Reel sosyalizmin analitiği

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Sosyalizm 1914 öncesinde çok yaygın bir siyasal akımdı ancak Marksist entelektüellerin dahi tümü belirsiz formüllerle ikna olmuyordu. Örneğin büyük ekonomist Tugan-Baranovsky genel olarak Antik dünyanın estetiğine övgü yağdırırken –küçük bir kent olan Pompei’den bahseder- sosyalist toplumun nelere önem vereceğini anlatır. Ayrıca sosyalizmde oluşacak medeniyeti Rönesans İtalya’sının şehir devletlerine benzeterek devamlılık hipotezine uyan bir girdi yapar. ‘Modern sosyalizmin neşeli ve kendisine güvenli bir hümanizm, güzel bir rüya olan İtalyan Rönesans’ına bir geri dönüş’ olduğunu da ekler. Tugan’a göre sosyalizm bu nedenle ikna ediciydi ve bireyin ezilmeyeceğinin garantisiydi. Rönesans’a geri dönüşten başka ‘hangi toplumsal ideal 20. Yüzyılın başında sadece proletaryayı değil tüm sınıfların en üstün insanlarını’ kendisine bağlayabilirdi? Kısa süre sonra fiilen var olan sosyalistlerin ve sosyalizmlerin kendi hümanist ve Kantian yaklaşımıyla ilgilerinin olmadığını veya kalmadığını düşünecek ve uzaklaşacaktır.

Büyük tasarım olarak evrensel geçerliliğe sahip olma iddiası çöktü. Ancak bundan dolayı işler düzelmiş olmayıp projesiz kalan ve son 200 yılda nüfusu aşırı artan –gerçi bu tartışmalı bir konu- insanlığın büyük çoğunluğu için gelecek risklerle dolu görünüyor. Distopyaların bu kadar yaygınlık kazanmasının nedenleri de kimsenin pek ilgilenmediği Slavyofil –Batıcı olmayan ve anti-Marksist karakterdeki- Rus etno-politik düşüncesinin –mesela en büyük örneği Lev Nikolayeviç Gumilëv- bu derece yaygın olmasının nedenleri de burada yatıyor olabilir. Sadece SSCB’nin bıraktığı jeostratejik boşluk tam olarak dolmamakla kalmıyor solun projesiz kalmasının yarattığı vakum da giderek kalıcı hale geliyor. Ancak şu aşamada yapacak pek bir şey yok.

János Kádár’ın “realitede var olan sosyalizm” dediği sistem –gençlik ideallerine uymayan ama yine de kapitalizmden iyidir dediği şey- genel bir teori değil özel bir model olarak görülebilir. Ama bu model ihracat-ithalat yoluyla pek çok ülkede az çok farklı olarak da olsa bir dönem denenmiştir. Sosyalizmin hemen her tarihte, coğrafyada ve kültürde duruma göre bir süre sonuç vermiş ve sonra çökmüş veya o kadarını bile yapamamış başarısız modeli analitik olarak F(x1, x2, x3) şeklinde yazılabilir. Başka türlüsü henüz görülmediğine göre hala temel modelimiz budur. Buna göre reel sosyalizm, tek parti (rekabetsiz politika –x1), merkezi plan (piyasasız ekonomi –x2), devlet mülkiyeti (özel mülkiyetin olmaması –x3) argümanlarının fonksiyonudur.

Tek parti kesinlikle kabul edilemez çünkü (a) Tarihe, hukuka, siyasete aykırıdır. (b) Sınıflar veya sınıf bölmeleri kaybolmadığı için partiler sınıfları/zümreleri temsil ediyor desek bile tek parti olmaz çünkü tek sınıflı toplum görünür gelecekte var olamaz. ABD’de toplumun neredeyse tamamının kendisine orta sınıf demesi gibi herkese emekçi, kent yoksulu vb. diyerek, adlandırmalarla çözülecek iş değildir. (c) Partiler sadece sınıf veya sınıf bölmelerini temsil etmek için kurulmadıkları için de olmaz. (d) Tek parti içinde mecburen çok parti olacağı için bu tasarım sadece siyasi aklı bozar, çarpıtır, yer değiştirir, merkezi kaydırır. (e) İktidarı, gücü tekelleştirir, hantallaştırır ve kaçınılmaz olarak negatif dışsallıklara, ranta yol açar.

Merkezi plan da bilinen şekliyle artık olmaz. Piyasasız ekonomi anlamına geldiği ölçüde ve teşvikleri, teknolojiyi, yaratıcılığı kapsama alanına aldığı oranda olmaz. Eski dünyanın eski çözümü olduğu, eski teknolojinin imalat-askeri sanayi-demir çelik-elektrik merkezli olduğu ölçüde olmaz. Unutmayalım ki Lenin sosyalizm için Sovyetler + elektrifikasyon (GOELRO Plan) formülünü vermişti. Bugünün bilimi ve teknolojisinde yeterli olmaktan çok uzaktır. Zaten bahsedilen model köylülük dünyasından çıkışın el yordamıyla bulunan olası bir çözümü olarak gündeme gelmiştir. Belki çok daha dikkatli bir planlama olabilir. 1960’ların kapitalizmde endikatif planlaması değildir; fakat 1930’larda Sovyetlerde eski merkezi plan denen şey de olamaz. Kavramı bile yeni oluşacak, pratiğini düşünmenin zor göründüğü bir yenilik söz konusudur. Mümkün müdür? Bilmek zor.  

Geriye devlet mülkiyeti ve kamu mülkiyetinin diğer biçimleri kalıyor. Esasen kapitalizm de daha doğrudan politikleştiği için, hatta politik kertenin artan önemi dolayısıyla “yeniden feodalleşme” veya “politik kapitalizm” gibi isimlerin düşünüldüğü bir dünyada genel olarak en azından bir sanayi politikası gereklidir. Gerekir ama hem bunu herkes söylüyor hem de fazlası zarar verebilir çünkü tüm kaynakları merkezden dağıtmak üretim araçları denen şey, yani sabit sermaye + teknoloji seçimi üzerinde kontrol anlamına gelir. Bu da optimize etmesi zor bir meseledir. Ancak pek çok ülkede bir tür sınırlı kamu mülkiyeti ve literatürdeki adıyla verimli kamu yatırımları mecburi ve belki de işe yarayabilir.  

Bir başka açıdan bakınca, mesele bir sosyalist hesap tartışması konusu olmaktan çoktan çıkmıştır. 1990’larda bile gelişmiş bilgisayarlarla piyasa fiyatlarını “gölge fiyatlarla” yakından taklit etmek –ama gerçek piyasa ve gerçek burjuvazi ya da girişimciler vb. olmaksızın- mümkündür denebiliyordu. O kadar basit olsaydı günümüzde yapay zekâ bu işe yarayabilirdi. Söylenebilecek olan şudur: Gelinen teknoloji düzeyinde minimal müdahaleyle -bir tür negatif ayrımcılık- ekonomi politiğin yönü değiştirilebilirse bu anlamlı bir önerme olur. Kullanılacak araçlar vergi, teşvikler, eğitim ve özgürlüğü sınırlamayacak bir katılım mekanizması olabilir. Bu tasarımın bireylerin kamuya açıkladıkları tercihleriyle gerçek tercihleri arasında uçurum yaratmaması şarttır. Yerel meclisler düzeyinde ve merkezi düzeyde kolayca değiştirilebilecek yöneticiler ve 50-100 yıl arasında değerleri, tercihleri, inançları, davranışları yavaş yavaş değişebilecek bir eğitimli halk gerektirir. Minimal ve normatif bir kooperatif davranış kodunun oluşması için kültürel bir homojenleşmeyi de gerektirir. Bu ayrı bir konudur ve burada kültürel homojenleşme demek bir toplumsal davranış kodunun yerleşmesi için gerekli olduğu kadar homojenleşme demektir; herkesin aynı olması değil.

Şu anda Avrupa’da radikal sağın –ki hepsi sağ popülist olmayıp bazıları tarihi olarak Neo-faşisttir- yükselişi o kadar çok ülkeyi kapsamış durumda ki 40 sene öncesine göre bambaşka bir dünyadan bahsediyoruz. Aşırı sağcı 14 partinin çoğu yüzde 20 ve üzeri oy alıyor. Ortada ne Fransa ne İtalya ne Finlandiya ne Hollanda ne de en son İspanya kaldı. Macaristan, Slovakya, Avusturya, Belçika… 1930’larda bile faşist partiler bu kadar oy alamamıştı –tek istisna Almanya’dır çünkü Mussolini de oyla gelmemişti. Bir nedeni işçi sınıfının fiziki olarak ortadan kalkmakta oluşudur. Ama asıl neden başkadır. Tarihsel modeli başarısız olan ve sonuçta modelsiz kalan, çıpası olmayan, pusulasız seyreden günümüz solunun kimlik savunuculuğundan öteye gidememesi veya patlayan olaylara göre oradan oraya savrulması, kolayca manipüle edilen bir kalıntıya dönüşmesi 150 yıllık dalganın çekilişinin sonucudur ve bu durumun kısa sürede değişeceği yoktur.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Cumhuriyet ve özgürlük 19 Kasım 2024
Trump 12 Kasım 2024
Geçmişe bir yolculuk 29 Ekim 2024
Laiklik ve sekülarizm 15 Ekim 2024
Devrimlerin devrimi 01 Ekim 2024
Bir kez daha sekülarizm 24 Eylül 2024
Georges Sorel ve ötesi 17 Eylül 2024