Sağlam birey, sağlam ekonomi
Tam 2 bin 600 yıl önce Hipokrat bir toplumun sağlıklı olup olmadığını anlamak için o toplumun yediklerine ve yeme alışkanlıklarına bakmak gerektiğini ifade etmiş. "Besinler ilacınız, ilacınız besinler olsun" demiş. Bugün yediklerimize ve yeme alışkanlıklarımıza bakacak olsa ne söylerdi diye sormaya gerek var mı? Hipokrat, M.Ö. 460-370 Antik Yunan döneminde yaşamış, modern tıbbın babası olarak kabul ediliyor. Hastalıkların doğaüstü nedenlerle değil, doğal nedenlerle ortaya çıktığını savunmuş.
Bundan yaklaşık bir asır önce yaşamış, konusu tıp olmayan bir büyük başka ismi dikkatinize sunacağım, Thomas Edison (1847-1931). Gelecekte doktorların hastalarına ilaç yazmak yerine diyet ve fiziksel hareket konusunda öneri vereceklerini ifade etmiş. Edison Amerikalı bir mucit. Elektrik ampulü, fotoğraf ve film kamerası gibi icatlarıyla tanıyoruz. Kariyeri boyunca binden fazla patent aldığı için tarihteki en üretken mucitlerden.
Gıda bir gün ilaç olacak; o gün bugün
İnsanlık tarihine mal olmuş bu iki adam kehanetlerini dönemin bilgi ve aklına dayandırmış olsalar da bir gün yiyeceklerin bir doktorun yazacağı ilaç kadar pahalı olabileceği güncel gerçeği üzerinden yola çıkmadılar. Daha iyi şartlarda yaşamayı hak eden toplumların, güvenlikli, sağlıklı ve dolayısıyla refah içinde olabileceği yapıları öngörmeye gayret ettiler.
Bugün hala onların işaret ettiği konularda ideal şartlara ulaşamamamızı nasıl tanımlamak gerek; “iyi beslenmiyoruz, bu yüzden kafamız çalışmıyor, ekonomiyi yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz…” diyebilir miyiz?... Yoksulluk ya da açlık sınırında düzgün beslenemeyen, bu nedenle hasta bir toplum ekonomisinin sağlığıyla ilgili olumlu beklentiye girebilir miyiz?
Sağlık bir milli güvenlik konusu mu?
Türk-İş'in verilerine göre Ağustos ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırı 18 bin 979 TL, yoksulluk sınırı da 61 bin 820 TL. Gıda harcaması tutarı yılbaşına göre yaklaşık 4 bin lira daha fazla. Gıda enflasyonu ilk 6 ayda yüzde 31,51, son bir yılda yüzde 82,96.
Ne zaman bu rakamlar açıklansa tüm yayın organlarında alıntılanıyor. Tuhaf olan ruhsuz rakamları ruhsuz karşılıyoruz. Bu da beslenme yetersizliği kaynaklı akıl, ruh ve beden sağlığı sorunu mu acaba? Lafı dolandırmaya gerek yok. Toplumsal beslenme ekonominin sağlık şartı, sağlık bir milli güvenlik sorunu! Evet, aynen öyle!
Sağlıklı yaşam ekonomik büyümeyi etkiler mi?
Yeni nesil Hipokratlar, Edisonlar yetiştirmek üzere kurulan akademik ortamlar toplum sağlığı ve ekonomi ilişkisini önemsiyor. Bunların arasından Harvard ve Tufts üniversiteleri dikkatimi çekiyor. Gıda ve sağlık kürsüleri var. Birbirinin peşi sıra yayınladıkları araştırma ve tespitlerin ana fikri; doğru beslenmenin sürdürülebilir sağlık konusu olması. Beslenme sağlık hizmetlerinin maliyetini düşürmekte kritik öneme sahip. Bu yayınlar, milli ekonomi ve beslenme arasında giderek daha kuvvetli bağ kuruyor, üretimden tüketime geçen süre dahil olmak üzere besin değerleri ve şifa oldukları alanları da kapsam içine dahil eden gıda sistemlerinin acil olarak resmi anlamda sağlık ve sağlıklı sürdürülebilir yaşam kavramıyla entegre edilmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Bir rüzgar var… umutluyum. Dünyanın her yanında; “gıda ilaçtır” başlıklı baskı grupları oluşuyor. Bu oluşumları Türkiye’de görmeyi diliyorum.
Sağlığın ekonomiyle ilişkisini iki temel başlık üzerinden kurmak bile yeterli. Birincisi; Üretkenlikle doğrudan ilişkili. İyi beslenme, sağlıklı iş gücü, yüksek verimlilik demek. İkincisi ise “yaşam beklentisi”; sağlıklı beslenmek, toplumun yaşam beklentisini artırıyor. Yaşamdan beklentiye sahip olmak sağlıklı ruh hali ve ekonomik istikrar anlamına geliyor.
Türkiye, halk sağlığında boğuşuyor
Türkiye'de yaşam ortalaması 78 yıla ulaştı. Yaşam uzuyor, toplum yaşlanıyor, sağlık sorunları ve talepleri artarken maalesef ekonomik koşullar bu gelişmeleri karşılayamıyor.
Araştırmalardan kısaca derledim; toplumda maliyetleri şişiren özellikle kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve kanser gibi kronik hastalıkların yükü artıyor. Obezite, özellikle çocuklar ve genç yetişkinler arasında tırmanıyor. Türkiye'nin halk sağlığı kırılgan. Ülkemizde yaklaşık 3,2 milyon kişi depresyondan muzdarip, antidepresan kullanımı son beş yılda yüzde 56 artmış. Depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sağlık sorunları, iş gücünde verimlilik kaybına neden, sağlık hizmeti maliyetlerini artırıyor. Ayrıca 4 milyona yakın mülteci var, çoğu bırakın fiziksel olarak sağlık sorunlarını ruh sağlığı sorunlarından muzdarip. Ya sağlığa erişim konusundaki güncel durumumuz… hala Türkiye'de kentsel ve kırsal bölgeler arasında sağlık hizmetlerine erişimde eşitlik yok.
Bir güvenlik sorunu olarak sağlık
Türkiye’nin savunma ve güvenlik konseptleriyle ilişkisi sağlıksız. Sağlık krizlerini ancak çıktıklarında önemli güvenlik sorunu olarak teşhis edebiliyoruz. COVID-19 salgını, sağlık sorunlarının nasıl hızla küresel güvenlik tehditlerine dönüşebileceğini canlı bir şekilde göstermiş olabilir ama işin kötü yanı, sağlık-güvenlik ilişkisinde konuyu büyük salgınlara hapsetmiş oldu.
Kafamız ancak güne konsantre, yarına hazırlıkla aramız iyi değil. Savunma gözde sanayi alanımız; bu sanayi dalı üzerinden büyümeyi önceliklendirip, sağlık – beslenme – gıda ve milli insan kaynağı konularını maliyet olarak değerlendiren zihniyet kök saldı.
Milli Güvenlik Kurulu’nun her yıl Ağustos ayı toplantısını takiben açıklanan milli güvenlik tehditleri konulu basın bülteni dikkatinizi çekti mi? Milli güvenlik konularımızın tamamı milli savunma başlıklarından oluşuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2024’te 6 adet milli güvenlik başlığı varmış;
- Terörle mücadele, PKK/ ve FETÖ ile DEAŞ
- Suriye ile ilişkiler
- İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları
- Kıbrıs ve Doğu Akdeniz
- Ukrayna'daki savaş
- Afrika ülkeleri ile ilişkiler:Somali, Libya, Sudan ve Nijer’le ilişkilerin geliştirilmesi
Bu altı maddenin içinde size günlük yaşamda dokunan var mı? Vatandaş olarak kendinizi bu maddelerin arasında bir yerde görebiliyor musunuz?
Hakkını yemeyelim, 2023 Milli Güvenlik Kurulu belgesinde, iklim değişikliği milli güvenlik konusu olarak girmişti. İlk kez! Meğer ömrü bir yıllıkmış ya da yanlışlıkla girmiş, hatta Milli Güvenlik dokumanı hacklenmiş bile olabilir. Komik ülke şu Türkiye…
Politika ve güvenlik planlaması için çıkarımlar
Toplumun aç olması, iyi beslenemediği için sağlık sorunları yaşaması, gelecek endişesi nedeniyle psikolojik hastalıklara neden olan kaygılar gibi unutulan güvenlik sorunlarımızı tekrarlayarak noktalayacağım. Çünkü iletişimin temeli tekrar!
Açlık ve yoksulluk, işsizlik, sıcak hava ve yangınlar… su yoksunluğu, kuraklık… deprem gibi doğal yer olayları… sağlam temel üzerine inşa edilmeyen ve sağlam olmayan yapılar, gıda fiyatlarındaki kontrolsüz artış, toplumda ekonomik çöküntü, psikolojik sorunlarımız… COVID -19, maymun çiçeği ve diğer salgın tehditleri, çocuk felci… kadın ölümleri, şiddet! Sosyal huzursuzluk, mülteciler, ülke içinde göç, ülkemize dışarıdan göç… “Bu da gelir bu da geçer” diyerek kanıksanacaklar listesine unutulmaya terk etmeyelim.