Rekabete evet ama sadece yatırımda kalsaydı
Zaman zaman bölgemizdeki sanayici ve iş insanları ile yaptığımız toplantılarda, aşağıda bahsedeceğim konu sıkça gündeme geliyor.
Aile şirketlerinde özellikle de yeni kuşakların göreve gelmesiyle başlayan anlaşmazlıkların; sürecin iyi yönetilememesi nedeniyle işlerin durdurulmasına, işletmenin satılmasına ya da parçalanmasına kadar gittiği ve bu durumun kurumsal tecrübe ve sermayenin zayıflamasına neden olduğu aktarılıyor. Aile üyeleri arasından çoğunlukla yönetimsel ve finansal fikir ayrılıklarının, kişiselleşmesiyle bölünmenin ve akabinde yok edici rekabetin kaçınılmazlığı da. Kuruluş aşamasında ya da ilerleyen süreçte yönetim organizasyonunu güncelleyen, bu konuda bir yol haritası çizen ve kurumsal stratejiler belirleyen işletmeler için durum daha net. Diğer türlü geçmişte birlikte çalışma, üretme ve dayanışma kültürü ile kurulan köklü ve güçlü şirketlerin sonraki nesillere aktarımında sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor.
Bugün hala gerek ülkemizde gerekse bölgemizde, geleneksel yönetim biçimlerinin hakim olduğu ve kurumsallaşma aşamalarının yavaş ilerlediği, yaşanan bölünmelerinde bir çözüm olmadığı ve aynı köklü geçmişi paylaşan kardeş şirketler arasındaki rekabetin yıkıcı ve örseleyici olabildiğine de şahit oluyoruz. Oysa birbirlerine rakip olarak büyüyen güçlü işletmelerin, lokalde sektörlerinin lokomotifi, küreselde ise ülkenin rekabet gücü olduğu gerçeği ortada iken.
2019 yılı Küresel Rekabet Raporu’na göre Türkiye, rekabetçilikte 142 ülke arasında 2009 yılından bu yana hala 61’inci sırada ve bir üst lige çıkamıyor. Nedeni rekabetçilikte güncellenmemiş bilgilerimiz olabilir mi?
“Hiper-rekabet” yerini bugün “ortaklaşa rekabet” yani “rekaberlik“ kavramına bırakıyor. İş dünyasında son günlerde sıkça dile getirilen rekaberliğin, yeni ve dijital çağın iş yapış biçimi olacağı, rakiplerin sadece rakip olmadığı, onlarla iş birliği içinde olduğunuz sürece karşılıklı kaynaklardan faydalanılan bir iş modelinden bahsediliyor.
Konuyu bağlayalım. Hafta sonu dünya çapındaki başarılarıyla gurur duyduğumuz, aynı köklü geçmişe sahip ancak yolları ayrılmış iki şirketin üst düzey yöneticileri arasında yaşanan polemik kamuoyuna yansıdı. NG Kütahya Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Güral ile Güral Porselen Yönetim Kurulu Üyesi Ali Güral, sosyal medya üzerinden yeni açacakları fabrikaların ismi ile ilgili birbirini suçlayan ifadelerle tartıştı.
Her ikisi de aynı kulvarlarda koşan, yatırımları, üretim teknolojileri, yarattıkları istihdam, sektörlerindeki ihracat liderlikleri yanında hem şehre hem de ülkeye sayısız sosyal ve kültürel katkılar sunan Türkiye’nin dünya markaları.
Şirketlerin kuzen olan yöneticileri arasındaki polemik, bahsettiğim toplantılarda gündeme gelen aile şirketlerindeki sorunların ve rekabetçilik şartlarının hala hem birlikte yönetim hem ayrılık hem de ayrılık sonrasında çözülemediğini gösteriyor.
Geleceğin iş ve ekonomi dünyasında, bugün acımasız ve yok edici üstünlük olarak tanımladığımız lokal ve küresel rekabeti tümden değiştirecek rekaberliği karşılayan bir sözle kapatalım. “Kendi ışığınızın parlamaya devam etmesi için diğerlerinin ışığının sönmesine gerek yoktur”