Sahnede Fed, geride Çin
BOJ faiz artışı ile başlayan panik önce hafta ile sınırlı kaldı ve piyasaların sakinleştiğini gördük. Sakinleşmekten kastım sadece hisse endekslerinin toparlanması değil. Finansal aktörlere yönelik baş gösteren kuşkular hemen yatıştığı gibi Fed’in acil faiz indirmesine yönelik anlamsız çağrıların da bıçakla kesilmiş gibi ortadan kaybolmasından bahsediyorum. Fed faiz indirimlerini enflasyonda gerileme, resesyon veya kredi piyasalarında ciddi bir dalgalanma için saklıyor. Nitekim hafta içinde açıklanan üretici ve tüketici enflasyon verisi Fed’in başarıya yakın olduğunu gösterir nitelikteydi.
Temmuz ayı çekirdek enflasyon 3 aylık yıllıklandırılmış olarak uzun süre sonra hedef yüzde 2 seviyesinin altına geriledi ve yüzde 1,6 olarak gerçekleşti. Konut piyasasında ise dinamiklerin hala enflasyonist olduğunu ve hedeflenen seviyelerden uzakta seyretmeye devam ettiğini görüyoruz. Şu anda ABD’de tartışma konusu Fed’in acil faiz indiriminden ziyade eylül ayında 25 mi yoksa 50 baz mı indireceği. Ki doğrudan bu konuda olmasa da haftaya gerçekleştirilecek olan Jackson Hole toplantısında Fed’in yaklaşımına dair daha fazla bilgi edinebiliriz.
Fed ve ABD her zaman olduğu gibi haddinden fazla dikkat çekerken Çin’de olan biten geri planda kalıyor. Tıpkı yumurta kapıya dayanana kadar Japonya’da olan bitenin göz ardı edilmesi gibi. Geride bıraktığımız haftada Çin ekonomisine dair pek çok önemli veri açıklandı. M1 ve M2 para tabanlarında büyüme son yılların en zayıf seviyesinde. Banka kredilerinde net büyüme ise temmuz ayında yerini daralmaya bırakmış. Temmuz dönemi bu açıdan her zaman zayıf bir dönemdir. Bu nedenle tek bir veri ile sonuca gitmek elbette hatalı olur ancak son 15 yıl içinde ilk kez daralma görüyor olmamız nedeni ile bu gelişmeyi bir anomali olarak görmek yerine daha dikkatli incelemek doğru olacaktır. Nitekim grafikte gördüğünüz üzere perakende satışlar yıllardır düşüş trendi içinde. Çin bilerek ve isteyerek arz yönlü reformlarla üretimi destekliyor. Ancak iç piyasa yeterince büyümediği için üretim ihracata yönlenmek zorunda kalıyor. Bunun da Batı ile nasıl gerginliklere yol açtığını zaten görebiliyoruz.
Batıda çeşitli seviyelerde dezenflasyon yaşanırken Çin deflasyona yürüyor ve hatta bazı verileri yalıtıp bakarsak deflasyonun içinde bile diyebiliriz. Nitekim son haftalarda Çin’in 1990’lar sonrası Japonya’ya benzemeye başladığına dair yorumların da arttığı gördük. Kamu ile doğrudan bağlantılı think tanklar Covid döneminde ABD’de gördüğümüze benzer bir şekilde hane halkına çek gönderilmesi gerektiğine yönelik araştırmalar yayınlıyor. Teorik olarak doğru bir adım olsa da kişilerin böyle bir durumda gönderilen çekleri ne oranda harcayacağı ve ne oranda tasarrufa yönlendireceği toplumdan topluma değişiyor. 2025 yılı Yuan dahil olmak üzere Çin’de pek çok politikanın değiştiği bir yıl olacak.