Rant kavgalarını doğuran ve demokrasiyi sınırlayan ekonomideki kamusal vesayettir
Prof. Dr. Ali Kahriman,
İstanbul Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi
Siyaset, bireyin toplum içindeki varoluşundan itibaren şekillenen ve otoritenin meşruiyetini belirleyen bir süreçtir. Günümüzde demokrasi, halkın iradesiyle yönetimin belirlendiği bir sistem olarak kabul edilse de ekonomik ve mülkiyet yapısı üzerinde devletin ve yerel yönetimlerin egemenliği, bu demokratik düzenin gerçek anlamda işlemesini engelleyerek iktidarın belirli gruplar arasında el değiştiren bir mekanizmaya dönüşmesine neden olmaktadır.
Kamu mülkiyetinin ve ekonomiye hâkim devletçi düzenin, bireysel mülkiyetin ve üretken ekonomik özgürlüğün önüne geçmesi, siyasal sistemin doğrudan rant eksenli bir yapıya dönüşmesine yol açar. Devletin ve yerel yönetimlerin ekonomik araçları elinde tutması, iktidar mücadelesini ekonomik kaynakları kontrol etme yarışı haline getirir. Bu, yalnızca siyasal iktidar için değil, muhalefet için de geçerlidir. Ekonomik vesayet sürdüğü sürece, iktidara gelebilmek için bireylerin özgür iradesinden çok, ekonomik bağımlılık ilişkilerini yöneten mekanizmalar belirleyici olmaktadır.
Bu yapı, kamu kaynaklarının, siyasal çıkarlar doğrultusunda dağıtılmasını ve rant paylaşımı üzerinden yönetim mekanizmalarının belirlenmesini kaçınılmaz hale getirir. Sonuç olarak, siyasi rekabetin esas zemini, üretken politikalar yerine, mevcut ekonomik vesayeti yönetme becerisi olur.
Rant kavgalarının kaynağı olarak ekonomik vesayet
Kamusal mülkiyetin ağırlıklı olduğu sistemlerde, ekonomik faaliyetler yalnızca üretim ve piyasa mekanizması içinde şekillenmez; bunun yerine, kamu gücünü elinde bulunduranların doğrudan veya dolaylı olarak dağıttığı imtiyazlar üzerinden yürütülür. Bu durum, her yönetim değişikliğinde yeni bir siyasal sınıfın, önceki düzeni değiştirme adı altında, aynı vesayet ilişkisini kendi lehine yeniden yapılandırmasına sebep olur.
Bu süreç, demokratik kurumların işleyişini de bozar. Kamu kaynaklarıyla doğrudan ilişkili bir ekonomik düzen, hukuki çerçevede yolsuzluğu önlemeyi zorlaştırır, çünkü sistemin kendisi yolsuzluğu bir yönetim biçimi haline getirir. Yargı bağımsızlığının ve adalet mekanizmalarının işleyişi bile bu yapıdan etkilenir; çünkü siyasal iktidarın ekonomik araçları elinde bulundurması, yalnızca ekonomik gücü değil, aynı zamanda hukuki süreçleri dolaylı olarak kontrol edebilmesini sağlar.
Türkiye’de ekonomik vesayetin en yoğun hissedildiği alanlardan biri de yerel yönetimlerdir. Belediyeler, merkezi otoritenin yereldeki uzantıları olarak işlev gördükleri sürece, yalnızca kentsel hizmetlerin değil, aynı zamanda ekonomik kaynakların da en büyük yönlendiricileri haline gelirler. Bu nedenle, siyasi iktidar değişikliklerinde en büyük mücadele alanlarından biri de belediyelerdir. İBB Başkanı sayın İmamoğlu ve ekibinin yaşadığı hukuki süreç de esasen bu yapının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan sistemik bir sorundur. Burada bireysel suçlamalardan veya hukuki teknik detaylardan çok daha derin bir mesele bulunmaktadır: Kamusal mülkiyetin ve ekonomik araçların merkezi veya yerel yönetimler tarafından kontrol edilmesi, siyasal mücadelenin meşru demokratik yöntemlerle değil, sistemik ekonomik mekanizmalar ve hukuki süreçler üzerinden yürütülmesine yol açmaktadır.
Eğer ekonomi, bireysel üretken mülkiyet temelli bir yapıya sahip olsaydı, siyasal rekabet yalnızca politikalar üzerinden şekillenir, iktidar ve muhalefet arasında keskin hukuki hesaplaşmaların yaşanması kaçınılmaz olmazdı. Ancak mevcut durumda, ekonomik vesayet sürdüğü sürece, yönetimi elinde bulunduranlar, ekonomik düzenin idamesi adına her türlü aracı kullanmak zorunda hissederler.
Demokrasi için yeni bir ekonomik model
Bu noktada, siyasal sistemin demokratikleşebilmesi için, öncelikle ve ivedilikle ekonomik sistemin de demokratikleşmesi gerektiği açıktır. Bireysel mülkiyetin, üretim araçları üzerindeki kontrolünün artırılması, merkezi ve yerel yönetimlerin ekonomik gücünün sınırlandırılması, rant ve vesayet ilişkilerini zayıflatacak temel adımlardır.
Gerçek bir demokratik düzenin inşa edilmesi için:
- Kamusal mülkiyetin bireyselleştirilmesi: Ekonomik kaynakların bireysel üreticilere ve girişimcilere yönlendirilmesi, siyasal rekabetin ekonomik araçlar üzerinden yürütülmesini engelleyecektir.
- Merkezi ve Yerel yönetimlerin ekonomik yetkilerinin sınırlandırılması: Belediyelerin ve kamu kurumlarının ekonomik faaliyetlerdeki icracı rolü azaltılmalı, denetim fonksiyonları geliştirilmeli, hizmetler piyasa mekanizmasına entegre edilmelidir.
- Hukuki ve siyasi bağımsızlığın sağlanması: Ekonomi üzerindeki siyasal vesayet sona ermeden, hukukun bağımsız çalışması mümkün değildir. Bu nedenle, ekonomik gücün siyasetten bağımsızlaştırılması, yargı mekanizmasının tarafsızlığını güçlendirecektir.
- Rant mekanizmasının ortadan kaldırılması: Kamu kaynaklarının belirli kesimlere imtiyaz olarak dağıtılması yerine, rekabetçi ve şeffaf bir sistem kurulmalıdır.
- Siyasal rekabetin gerçek anlamda demokratik zemine çekilmesi: Oy verme davranışlarını ekonomik bağımlılıklardan kurtaracak bir toplumsal yapı oluşturulmalıdır.
Sonuç olarak, son günlerde İmamoğlu ve ekibinin haklı ya da haksız olarak yaşadığı süreç, bireysel olayların ötesinde, Türkiye’nin ekonomik vesayete dayalı siyasal yapısının doğal bir tezahürüdür. Gerek imparatorluk gerekse cumhuriyet döneminde defalarca yaşanan benzer vakalar esasen bu durumu teyit etmektedir. Eğer bu yapı değişmezse, merkezi ya da yerel olsun her iktidar değişiminde benzer hesaplaşmalar yaşanmaya devam edecektir. Çözüm, siyasal sistemin demokratikleşmesinin ötesinde, ekonomik sistemin demokratikleştirilmesinde yatmaktadır. Bu dönüşüm gerçekleştirilmeden, adalet, hukuk ve demokrasi yalnızca söylemde var olacak, ancak gerçek anlamda işlemeyecektir.
Değerli ekonomim.com okurları,
ekonomim.com ekibi olarak Türkiye'de ve dünyada yaşanan, haber değeri taşıyan gelişmeleri sizlere en hızlı, tarafsız ve kapsamlı şekilde sunmak için çalışıyoruz. Bu süreçte sunduğumuz haberlerle ilgili eleştiri, görüş ve yorumlarınız bizim için çok değerli. Ancak, karşılıklı saygı ve hukuka uygunluk çerçevesinde, daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak adına yorum platformumuzda uyguladığımız bazı kurallarımız bulunmaktadır.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (diğer okurlara yönelik olanlar da dahil) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık içermesi durumunda, yorum editörlerimiz bu yorumları onaylamayacak ve silecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar arasında aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemleri de yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur, bu nedenle bu tür yorumlar da ekonomim.com sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu kanıtlanamayan iddia, itham ve karalama içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmaz ve silinir. Aynı şekilde, bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmaz ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Diğer web sitelerinden alınan bağlantılar ekonomim.com yorum alanında paylaşılamaz.
ekonomim.com yorum alanında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan kullanıcıya aittir, ekonomim.com bu sorumluluğu üstlenmez.
ekonomim.com'de yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yer alan Kullanım Koşulları'nı ve Gizlilik Sözleşmesi'ni okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Kurallarımıza uygun şekilde saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun yorumlarınız için teşekkür ederiz.