Rusya-Ukrayna meselesi var olan risklerimizi artıracak
Rusya’nın Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerini özerk cumhuriyetler olarak tanıması ve bu bölgedeki askeri varlığını artırması Batı basınında abartıldığı kadar mühim bir olay değil aslında. 2014’te ilhak edilen Kırım dahil bu bölgelerin Ukrayna’nın toplam yüzölçümüne oranı sadece yüzde 7,2. Rusya’nın Batı sınırında yer alan bu 2 bölge halkının çok büyük bir kesimi ise Rus asıllı ve Rusya ile birleşme yanlısı. Zaten burada uzun zamandır ayrılıkçı hareketler devam ediyordu ve Minsk anlaşmasına göre Ukrayna’nin bu bölgeleri özerk hale getirmesi gerekiyordu, ama geçen süreçte bu yapılmadı.
ABD’nin zayıf yaptırım kararlarının iktisadi etkisi çok az olacaktır. Zaten ABD’nin 2 ana amacı vardı: Nato’nun önemini ortaya koyarak üye ülkelerin daha çok ABD yapımı silahlar almasını sağlamak ve enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığı azaltarak ABD likit gazına da bir pazar açmak. Bunlar gerçekleşti. Boris Johnson’ın İngiliz ekonomisi için önemli bir yeri olan Rus oligarkların oturma izinleri ve yatırımları konusunda söyledikleri ise dikkate alınacak şeyler bile değil. Zayıf bir askeri güce sahip olan AB’nin de kendi bindiği dalı kesecek yaptırımlara girişmeyeceği muhakkak. Özellikle enflasyon konusu çok hızlı bir şekilde Avrupa’nın gündemine girerken sadece enerji değil, bundan öte pek çok diğer maden, mineral ve hububatın Dünyadaki en büyük üreticilerinden olan Rusya’nın ağır yaptırımlar altına alınması ve böylelikle bu ürünlerin fiyatlarının daha da artması hiç kimsenin işine gelemez, belki de en az AB’nin.
Bir de işin asimetrik bir gerçeği var. Az önce dediğim gibi ne kadar sert yaptırım uygulanırsa bugünlerde bunun Batı ekonomileri nezdindeki etkileri de o kadar yüksek olabilir. Buna karşılık Rusya’nın kaybedeceği nesi var? Evet, Nord Stream 2‘nin (şimdilik) devreden çıkarılması Rusya’nın geleceğe ilişkin gelir projeksiyonlarını önemli ölçüde azaltacak. Ancak, Rusya dünyadaki en büyük enerji ithalatçısı komşusu Çin ile daha geçenlerde yeni bir anlaşma imzaladı. Kısaca, Rusya biraz zorlansa da AB’ye ihraç ettiği enerji için başka pazarlar bulabilir. İşin uluslararası finans boyutuna gelirsek ekonomisinin büyüklüğüne göre Rusya’nın dış borcu fazla değil (milli gelirin yüzde 30’u kadar). Cari fazla da verdiği için dış borç ihtiyacı yok. Ayrıca döviz rezervleri de oldukça yüksek (640 milyar dolar).
Öte yandan, gelişmelerin zaten kırılgan bir durumda olan Türkiye ekonomisi için pozitif olduğu söylenemez tabii. Enerji fiyatlarındaki artış bizim için en büyük handikaplardan biri. Geçen sene 33.2 milyar dolar olan hidrokarbon ithalat faturası bu sene rahatlıkla 50 milyar dolarlara çıkabilir. Çok bahsi geçen turizm konusunda ise ben o kadar endişeli değilim. Unutmayalım ki Donetsk ve Luhanks’tan çok daha büyük stratejik öneme sahip olan Kırım’ın 2014’teki ilhakından sonra bu 2 ülkeden gelen turist sayısında azalış değil, artış yaşanmıştı. Olaylar sıcak çatışmaya dönmez ise turizm etkilenmeyecektir.
İki ülke ile Türkiye açısından diğer bir önemli konu da hububat ithalatı. Türkiye uzun zamandır arpa ve buğdayda net ithalatçı konumunda ve her sene ithalat miktarı da artmakta. Geçen sene toplam 3.1 milyar dolarlık hububat ithalatımızın 2.6 milyar dolarını bu 2 ülkeden yapmışız. Toplam parasal meblağ belki çok yüksek değil, ancak arpa ve buğdayın ne kadar stratejik öneme sahip ürünler olduğunu da unutmayalım. Bunların tedarikinde olası bir aksaklık çok ciddi sorunlara yol açar.
Türkiye ekonomisinde şu andaki en acil problem enflasyonun alıp başını gitmesinin önlenmesi. Bu konuda asıl yapılması gereken para politikası yoluyla kemer sıkılması olması gerekirken, bizdeki uygulama geleneksel olmayan yöntemlerle “seçimlere kadar günü kurtarma” olarak özetlenebilir. Ancak, gelişen jeopolitik olaylar bize maksimum 1.5 senelik bu “günü kurtarma” periyodunun bile kazasız belasız atlatılmasının çok zorlaştığını gösteriyor. Özellikle bütçenin ve bütçe dışı kuruluşların hem nakdi, hem de gayri nakdi yükümlülükleri çok hızlı bir şekilde artmakta. Zaten sıkı bir para politikasından söz edemezken, maliye politikasında da yaratılan bu gevşeklik, her şeyi bırakalım, enflasyonu hedeflenen düzeyin çok üstüne taşıma riskini beraberinde getiriyor.