. Bunlar nasıl projeler? Geçiş garantili, iniş garantili, yatış garantili projeler. Döviz cinsinden borçlandığımız projeler. Bir anlaşmazlık olduğunda yabancı ülkelerdeki mahkemelerin yetkili olduğu projeler. COVID-19 salgını geçtikten sonra da bir şey değişmeyecek, biz bu borçları “babalar gibi” ödemeye devam edeceğiz.
Yöneticiler hatasız kullardır
Anadolu’dan İstanbul’a trenle gelenleri bütün güzelliği ile Haydarpaşa Gar Binası karşılardı. Gar binasının yapımına Sultan II. Abdülhamit döneminde 30 Mayıs 1906 tarihinde başlanmış. Bina 19 Ağustos 1908 tarihinde tamamlanarak hizmete girmiş. Bu güzel bina 28 Kasım 2010 tarihinde yok olma tehlikesi geçirdi. Çatı onarımı sırasında yangın çıktı. Tarihi garın çatısı ve dördüncü katı büyük hasar gördü. Dönemin Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı şöyle bir resmi açıklamada bulunmuştu. " Bugün saat 15.30 civarında, onarım esnasında bir yangın başlamış bulunuyor. Şu an itibariyle yangın kontrol altına alınmış soğutma çalışmaları devam ediyor.Yangının bu kadar hızlı şekilde kontrol altına alınmış olması (olayın) en sevindirici yanıdır. Çok hızlı şekilde müdahale ettik, çok başarılıyız.” Yani yangının çıktığı onarımı yaptıran, sorumlu olan bu bakanlık; yangını hızlı söndürmekle övünen de bu bakanlık.
Dünyada salgının başladığı bir dönemde umreye izin verildi. Dünyanın her yerinden insanların geldiği, yakın temasın olduğu bir yere. Bunu bile bile izin verildi. Sonra dönüşlerinde kontrol ve karantina tedbirleri gerektiği biçimde uygulanmadığı için virüs bulaşmış kişiler ülkenin her yanına dağıldılar; virüsü her yana yaydılar. Bu büyük bir hata idi. Şimdi ise sadece salgınla mücadelede ne kadar başarılı olduğumuz anlatılıyor. Evet, sağlık ordusu canla başla çalışıyor, başarılılar. Ama başta yapılan hatayı kimse kabul etmiyor.
Yukarıda anlattığım yangın olayı ve görülen resmi tavır hemen hemen 10 yıl önce gerçekleşmiş. Şimdi bir salgın ve bunun getirdiği bir krizi yaşıyoruz; ama tavır aynı. Kriz sonrası bu tavrın değişeceğini umuyor musunuz? Yapılan hataların bir öz eleştiri yapılarak kabul edilmesi ve özür dilenmesi bizdeki yönetim anlayışında yok. Yöneticilerin “Hatasız kullarız” anlayışı kriz sonrasında da devam edecek.
TÜİK bizleri sevindirmeye devam edecektir
Eski Sovyetler zamanında şöyle bir fıkra anlatılırdı: “Dün gece Kremlin Sarayına giren hırsızlar, gelecek yıl seçimlerinin sonuçlarını çaldılar”. Bir süredir Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarını görünce bu fıkrayı hatırlıyor insan. Salgın öncesi özgür günlerimizde alışverişe çıkıp pazardaki fiyatları görünce şaşırıyordum. Nereye gidiyoruz, bu ne pahalılık. Ama daha sonra da TÜİK’in yayınladığı enflasyon rakamlarını görünce de “Demek sadece benim alışveriş yaptığım yerler pahalı; memlekette böyle ucuz yerler de var” diye seviniyordum. Bu salgın sonrası yeni normalde de bu tavrın değişeceğini sanmıyorum. Enflasyonda ve işsizlikte TÜİK, rakamları ile bizleri sevindirmeye devam edecektir.
Sonuç
Bu salgın sonrası bütün dünyada birçok şey değişecek. Ama maalesef biz birçok konuda “Eski tas, eski hamam” devam edeceğiz. Çünkü zor öğreniyoruz.