Sakarya’da bir duayen makine üreticisi
Ülkemizin derinliklerinde ne olup bittiğini merak eder misiniz? Medyada durmadan tekrarlanan aynı siyasi temalardan, çelişik söylemlerden, tutarsız önlemlerden, değer üretmeyen eylemlerden canı sıkılanlardan mısınız? Size bir tavsiyem var: Trakya’nın ve Anadolu’nun derinliklerine dalın… İnsanların ne yaptıklarını sahada gözleyin, izleyin ve değerlendirin. Her seyahat sizi gereksiz söylemlerden, anlamsız sıkıntılarından bir nebze olsun uzaklaştıracaktır.
Geçtiğimiz pazartesi günü Sakarya’da ikinci kuşak makine üreticileriyle birlikteydik. Gözüm, gönlüm açıldı; üç saat boyunca günlük çöp toplayıcılığının can sıkıcılığı yanımdan teğet bile geçmedi. Geçmedi, ama bugün size ikinci kuşak makinecileri anlatma yerine Sakarya’da bir duayen bir makineciyi anlatacağım.
Şu bizim kuşağın sırrı
Şu bizim 68 kuşağı için çok şey söylendi, yazıldı da… Katılırsınız, katılmazsınız ama zamanın ruhu gerçekten değişik bir insan profili yarattı o kuşaktan. Tıpkı Taylan Önuçak gibi.
Taylan Önuçak 1968 yılında İTÜ’yü bitiriyor. Mısır üretiminin merkezi Sakarya’da bir nişasta üretim tesisinde çalışmaya başlıyor. İşe başladığında 50 ton/gün üretim yapılan tesis 6 yıl sonra 110 bin ton/gün kapasiteye ulaşıyor. Nişasta tesisinde kapasite artış sürecinin mimarlarından biri olan Taylan Önuçak’ın içinde girişimcilik duygusu baskın geliyor; işten ayrılıp 4 ortakla yeni bir iş kuruyor.
Merak ettiyseniz hemen söyleyelim: Vakum filitreleri üretimine başlıyor.
Zihnimiz tersten çalışmaya alıştırılmış ya, soruyorum: Ürettiğin vakum filitreleri taklit miydi, kendi tasarımınız mı?
Taylan Bey’in gözleri parlıyor; müthiş bir özgüvenle, “ Kendim tasarladım, dizaynını kendim yaptım” diyor.
Ülkemizdeki yaygın algının etkisiyle, “ Ülkemizde iyi iş cezasız kalmaz! Çabalarında destek mi gördünüz köstek mi?” diyorum.
Açık yürekle diyor ki, “Zamanın ruhu ithal ikamesini önemsiyordu. Bizim yaptığımızı Sanayi Bakanlığı destekledi. Eczacıbaşı’ndan uzman insanlar geldi yaptığımız işle ilgilendi. Gıda üretimi ve kimya sanayinde filitre konusunda Etibank tesislerinden destek gördük. Bandırma’daki asitborik fabrikasına deneme tesisleri kurduk. Güven yarattığımızda da büyük siparişler aldık. Ergani Bakır tesislerinde de pilot tesisi kurduk. İlk defa yapıyoruz. İnceleme heyetine güven vermek için gerekirse bu ilk üretimimizi bedava vereceğimizi söyledik. Bir hafta sonra işi yapmamızı söylediler. Biz çok önemli kuruluşlarla çalıştık.”
Taylan Önuçak koltuğuna yaslanıyor; gözlerindeki parıltıdan etkileniyorum. Sözün arkasını iyice meraklanıyorum: “Ülkenin diğer kurumlarının tutumu çok önemli. Bandırma ve Ergani’deki Etibank kurumlarının güveni bizi yüreklendirdi. İki önemli etkisini gördük: Birincisi, Ar-Ge’ye önem vermeye başladık. Diğeri de yurtdışı satışlarını başlattık. Halep’te 3 adet tesisi arka arkaya kurduk. Bir de Ürdün’de tesis kurunca, özgüvenimiz daha iyi işler yapmak için bizi sürüklemeye başladı.”
Rol modeliniz firma var mı?
Kasaba kültürüne sahip olanlar kendilerini geride kalanlarla kıyaslar, gelişmek isteyenler de kendilerinden ileri olanlarla… Taylan Bey’e diğer makine üreticilerine sorduğum soruyu yöneltiyorum: Dünya’da sektörünüzde rol modeli olarak gördüğünüz bir işyeri var mı?
“Metso ve Ototeks” diyor hemen. Sonra sözlerine devam ediyor: “Bu iki firma bizim piyasamızı yönlendiriyor; ama teknik özelliklerimizi ve fiyatlarımızı iyi bilenler bizim makinelerimizi tercih ediyor. Ülkemizde özellikle kurumsal büyük firmalarda teknokratlar işlerini garanti altına almak ve risk almamak için pahalı da olsa yabancı tercihi yapıyor” diyor.
Taylan Bey işlerini tamamen oğlu Ata Önuçak’a bırakmış durumda… Eskişehir’de Osmangazi Üniversitesi Maden Fakültesi mezunu Ata Önuçak… Önce İngiltere’ye gitmiş yabancı dil öğrenmiş, sonra okulu bitirmiş. İşi ele alınca da işyerinde ciddi bir odak değişmesi olmuş. Maden sektörünün makinelerine ağırlık verilmiş. Çinko, bakır, kurşun ve krom madenlerinde “cevher zenginleştirme” makineleri ile şeker fabrikalarında filitreler üretiyorlar.
Hep yazıyorum: Ülkemizde bireyler ve işyerleri özelinde tekil başarılar karşısında şapka çıkarmamak mümkün değil… Ama o başarıları bir “toplumsal güç” haline getirme konusunda sorunlarımız var. Yerelden ulusala uzanmak için ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını bütünleştiren işbirlikleri yapmayı beceremiyoruz.
Bilenlere değil sözüm, bilmeyenlere… Taylan ve Ata Önuçak’ın yönettikleri Ant Grubu “koyulaştırıcı” makinelerini yurtiçinde ve yurt dışında satıyor… Uzun bir referans listesi var. Burada onların dökümün vermek anlamlı değil, merak eden iletişim kurar; bilgiye erişir ve karşılaştırma yaparak gerçekliğin izini sürer. Ayrıca “vakum filitreler” konusunda da iddialı bir makinacı Taylan ve Ata Önuçak: Vakum disk filitreler, vakum tambur filitre, vakum-pre-coat filitre, vakum tambur belt filitre, üstten beslemeli vakum filitre vakum fan filitreler, filtrat seperatörleri gibi donanımlar da üretiyor Ant Grup…Basınçlı cila filitrelerinde de iddalı hedeflere sahipler: Presfilitreler, basınçlı cila filitreleri, basınçlı tüp filitreleri üretim tayfında yer alıyor. Belt pres filitreler, vakum belt filitreler, vidalı presler, filitre seçim tamburları.
Kendi yağıyla kavrulanlardan
Ata Önuçak’a soruyorum: Yurtdışı satışlarınızda Eximbank ya da diğer kurumların desteklerini alıyor musunuz? Anlattıkları bana, dış destek almadan organik büyüme yolunu seçtiklerini gösteriyor. Üretim tesislerinde 85 kişi çalışıyor; 17’si mühendis… Tek vardiya, sipariş üstüne çalışma yapıyorlar.
Ata Bey’den tek cümlede kendi zihninde bir numarada yerleşmiş sorunun ne olduğunu söylemesini istiyorum: “ İnisiyatif kullanan insan!” diyor.. Özellikle üniversiteden gelen mühendislerin uygulama-odaklı özgüven eksiğinden söz ediyor. İş yerlerinin eleman yetiştirmek için zaman ayırdığını, seminer, sempozyum ve diğer eğitim etkinliklerine önemli kaynak ayırmak zorunda kaldığını belirtiyor… Bir “mühendis havuzu” yaratan mekanizmanın kurulmasının etkili olabileceği üzerinde duruyor.
Ata Önuçak gelecek 10 yılla ilgili palanlarına yön veren değerler sistemini şöyle açıklıyor: Performansımızı yetkinleştirme, kurumsallığı yerleştirme ve küresel bir oyuncu olma… Bu hedeflere ulaşmak için engelin ne olduğu sorusuna da, “ Engel benim!” yanıtını veriyor ve ekliyor, “bir şirketi tek bir kişinin kararları ile bir yere kadar getirebilirsiniz, sonrasında o şirket özgürleşmeli ve artık sistemli bir şekilde tüm çalışanları ile yoluna devam etmelidir”.
Ülkemizde günlük iletişim havasına kendinizi kaptırırsanız karamsarlık denizlerinde boğulmanız içten bile değil…Ülkenin derinliklerinde üretim odaklı başarıların peşinden koşarsanız, umut bayraklarınızı değişik ufuklara taşırsınız….