Rekabetçi kur & rekabetçi olmayan ekonomi
Birkaç yıl önce, ekonomi yönetiminin yeni stratejisinin bir parçası olarak gündeme gelen “rekabetçi kur” söylemi; son haftalarda yeniden raflardan inerek dolaşıma girdi. Gazete yazıları ve ekonomi programları, “Acaba TL bilerek mi bu kadar değersiz tutuluyor?” sorusuna cevap arıyor.
“Rekabetçi kur”, milli para biriminin, küresel düzeyde ekonomik açıdan rekabet gücü kazanma amacıyla, diğer para birimleri karşısında bilinçli olarak değerinin düşük tutulması politikasına verilen isim. Ekonomik olarak bu tercihin mantığı, Türkiye için konuşalım, TL’nin değersizleşmesi yoluyla ihraç fiyatlarının cazip hale gelmesi, bu yolla ihracatın artması; karşı taraftan artan döviz kuru nedeniyle ithal mal fiyatlarının yükselmesi ve bu yolla insanların/firmaların yabancı mallar almayı ertelemesi ya da bundan vazgeçmesi üzerine kurulu. Bu politikayı tercih eden ülkeler öncelikle cari işlemler dengesinde iyileşme, ardından artan ihracat ve iç yatırımlar ile ekonomik büyümenin canlanması, istihdamın artması gibi orta ve uzun vadeli pozitif kazanımlar bekler.
Türkiye’de şu anda amaçlanan stratejinin bu olduğuna yönelik bir açıklama yok. Ancak bazı tercih ve söylemler gidilen yolun bu olduğuna işaret ediyor. Öyleyse de, değilse de; mevcut durum için bazı tespitler yapılması gerekiyor.
Rekabetçi kur ihracatı artırıp, ithalatı azaltır mı?
İhracatı talep yönlü ve arz yönlü olarak iki başlık altında gruplandırabileceğimiz çok sayıda faktör belirler. Ülkenin üretim alt yapısı, sektörel çeşitlilik, tedarik zincirlerine entegrasyon, teknolojik gelişim, nitelikli işgücü, doğrudan yabancı yatırımlar, ticaret anlaşmaları, ekonomik istikrar, hedef pazarların büyüklüğü, ekonomik büyüme potansiyelleri, coğrafi konum gibi unsurları bunlar arasında sayabiliriz. En önemlisi, hedef pazarın büyüklüğü ve büyüme performansıdır. İhracatta reel büyümeye yönelik en cılız araçlardan biri ise kur. Hem Türkiye, hem diğer ülkeler için yapılmış çok sayıda bilimsel araştırmada kur, ihracat performansını belirleyen faktör arasında ya son sıralarda yer alıyor ya da hiç yer almıyor. Zaten aksi olsaydı, yukarıdaki diğer konularda iyileşmeye gitmek yerine, tüm ülkeler kendi para birimlerinin değerini düşürmek için çalışmaz mıydı?
İthalat tarafında ise durum biraz daha farklı. Kur, kısa vadede ihracata kıyasla ithalata yön vermede daha etkili. Ancak yine de başrolde yer almıyor.
Kur tek başına etkisiz
Kurumların devamlılığı, bağımsız para politikası, ekonomide öngörülebilirlik, enflasyonda öngörülebilirlik, hukukun üstünlüğü, yabancı yatırımlar gibi alanlarda bir iyileşme olmadan rekabetçi kurdan bir fayda beklememek gerekir. Kuru temel alan hiçbir politika uzun vadede sonuç yaratamaz. Omurgaya ismi geçen diğer faktörleri oturtan, odağına bunları koyan idareler politikalarından sonuç alırlar. Kur kesinlikle olmazsa olmaz bir faktör değildir.
Kurdaki yükselişin yan etkilerini unutmamak gerek
Olmazsa olmazları bırakıp, yüksek kur/düşük TL’den fayda ummak ekonomide beklenen faydadan çok daha büyük yan etkilere neden olabiliyor.
-Yüksek ve yükselmeye devam eden enflasyon
-Düşük ve düşmeye devam eden bireysel reel gelir
-Öngörülebilirliğin azalması
-Yabancı para borçların TL karşılıklarının artması
-Döviz bazlı kamu alım garantili büyük projelerde kamu ödemelerinin artması
-Dolarizasyon
“Rekabetçi kur” deyip, işin sonunda rekabetçi olmayan bir ekonomiye dönüşme riski olduğu unutulmamalı.