Rusya siyasetinde köklü değişiklik beklenmemelidir
İlter TURAN
Ülkemizdeki seçimleri niteleyen yoğun rekabet, seçim sonuçlarına da yoğun ilgi duyulmasına neden oluyor. Yabancı gözlemciler, seçimler sonucu hükümet değişecek olursa, bunun ülkenin dış ilişkilerinde büyük değişikliklere yol açıp açmayacağını merak ediyorlar. Bazı muhalefet partilerinin kurduğu Millet İttifakı’nın izlenecek siyasetlerle ilgili olarak yayınladığı belgede iki önemli nokta yer alıyor. İlkin dış siyaset, kurumların oluşturduğu bir çerçeve dahilinde yürütülecek. İkinci olarak, Türkiye AB’ye üye olma ve NATO ile zayıflayan ilişkilerini yeniden güçlendirme siyasetine geri dönecek. Yorumcular, bu beyanların ne gibi somut değişikliklere yol açacağını çözmeye çalışıyorlar.
Sıkça sorulan önemli sorulardan biri, yaşanabilecek bir siyasi değişikliğin, ABD ve AB ile ilişkileri zaten bozulmuş olan Rusya ile Türkiye’nin ilişkilerini nasıl etkileyeceğidir. Bilindiği üzere, Türkiye Kırım’ın işgal ve ilhakını tanımamış, Ukrayna’yı işgal girişimini eleştirmiş, buna karşılık Rusya ile çok yönlü ilişkilerini devam ettirmiş, iletişim kanallarını açık tutmuş, karşılıklı fayda sağlayan iş birliğinden vazgeçmemiş ve barışın tekrar tesisi yollarını aramıştır. Böyle bir siyasetin uygulanması kolay değildir. Rusya’nın askeri müdahalesi işgal olarak değerlendirildiğinden Türkiye Ukrayna’ya zırhlı araçlar ve SİHA’lar göndermiştir. Rusya’nın Karadeniz donanmasına ait olmayan gemilerinin Türk Boğazlarından geçerek Karadeniz’e çıkmasına da izin vermemiştir. Fakat aynı Türkiye, Rusya’dan doğal gaz alımı ve bu ülkeye sınai ve tarım ürünlerinin satışının oluşturduğu kapsamlı ekonomik ilişkileri de sürdürmüştür. Bu sayede Ukrayna’ya tahılını, bir kısmı mal gelmezse aç kalacak ülkelere göndermesine imkan veren bir anlaşmaya varılmasında vazgeçilmez bir rol üstlenmiştir.
Acaba hükümet değişecek olursa zaten girift olan Türkiye-Rusya ilişkileri kapsamlı bir değişikliğe uğrayacak mıdır? İlişkinin bir yönünün değişeceği kesindir. Siyaseti kendi başlarına belirlemeyi seven sayın Putin ve Erdoğan, aralarında şahsi bir dostluk geliştirmişlerdir. Örneğin, birbirleriyle telefonda görüşerek müzakereleri hızlandırmaya çalışabiliyorlar. Türkiye’de hükümet değişecek olursa, ilişkilerin yürütülmesinde kurumların ağırlığı artacaktır. Ancak, liderler arasındaki kişisel ilişkilerin zayıflamasının ülke ilişkilerini ne oranda etkileyeceği hususu tartışmaya açıktır. Bir fark yaratsa bile, özellikle Putin’in kararlarında kurumsal katkılardan uzak olmadığı unutulmamalıdır.
Türkiye’de hangi hükümet göreve gelirse gelsin, Rusya’dan satın alınan S-400 füzeleri ilgilenmek mecburiyetinde kalacaktır. Eğer Türkiye NATO ve özellikle ABD ile ilişkilerini düzeltmek istiyorsa, bu füzelerin ülke dışına çıkarılması gerekiyor. ABD’nin önerdiği gibi Ukrayna’ya devredilmeleri mümkün değildir; muhtemelen Rusya’nın onayı ile bir başka ülkeye devredilebilirler. Rusya NATO ile Türkiye arasında bir çatlak oluşturmak istemişti ancak kanaatimce Türkiye’nin başka füze ısmarlamayacağı artık anlaşılmıştır. Türkiye’nin füzeleri devri büyük bir sorun yaratmaz çünkü Türk-Rus ilişkilerini canlı tutan ve iktidarda kimin olduğundan etkilenmeyen bir dizi işbirliği alanı mevcuttur.
Örneğin, Türkiye son yıllarda enerji konusunda Rusya’ya aşırı bağımlı duruma girdiğini üzülerek görmektedir. Kısa vadede bunu azaltması çok zordur. Türkiye artmakta olan doğal gaz tüketimini karşılamak maksadıyla gaz sağladığı piyasaları çeşitlendirmeye çalışmışsa da, ekonomik sıkıntıları nedeniyle faturaları ödemekte zorlanmaktadır. İhtiyacının önemli bölümünü makul fiyattan gaz sevkini ve ödemelerin de geciktirilmesini kabule hazır Rusya’dan tedarik edebilmesi, Rusya’yı vazgeçilmez bir ortak kılmaktadır. Yakıt bağımlılığına ek olarak, Türkiye’nin ilk nükleer santralinin de Rusya tarafından inşa edilmekte olduğunu ve işletileceğini buraya eklemek lazımdır.
Rusya Türk tarım ve sanayi ürünleri için de başlıca piyasalardan biridir. Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı neredeyse 10 milyar dolara ulaşmış olup hızla artmaktadır. Buna Türkiye’nin Rus turistler için başlıca hedeflerden biri olduğunu eklemek gerekecektir. Türkiye’nin aşmakta giderek zorlandığı ödemeler dengesi sorunu muvacehesinde, Rusya’nın bu konudaki katkıları ihmal edilemez.
Türk ve Rus çıkarlarının birleştiği nihai bir alan daha vardır. Ulusal sular olan Türk Boğazlarından geçişler Karadeniz’de kıyısı bulunmayan ülkelerin bu denizde güç bulundurmasına ciddi sınırlamalar getiren Montrö Sözleşmesi ile düzenlenmiştir. NATO bu denizdeki varlığını genişletmek istese de, Türkiye’nin sözleşmeyi titizce uygulamaktaki ısrarı, bunu yapmasını engellemektedir. Ruslar Türk Boğazlarının yönetilmesinde daha fazla söz sahibi olmayı arzulayabilirler, fakat Türkiye’nin kuralları titizce uyguladığı mevcut düzeni tatmin edici bulmaktadırlar. Türkiye ise Montrö kurallarının uygulanmasında ısrarlı davranarak, kendisini Rus husumetine karşı korumaktadır.
Sonuç: Hükümette kim olursa olsun, Türkiye’nin Rusya’ya dönük siyasetinde köklü değişiklikler beklemek gerçekçi değildir.