Röbloşon peyniri
Fransızca orjinali ‘Reblochon’ olarak yazılan ama Türkçe’de ‘Röbloşon’ olarak okunan Röbloşon peynirinin kökenleri 13. yüzyıla dayanır.
O zamanlar soylular ve bazı din adamları ‘Thônes Vadisi’ndeki toprakların sahibiydiler. Bu bölgedeki köylüler de hayvanlarını bu verimli topraklardaki otlaklarda otlatırlardı. Soylular vergilerini köylülerin sahibi oldukları hayvanların sütleri üzerinden alırlardı. Vergi yılda bir kez toplanır ancak verginin tutarı bir köylünün bir günde sağdığı süt miktarına göre belirlenirdi. Köylüler efendileri soylulara bir günde ürettikleri süt miktarı kadar ödeme yaparken zamanla bu tutar artırıldı. Köylülerin sütten aldığı pay git gide azalmaya başladı. Köylüler daha az vergi ödemek için kendilerince dahiyane bir yol belirlediler. Soyluların sağımı kontrol eden adamları vardı. Süt sağımı bu görevlilerin nezaretinde yapılıyordu. Kontrolör tarafından sütün tamamen sağıldığına onay vermesini takiben kontrolör ayrılır ayrılmaz köylüler bu kez hemen ikinci sağıma geçiyorlardı.
Bu şekilde elde edilen süt miktarı çok değildi ama soylular bunları görüp vergi almasın diye ikinci sağımdan elde edilen sütle tereyağı ve peynir yapıyorlardı.
Elde edilen ikinci sağım süt krema bakımından zengindi ve peynir yapmak için idealdi. Bu küçük mal kaçırma sayesinde bugün dünyanın en önemli peynirlerinden biri doğmuş oldu. Fransızca’da ‘Re-Blocher’ ikinci kez sağmak demektir. Reblochon ismi de ikinci sağımdan gelir.
15 Temmuz 2023 gecesi ÖTV’de yapılan artışlar ve benzinin litresine tek seferde KDV ile yaklaşık 6 TL’lik zam gelmesi bana ‘ikinci sağımı’ dolayısıyla Fransızların ünlü Röbloşon Peyniri’ni hatırlattı.
Mali disiplini sağlamak adına bütçe gelirlerini artırmaya yönelik çabaların geleceğini, bunun ÖTV artışını da kapsayacağını hemen hemen herkes biliyordu.
Ancak bütçeyi toparlamak adına sadece gelir tarafına yüklenilmesi, bunun da sadece herkese dokunan ama en adaletsiz vergi türü olan ÖTV ve KDV artışlarıyla gerçekleştirilmeye çalışılması, bu artışların kademeli olarak yapılmayıp tek seferde yüksek oranla yapılması ve harcama tarafının hiç düşünülmemiş olması sanırım en çok tepki çeken konu oldu.
Şüphesiz iğneden ipliğe her mal ve hizmetin fiyatı artacak ve hatta şimdiden artıyor bile. Çünkü bu artış sadece otomobili olanları ilgilendirmiyor. Yeni ve sert bir enflasyon dalgası hem Dolar/TL üzerinden hem de ÖTV ve KDV artışından geldi, geliyor.
Gelen tepkiler üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından Kamu Kurumlarına Tasarruf Genelgesi gönderildiğini öğrendik. Ancak bu tasarruf genelgesinin içeriği 30 Haziran 2021 Tarih ve 31527 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2021/14 sayılı ‘Tasarruf Tedbirleri ile İlgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ne dayanıyor.
Bu genelge yürürlüğe girdikten sonra kamu kurumlarının belirlenen alanlarda ne kadar tasarruf ettiklerini bilemiyoruz.
Bu kez Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın talebi doğrultusunda idareler, genelgenin düzenlediği konularda bünyelerinde gerçekleştirdikleri iş ve işlemlerle bu kapsamda elde ettikleri tasarrufları, izleyen dönemde tasarruf imkânı olan alanları bakanlıklar ve diğer idareler aracılığıyla 28 Temmuz'a kadar Hazine ve Maliye Bakanlığı’na resmi yazıyla bildirecek.
Oysa ‘Harcama Tasarrufu Beklentilerinin’ kurum-kurum, kalem-kalem belirlenmiş olmasını, bunların hangi tarihlerde denetleneceğinin ve kamuoyuna açıklanacağının takviminin bizlerle paylaşılmasını beklerdik. Yine de 28 Temmuz 2023’ü beklemekte fayda var.
Bütçe dengesini ÖTV ve KDV üzerinden sağlamaya çalışmak şüphesiz dar gelirli ve sabit gelirliler üzerine çok büyük yük getirecek. Yıllardan bu yana kümülatif olarak devam eden yüksek enflasyon nedeniyle alım gücü düşen geniş halk kitlerinin mevcuttaki durumunun daha da kötüleşmesine neden olacak. Toplum katmanlarında ‘Gelir Eşitsizliğini’ni daha da bozacak bir sürece bizi taşıyacak. Dar gelirli ve sabit gelirlerin gelir artışının nasıl telafi edileceği konusunda ise hiçbir bilgimiz yok.
Telafiye yönelik yeni maaş ve ücret artışlarının maliyetleri artırarak yeniden enflasyona neden olması ve bunun bir sarmal halinde devam etmesi beklenebilir.
Sert ÖTV ve KDV artışlarının ve yaratılan enflasyonun şirketlerin rekabet, maliyet ve finansman gücünü zorlayacağı, düşen alım gücü mal ve hizmet satmakta zorlanan şirketlerin durgunluk ve işten çıkarmalara kadar giden bir sürecin içine girebileceğinin hesabının yapılıp ona göre hareket edilmesi gerekirdi. Ekonomi yönetiminin bu yönde bir hesabı varsa da bizlerle paylaşılmadığı için bilemiyoruz.
Bir diğer taraftan kredi aktarım mekanizmasındaki sıkışıklık da devam ediyor. Nitekim piyasada TL likiditesi fazlası olmasına karşılık bu kredi ile aktarılmadığı için uzun zaman sonra Merkez Bankası net fonlaması 2019'dan sonra ilk kez negatif bölgeye geçti. Para Politikasının etkinliğini azaltacak bir unsur bu yeni durum. Hem de hiç istemediğimiz bir zamanda.
Hükümetin planı sadece vergi gelirleri üzerinden bütçeye ek kaynak yaratmak ancak kamu kurumlarına dokunmayarak aynı harcama performansına devam etmek ise görünen o ki, durumumuz 13. yüzyıldaki ‘Thônes Vadisi köylülerinden’ daha vahime gidebilir.
Aradan geçen zamanda hükümetin bir eylem planını göremediğimiz için uygulanması düşünülen para politikasının neleri barındırdığını, maliye politikasının para politikası ile uyumunu, dış ticaret politikasının dinamiklerini bilemiyoruz. Bunların önden iletişimi de yapılmadığı için herkesin beklentisi Eylül ayında yayınlanacağı tahmin edilen ‘Orta Vadeli Plan’.
Süre uzadıkça ve ortaya bir program konulmadıkça içeriden ve dışarıdan ekonomi yönetimine tanınan avans kaybolabilir. Buna dikkat etmekte fayda var.