Sakin yaz, hareketli sonbahar
Virüslü ve maskeli hayatımızın beşinci ayını doldururken, ekonomide göreli hareketsizlik devam ediyor. Hatta ikinci el ve konut satışlarındaki faiz etkili artışa bakarak bunu toparlanma diye yorumlayanlar da var. Bu durumun ne kadar süreceği ve sonbaharda bizi nelerin beklediği ise belirsiz. Daha doğrusu, yüksek tutarlı bir dış kaynak bulunması gibi bir gelişme olmadıkça, bu göreli hareketsizliğin fırtına öncesi sessizlik olması ve yerini bir dizi sert düzeltmeye bırakması muhtemel. Ayrıca sonbaharda COVID-19’un grip ile birleşerek ikinci dalgayı başlatması gibi sağlık bilimcilerinin yabana atılmaması gerektiğini söyledikleri tatsız bir ihtimal de var. Açıkçası, sadece kredilendirme ve borçlandırma ile toparlanacak bir ekonomi değil bizimkisi, hele büyümüyorsa. İşsizlik, enflasyon, iç tasarruf, cari açık gibi temel göstergelerde neredeyse yapısal denebilecek sorunlar ile karşı karşıyayız. Gerçekçi ve dikkatli olmazsak dolar cinsinden ifade edilen milli gelirimizde geçen yıla göre %30’a varan gerileme ile G-20’nin dışında kalma, yani bir bakıma küme düşme de dahi pek çok sevimsiz gelişme ile yüz yüze kalabiliriz. Bununla birlikte, şansımızı fazla zorlamaz ve mucizevi değil rasyonel çözümlere odaklanırsak, dayanıklılığını ve esnekliğini daha önce pek çok kez kanıtlamış olan Türk ekonomisinin mevcut döngüyü de daha az hasarla atlatabilmesi mümkün.
Stagflasyon ve kırılgan döviz dengesi
Enflasyonda işaretler olumlu değil, ilk altı ayda %5.75, yıllık bazda da % 12.6 olan enflasyonun yıl sonunda tek haneye inmesi, hele hedeflendiği gibi % 7-8’lerde kalması çok zor; nitekim Merkez Bankası enflasyon trendini yükselişte görerek faizi daha fazla indirmedi,%8.25’de bıraktı. Tüketici güven endeksi de hala çok düşük, 60’larda. Kredi kartlarıyla ikinci çeyrekte yapılan enflasyondan arındırılmış harcamanın bir önceki yıla göre %16 azalması da aynı doğrultuda bir işaret. Perakende satışlar da nisanda %19, mayısta %17 azalmış. Biriken hanehalkı ve firma borçlarının, küçülen bir ekonomide, iflaslara ve sosyal trajedilere yol açma riski de hep var
Öte yandan döviz kurlarının rezerv erimesi pahasına uzun süre sabit tutulmasının bu kritik dönemde başka bir maliyetinin de olabileceğini akılda tutmak lazım. Varlık fiyatlarının daha fazla düşmesi ve borç servisinde zorluk olacağı beklentisiyle uzun süredir portföy boşaltan yabancılar için kurdaki durgunluk bir avantaj sağlıyor. Bu da döviz çıkışını hızlandırabilecek bir etken. Yani döviz fiyatını kontrol etmek için bir yandan rezerv eritirken diğer yandan böylece daha fazla döviz çıkışını kolaylaştırmakta olabiliriz. Zaten Merkez Bankası’nın altın da dahil brüt rezervlerinin, swap yoluyla borçlanılan döviz stoku dikkate alınınca, kamu bankaları ile birlikte açık pozisyona dönüştüğü yorumları dikkate alınırsa döviz politikalarının da sürdürülebilir olmadığı söylenebilir.
İkinci çeyrekte küçülme büyük
Pandemi tedbirlerinin yoğun uygulandığı nisan ve mayıs aylarında sanayi üretimi %31 gibi yüksek bir oranda düştü. Haziran’da bir ölçüde dengelenmiş de olsa çeyrek bazında düşüş büyük. Sanayide kapasite kullanım oranı Mart’ta %76 iken nisanda %62, mayısta %63 düzeylerine indi; hazirandaki ivmelenme bile bunu ancak yaklaşık %66’ya yükseltebildi.
Yine ihracatta nisan ve mayıs aylarındaki azalış haziranda ancak %18 artışa dönebildi. Turizmde ise durum daha kötü. İkinci çeyrek boyunca aylık 20 milyon dolar civarında dip yaptı. İhracatın da nisan ve mayısta geçen yıla göre %41 azaldığını daha önce yazmıştık. İthalattaki gerileme ise düşük faizli kredi artışının itici etkisiyle daha sınırlı. Bu nedenle yavaşlamanın küçülttüğü cari açık da yeniden hortlamış durumda. İkinci çeyrek toplamında ekonominin %20’den daha yüksek oranda daralacağı kesin gibi. Bu da uluslararası kuruluşların yılın tamamı için %5 küçülme öngörüsünün hiç de kötümser sayılmayacağını doğruluyor. Bizim hala %5 olan resmi büyüme hedefimizin de revize edilmesinde yarar var. Hareketli geçecek bir sonbahar eşikte...