Reel sektörde borçlar, özkaynaklardan 3 kat hızlı arttı
Merkez Bankası’nın şirket bilançoları araştırması verileriyle reel sektörün mali yapısındaki “fay hattını” irdelemeye devam ediyoruz.
Bir önceki yazımızda borç-özkaynak dengesi açısından reel sektör bilançosunda oluşan büyük dengesizlik üzerinde durmuştuk. Bu kez özkaynak, borç, gelir, kar ve finansman giderlerinin 2009-2022 arasındaki 12 yılda nasıl değiştiğine bakacağız. Şirket bilançoları araştırmasında yer alan firma sayısı yıldan yıla değiştiği için, bu verilerdeki değişime toplam rakamlar üzerinden değil, firma başına düşen ortalama rakamlar üzerinden yapıyoruz.
Önce bilanço tarafına bakalım:
- 12 yıllık firma başına ortalama özkaynak artışı yüzde 196 iken yabancı kaynaklardaki artış yüzde 589. Yabancı kaynak artış hızı, özkaynak artış hızını üçe katlamış.
- Aynı süre içerisinde yılsonları itibarıyla tüketici enflasyonunun yüzde 302, yurtiçi üretici enflasyonunun yüzde 523 olduğunu dikkate alırsak, borçlar reel olarak artarken özkaynaklar enflasyon karşısında ciddi ölçüde erimiş. Özkaynaklardaki reel kayıp TÜFE’ye göre yüzde 26.4, ÜFE’ye göre ise yüzde 52.6.
- Firma başına ortalama dönen varlıklar, yani kısa sürede nakde çevrilebilecek varlıklardaki 12 yıllık artış yüzde 500. Buna karşın esas olarak yatırımların boyutunu ifade eden duran varlıklardaki artış yüzde 318 ile çok daha geride. Asıl önemlisi tesis, makine ve cihazların değerindeki cari artış yüzde 184 ile enflasyonun çok altında. Yani üretime dönük varlıklar da enflasyon karşısında erimiş.
- Firma başına mali borçlardaki (nakdi ve gayrı-nakdi kredi, tahvil, bono, finansman bonosu ve finansal kiralama borçlarının toplamı) artış yüzde 882 gibi enflasyonu kat kat aşan bir hızda gelişmiş. Türk Lirası mali borçlardaki 12 yıllık artış yüzde 700 iken döviz borçlarındaki artış yüzde 1027’yi buluyor.
- Bu durum reel sektör firmalarını hem faiz, hem kur artışı karşısında aşırı kırılgan hale düşürmüş durumda.
Gelir tablosuna baktığımızda 12 yıllık değişimler şöyle:
- Firma başına net satışlar yüzde 479, satışların maliyeti yüzde 481, faaliyet giderleri yüzde 318 artmış. Buradaki enflasyon karşılaştırmasını 12 aylık ortalamalarla yapmak durumundayız. 12 aylık ortalamalara göre 12 yıllık TÜFE artışı yüzde 242, ÜFE artışı ise yüzde 351 düzeyinde.
- Faaliyet giderlerindeki artışın daha düşük olmasının katkısıyla esas faaliyet karındaki artış yüzde 801’i buluyor. Diğer faaliyetlerden elde edilen kardaki artış ise yüzde 1522’ye fırlıyor. Her ikisi artış da enflasyonun kat kat üzerinde.
- Buna karşın net kardaki artış yüzde 218 ile her iki enflasyon göstergesinin de altında. Özellikle ÜFE’ye göre reel kayıp çok yüksek.
- Faaliyet karı artışı enflasyonun çok üzerinde olmasına rağmen karın enflasyonun altında kalmasının nedeni, aşırı borçlanma yüzünden finansman giderlerinin çok fazla artmış olması. Firma başına finansman giderlerindeki artış yüzde 1198’i buluyor.
- 2009’da reel sektördeki ortalama bir firmanın finansman giderleri, esas faaliyet karının yüzde 50.6’sını götürüyordu. 2021 yılına geldiğimizde finansman giderleri esas faaliyet karının yüzde 72.8’ini yutuyor. 2009 yılına göre 22.3 puanlık bir artış var. Bu oran 2013’ten bu yana kronik olarak yüksek seyrediyor.
Reel sektör bilanço ve gelir tablosundaki bu dengesizlikleri sürdürmek de, taşımak da mümkün gözükmüyor. Şu ana kadar bulunan tek çözüm de düşük faizli kredi politikası. Bu da olası bir sarsıntıyı geçici olarak ötelese de, asıl yapısal sorunu çözmüyor, tam tersine borçluluk oranlarını artırarak sorunu büyütüyor, kırılganlığı iyice artırıyor.