Rant-Rent
Tekrar ve öncelikle milletçe başımız sağ olsun. Doğal afetlere kör kör parmağım gözüne yapılan insan yapımı ihmaller eklenince hala tam sayısını bilemediğimiz on binlerce can kaybedildi, sayısız yaşam, anı, düzen yok oldu. Felaketin sosyal sonuçlarının tamiri zor olacak. Allah’tan, herhalde biraz olsun teselli bulmamız için, TC Merkez Bankası yaptığı bir açıklamayla başımıza gelen olayların kötü ekonomik sonuçları olmasının beklenmediğini söyledi. Canını kaybedenlere rahmet, yaralı kurtulanlara acil şifalar, yakınlarını, varlıklarını, anılarını, çevrelerini kaybedenlere dayanacak ve hayatlarını yeniden inşa edebilecek manevi ve maddi güç diliyorum.
Deprem dolayısıyla basın yayın organlarında ve sosyal medyada bir ‘rant’ tartışmasıdır gidiyor. Bazen İngilizceden Türkçe’ye ‘rent’ diye çevirenler de oluyor. Rent malum İngilizce kira demek. Rant ise İngilizce hissi, öfkeli ve uzun konuşmalar anlamına da gelir. Neyse, ben ekonomi literatüründe, genellikle Türkçe’ye ‘getirim’ olarak çevrilen, arz kıtlığından kaynaklanan karlar için rant kelimesini kullanırım.
Ekonomik düzeni yaşam kalitesini bir türlü düzeltememesi, tersine kötüleştirdiği iddiasıyla genelde hedef alanlar, özelde de çarpık ve ‘kalitesiz’ şehirleşmeyi başımıza gelen felaketin esas sorumlusu olarak gösterenler Ekonomimizi bir ‘rant ekonomisi’ olmakla eleştiriyorlar. Bazı yazarlar, konuşurlar bu bağlamda ‘kentsel dönüşüm’ projelerini ‘rantsal dönüşüm’ yakıştırması yaparak ironi yapıyorlar. Yani, rantın tam bir tanımını vermiyorlar ama bu rant ekonomisi eleştirisini getirenlerin bundan şikayetçi oldukları açık.
Klasik ekonomik anlayışta, toprak gibi arzı sürekli olarak sabit olan faktörlere yapılan ekstra ödemeler ekonomik rant terimi ile ifade edilmektedir. Arzın sabit, kısıtlı olması bu faktörlere ödenen fiyatları yukarı iter. Arzı geçici bir süre için sabit faktörlere yapılan ödemeleri belirtmek için ise rant benzeri (quasi-rents) terimi kullanılmaktadır.
Malum her oluşumun şu veya bu miktarda, kalitede, zamanda ve bedelde elde etmek zorunda olduğu beş faktör (kaynak) vardır:
Mali kaynaklar,
İnsan gücü kaynakları,
Enformasyon ve know-how,
Alt yapı ve fiziki sermaye,
Stratejik iş-birlikleri ve ilişkiler
Bu kaynaklardan hangisinin arzı kısıtlanırsa kısıtlansın işletmeler kaynak tedarikçilerine bir prim ödemek zorunda kalırlar. İşte bu prime ekonomiciler ‘rant’ derler. Kaynakların arzı çeşitli nedenlerden kısıtlanabilir. Makroekonomik politikalar, global sallantılar, afetler, doğal ve yapay tekelleşme, ekonomik ve siyasi yolsuzluklar vs., kaynak arzını kısıtlayarak veya kısıtlanmasına izin vererek kaynak tedarikçilerinin rant kazanmalarına sebep olabilir.
Rant kavramı belli bir kaynak özelinde tartışılmaz. Rantın yazında genelde sempatiyle karşılanmadığı da bellidir. Söz gelimi, Korkut Boratav [1] rant kavramını avanta terimiyle özleştirerek rantı "devletin çeşitli uygulamalarla bireysel, endüstriyel veya sektörel olarak özel teşebbüs lehine herhangi bir çıkar avantajı yaratması; bu avantajın realizasyonu ve paylaşımı" olarak tanımlayarak konuda pek olumlu düşünmediğini açıkça yazmıştır.
Rant konusunda değişik düşünceler de var. Amerikalı iktisatçı F.L. Walker’ın ortaya attığı söylenen bir yaklaşımda rant ‘işletmecinin işletmecilik başarısının diğer işletmecilere göre üstünlüğünden’ doğan kar olarak tanımlanılarak kar ve rant kavramlarını birleştirilir. Walker’a göre nasıl bir arazi parçası verimlilik açısından üstünlüğü nedeniyle prim yapıyorsa bir işletme de işletmecisinin becerisi sayesinde daha yüksek karlara ulaşabilir. Bu yaklaşım yüksek beceriye sahip olan işletmecilerin aynı yüksek verimlilikteki topraklar gibi prim yaparak işletmelerine daha yüksek karlar kazandıracaklarını iddia ederek rant kelimesini negatif anlamda kullananlardan ayrılmaktadır.
Aynı yaklaşıma göre averaj niteliklere sahip bir işletmeci sadece işletmesinin maliyetlerini örtmesini sağladığından ‘kar etmeyen girişimci’ olarak adlandırılmalıdır. Özetle, bu yaklaşıma göre üstün vasıflardaki işletmeciler, marjinal işletmecilerin işletmelerine kazandırdıkları karlardan daha yüksek karlar elde ederler.
Her ne kadar bu yaklaşım rant kavramına siyasi nedenlerden eleştirisel yaklaşmaması, işletmecilik yeteneği diye bir kavramı tanıması ve onu işletmenin başarısıyla özdeşleştirmesi açılarından değişik bir düşünce sayılabilirse de bazı eksiklikleri nedeniyle oldukça da eleştirilen bir yaklaşımdır. Söz gelimi ‘karın rant kuramı’ adı verilen bu yaklaşım ‘üstün vasıflı işletmeciliğin’ ne olduğunu ve ‘işletmenin ekstra karının’ ne oldukları tanımlamamıştır. Bu nedenle yaklaşım bir tezin kuram olabilmesi için olmazsa olmaz şart olan ‘sınana bilirlik’ özelliğinden de yoksundur. Yaklaşım ne matematik kuramlar gibi aksiyomlardan türetilmiş yani, ‘aksiyomatik’ olarak geliştirilmiş ne de vakalardan genelleme ile inşa edilmiştir. O nedenle literatürde kuram denmesine karşın ben ‘yaklaşım’ tabirini tercih ediyorum. Bu açıdan yaklaşımın doğruluğunu belli bir araştırmaya da dayandırmak olanaklı değildir. Yani, ‘üstün vasıflı işletmecilerin’ eylemleriyle işletmenin ‘ekstra karlarının’ arasındaki korelasyonunun bir tanımı da yoktur.
Buradan nereye varmak istediğimi anlamışsınızdır. Ranta olumsuz bakmayan, aksiyomlardan türetilmiş bir yaklaşım var. Sizlere yaklaşık on-iki senedir bu kuramı[2] önerdiğim için hatırlayacaksınız.
İşletmelerin tek bir amacı vardır: İşletmeye adanan kaynakların kullanılabilecekleri en yakın alternatif yatırımların getireceğinden daha fazla getiri sağlamak. İşletmeye adanan kaynakları ve en yakın diğer alternatif yatırımların tanımlarını daha önceki yazılarımda defalarca vermiştim. Bu nedenle detaylarını tekrar etmeyeceğim.
Bu işletme amacı tanımı BMS kuramının temel ilkesidir. Eğer işletmelerin “keşke bu işi yapacağımıza öbür işi yapsaydık” diyerek kullandıkları kaynaklarına hayıflanmalarının bir şeylerin yanlış gittiğinin işareti olmadığı kanısındaysanız o zaman bu diğer önerilerimi de sizin için, geçersiz kılar. Bakın en iyi diğer alternatifi nasıl açıklamışım[3]:
“Bir şeyin seçenek olabilmesi için en aşağı iki şartın oluşması gerekir. Birincisi seçeneğin bilinmesi, ikincisi seçeneğin yapılabilir olması. Bilmediğiniz bir şey seçenek olamaz. Nasıl olacak ki? Böyle bir şeyden haberiniz yok. Bir zamanlar bir işletmeye domates salçası yapmak için para yatırmışsınız. Şimdi diyorlar ki fırsat kaçırdınız, cep telefonlarına yatırsaydınız. İyi de siz domates salçası yatırımı yaparken cep telefonu ya yoktu ya da sizin cep telefonunun nasıl yapılacağından haberiniz. Sanki biliyor da yapmamış varsayımı, saçma. İkincisi bir şeyin seçenek olabilmesi için bilinmesi yetmez yapılabilir olması da gerekir. Şimdi ben oturup " Dünya Gazetesine yazı yazacağıma dünya jimnastik şampiyonasına hazırlansam" desem bu benim için en iyi öbür seçenek mi yani?”
Bir işletmenin işine hasrettiği kaynakların bu kaynakların yatırılabileceği en iyi öbür alanda getireceğinden çok olmasını garantilemesi sadece bu işletmenin hizmet etmeyi amaçladığı pazarlara sunduğu mal-hizmetlerde tekelleşmesi ile mümkündür. Yani, rant sağlayarak mümkündür. Yani rant ille de tu kaka edilecek, edilmesi gereken bir şey olmadığı gibi kar amacı güden bir işletmenin tek amacıdır. Bu konuya müsait bir zamanda tekrar dönmek istiyorum. Neden mi? aradan on sene geçmiş. Malum, Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür yani, insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır" veya bir başka söyleyiş ile "unutkanlık insanlık halidir" .
Sağlıcakla kalın
[1] Korkut Boratav (2000), Yeni Dünya Düzeni Nereye, İmge Kitabevi, 2000
[2] Osman Ata Ataç, ‘The Business Management System’, İnternational Trade Centre, Geneva, UNCTAD/WTO, 2005
[3] Osman Ata Ataç, Yöneticiye Sorular, Dünya Gazetesi, 27 Nisan 2011