S2 iklimle ilgili değişiklikler ve ülkemizdeki gelişmeler
Burak ATICI
Kamu Gözetimi Kurumu Uzman Yardımcısı
Bildiğiniz üzere bir önceki yazımızda ISSB tarafından yayımlanan “Sürdürülebilirlikle İlgili Finansal Bilgilerin Açıklanmasına Yönelik Genel Şartlar” isimli taslak standardı değerlendirmiştik. Sürdürülebilirlik raporlaması noktasında bir kavramsal çerçeve çizen bu taslak standart; çevresel, sosyal ve yönetişimsel konularda yapılması gereken detay açıklamaları ise kurul tarafından yayımlanacak diğer standartlara bırakmıştır. Bu kapsamda kurulun yayımlamış olduğu ikinci taslak standart olan “İklimle İlgili Değişiklikler” ise işletmelerin özellikle iklimle ilgili maruz kaldığı önemli riskler ve fırsatları açıklaması için detay hükümlere yer vermektedir. Böylelikle iklim değişikliklerinin işletmelerin kurumsal değerlerini, kaynak kullanımlarını, stratejileri ile iş modellerini nasıl etkilediği açıklaması sağlanacak ve işletmelerin bu değişikliklere nasıl adapte olduğu ortaya koyulacaktır. Bu bağlamda taslak standart tıpkı “Sürdürülebilirlikle İlgili Finansal Bilgilerin Açıklanmasına Yönelik Genel Şartlar” isimli taslak standart gibi dört ana başlık altında (Yönetişim-Strateji-Risk Yönetimi- Ölçütler ve Hedefler) detay hükümlere yer vermekte ayrıca iklimle ilgili fiziksel ve geçiş risklerini kapsamına almaktadır.
Fiziksel Riskler
Standart uyarınca fiziksel riskler akut ve kronik fiziksel riskler olarak ikiye ayrılmaktadır. Akut fiziksel riskler doğa olayları veya doğal afetlerin şiddetinin artması sebebiyle işletme varlıklarının tehlikeye girmesine, tedarik zincirinin kesintiye uğramasına ve dolayısıyla işletmenin operasyonların aksamasına sebep olmaktadır. Bu sebepten işletmeler finansal risklere maruz kalmaktadır. Örnek vermek gerekirse ürettiği ürünün ham maddesini A ülkesinden tedarik eden bir işletme orada meydana gelen bir sel felaketi sebebiyle tedarik zincirinde problemler yaşayabilir. Bu doğal afetin ve yarattığı sorunların uzun sürmesi ve dolayısıyla işletme stoklarının yetersiz hale gelmesi ise işletmeleri finansal risklere maruz bırakabilir.
Kronik fiziksel riskler ise daha ziyade uzun bir süreç içinde meydana gelen küresel ısınma, deniz seviyesinin yükselmesi gibi risklerden oluşmaktadır. Örneğin yapılan araştırmalar 2040 yılı itibariyle Akdeniz bölgesinin Kuzey Afrika iklim bölgesine dahil olacağını göstermektedir. Bu da bölgede artacak sıcaklıkların ve iklim değişikliğinin turizme elverişliliği engellemesine sebep olacaktır. Dolayısıyla bölgede bulunan turizm işletmeleri iklim kaynaklı bir riske maruz kalacakken, ülkemizin Karadeniz bölgesi ise iklim kaynaklı fırsatlarla karşı karşıya kalacaktır. Bu da işletmelerin kısa, orta ve uzun vadeli yatırım kararlarını, iş modellerini ve stratejilerini değiştirmelerine sebep olacaktır. Bu kapsamda standart işletmelerin maruz kalacağı kronik fiziksel riskleri açıklayarak paydaşlara faydalı bilgiler sağlanmasını amaçlamaktadır.
Geçiş Riskleri
Bu riskler taslak standartta düşük karbonlu ekonomiye geçişle ilgili karşılaşılacak riskler olarak tanımlanmakta; politik-hukuki, teknolojik, piyasa ve itibari riskleri kapsamaktadır.
Politik-Hukuki geçiş riskleri ülkelerin ortaya koyduğu yasal düzenlemelere ilişkindir. Bu risklere yönelik güncel ve en güzel örnek ise Avrupa Birliği tarafından 2023 yılı itibariyle bir geçiş dönemi öngörülerek uygulamaya konulacak “Sınırda Karbon Düzenlemesi”dir. Bu düzenleme uyarınca Demir-Çelik, Alüminyum, Çimento, Gübre ve Elektrik sektörlerinde faaliyet gösteren işletmeler 2026 yılından itibaren çeşitli ölçütleri sağlamaz ise yapacakları ihracat ve ithalatta Avrupa Birliği tarafından uygulanacak olan karbon fiyatlandırmasına maruz kalacaklardır. Bu da AB standartlarına uygunluk sağlayamayan ülkelerin ihracatını düşürecek ya da ithalatını daha maliyetli hale getirecektir. Dolayısıyla da ülkelerin ve işletmelerin uluslararası rekabet gücü azalacaktır.
Teknolojik geçiş riskleri ise daha ziyade işletmelerin çeşitli teknolojik yeniliklere uyum sağlamak adına yapacakları yatırımlarla ilgilidir. Örneğin çimento sektöründe bulunan bir işletme daha az karbon salınımı sağlamak için üretim tesisinin baca filtresini daha teknolojik bir sistem ile değiştirmek zorunda kalabilir. Bu da işletmenin değişen teknoloji nedeniyle karşılaşacağı bir geçiş riskine maruz kalmasına sebep olabilir.
Standardın kapsamına aldığı bir diğer risk ise piyasa riskidir. Piyasa kaynaklı riskler de tıpkı politik-hukuki riskler gibi daha çok uluslararası ve sektörel rekabet kaynaklıdır. Rekabetin yoğun olduğu bir sektörde faaliyet gösteren bir işletme daha sürdürülebilir politikalar izleyen muadili işletmenin yürüttüğü politikalar sebebiyle daha az talep edilir hale gelebilir. Bu kapsamda rekabette geri planda kalmak istemeyen bu işletme ürün gamını ve faaliyetlerini daha sürdürülebilir hale getirmek için çeşitli harcamalarda bulunarak piyasa kaynaklı risklere maruz kalabilir.
Bu alanda ele alacağımız son risk ise itibar riskidir. Sürdürülebilirlik raporlamasının ana çıkış noktalarından biriside aslında itibardır çünkü paydaşlar artık sadece üretilen ürün kalitesi ve fiyatlara odaklanmamaktadır. İşletmelerin üzerlerine almış oldukları sosyal sorumluluklar ve topluma yaptığı katkılar da paydaşlar için önem arz etmektedir. Örneğin B işletmesi ürünlerini üretirken C ülkesinde bir insan hakları ihlaline sebep oluyorsa (Çocuk İşçi Kullanımı – Fazla Mesai) ürünleri ne kadar kaliteli ve ucuz olsa da tercih sırasında geri plana düşebilmektedir. Bu bağlamda sosyal olarak itibarı daha yüksek olan işletmelerin ürünlerine olan talebin yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Dolayısıyla da işletmeler yürüttükleri faaliyetler sonucu karşılaşacakları itibari riskleri de göz önüne alarak hareket etmektedirler.
İklim Esnekliği
İşletmeler yukarıda bahsedilen iklimle ilgili fiziksel ve geçiş risklerini açıklamanın dışında taslak standart uyarınca iklimle ilgili maruz kaldıkları risklere karşı esnekliklerini de ortaya koymak zorundadır. Böylelikle işletmeler iklimle ilgili maruz kalacakları risklere karşı yeterli finansman ve alt yapıya sahip olup olmadıklarını açıklayarak paydaşlarına ihtiyaca uygun bilgi sağlayacaklardır.
Sektör Bazlı Açıklamalar
Taslak standart EK B kısmında işletmelerin “Sürdürülebilir Endüstri Sınıflandırma Sistemi” uyarınca dahil oldukları sektör ya da sektörleri belirlemesini istemekte, akabinde ise işletmelerin dahil oldukları sektör uyarınca iklimle ilgili maruz kalacakları önemli risk ve fırsatları açıklamasını hedeflemektedir.
Ek B kısmının dikkate değer bir yönü de SASB standartlarını referans almasıdır. Bu tutum aslında sürdürülebilirlik raporlaması konusunda ISSB’nin takındığı bütünleştirici tavrın da bir tezahürüdür. ISSB iki konu dışında sektör bazlı açıklamalarda SASB düzenlemelerinden farklılaşmamıştır. Dolayısıyla ISSB takınmış olduğu bu tutumun hem küresel olarak alışılmış sektörel açıklamaların devam etmesini sağlayarak uygulama kolaylığı sağlayacağı hem de düzenlemelerinin daha az dirençle karşılaşarak küresel kabulünün kolaylaşacağı düşünülmektedir.
Ülkemizde Yaşanan Gelişmeler
Dünya sürdürülebilirlik raporlaması konusunda ilk yazımızda da bahsettiğimiz süreçleri yaşarken, ISSB de yazılarımızın ana temasını oluşturan iki adet taslak standardı çok hızlı bir şekilde küresel mevzuata kazandırmıştır. Küresel çapta yaşanan bu dönüşüme ülkemizde bigane kalmamıştır. Bu kapsamda özellikle sürdürülebilirlik raporlamasının gerçeğe uygun, ihtiyaca uygun ve karşılaştırılabilir olması; işletmelerimizin küresel pazarda rekabet gücünün artması ve nihayetinde çevresel, sosyal ve yönetişimsel alanlarda dünyada gelişen hassasiyete uyum sağlanması adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilen “Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” teklifinin 9. maddesi 6102 sayılı TTK’nin 88. Maddesine eklediği 6. fıkra ile Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nu Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını belirlemek ve yayımlamak konusunda yetkili kılmıştır. Mezkur değişiklik Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün ardından 04.06.2022 tarihli Resmi Gazete’de de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Alınan bu yetkiyle beraber Kurumun kısa, orta, uzun vadede bu alanı regülasyona tabi tutacağı ve işletmelerimizin de bu sayede uluslararası kabule sahip sürdürülebilirlik raporlarını ortaya koyacağı düşünülmektedir.