Prof. Dr. Steve Hanke: “Eğer Türkiye’yi ben yönetseydim, Singapur Stratejisi’ni uygulardım”
Dünyaca ünlü ekonomi profesörü Prof. Dr. Steve Hanke’ye göre, bu krizden herkesin alması gereken ders “Ön Hazırlık Kötü Performansı Önler” anlamına gelen 5P (Prior Preparation Prevents Poor Performance) yaklaşımına dayanıyor.
ABD merkezli John Hopkins Üniversitesi’nin Baltimore kampüsünde yer alan Uygulamalı İktisat ve Küresel Sağlık Enstitüsü'nün Kurucusu ve Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Steve Hanke, Arjantin, Estonya, Ekvador ve Bulgaristan gibi gelişmekte olan ülkelerde para birimleriyle ilgili yeniden yapılanma çalışmalarında danışmanlık görevlerinde bulunmuş dünyaca ünlü bir ekonomist. Prof. Dr. Hanke’nin 2001 yılında yayınlanan “Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Para Kurulları El Kitabı” adlı eseri, geçtiğimiz yıl Türkçe olarak yayınlandı.
Türkiye ekonomisini, 1994 yılındaki krizden bu yana yakından takip eden Prof. Dr. Hanke, uzun yıllardır Türkiye için en uygun döviz kuru politikasının “Para Kurulu” sistemi olduğunu söylüyor. Hanke, Türkiye’de enflasyonun hızlı şekilde düşmesi için, Türk Lirası’nın altına sabitlenmesi gerektiğini ve Merkez Bankası yerine bir para kurulu kurulması gerektiğini savunuyor.
Prof. Dr. Steve Hanke’ye hem para kurulu sistemini, hem de COVID-19 salgını sonrasında dünya genelinde yaşanan büyük belirsizliği; ülkelerin bu krizden almaları gereken başlıca dersleri; uluslararası organizasyonların attığı adımların ne derece yerinde ve yeterli olduğunu sorduk.
Prof. Dr. Hanke’ye göre, bu krizden herkesin alması gereken ders “Ön Hazırlık Kötü Performansı Önler” anlamına gelen “5P: Prior Preparation Prevents Poor Performance” yaklaşımına dayanıyor.
“5P” ile ilk kez 1980’li yılların başında, ABD Başkanı Reagan’ın Ekonomik Danışmanlar Konseyi üyeliği sırasında tanıştığını ifade eden Prof. Dr. Hanke, 5P uygulamasını en başarılı şekilde hayata geçiren ülkenin Singapur olduğunu söylüyor. “Singapur, dünyanın en temiz, yalın ve neredeyse yolsuzluktan tamamen arınmış hükümetine sahip” diyen Prof. Hanke, “Eğer Türkiye’yi ben yönetseydim, Singapur Stratejisi’ni uygulardım” diye ekliyor.
Singapur Stratejisi’nin 5 temel adımdan oluştuğunu söyleyen Prof. Hanke, bu adımların Türkiye için ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor:
• Güven vermek ve yatırımcı çekmek için parasal istikrar şart
“Singapur 1965 yılında Malezya’dan ayrılarak bağımsızlığını elde ettiğinde, oldukça geri kalmış ve fakir bir ülkeydi. Dünya haritasının en riskli bölgelerinden birinde yer alıyordu. Fakat ülkenin değerli bir lideri vardı: Lee Kuan Yew. Ve bu liderin hayata geçirdiği politikalar, Singapur’u bugün dünyanın en zengin ülkelerinden birine dönüştürdü. Benim, “Singapur Stratejisi” adını verdiğim bu stratejinin temel unsurlarından biri, parasal istikrar. Singapur, işe bir para kurulu sistemi oluşturmakla başladı: Bu; basit, şeff af, kural odaklı bir para rejimi anlamına geliyor. Türkiye için savunduğum bu sistemi, 2019'da Türkçe olarak da yayınlanan “Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Para Kurulları El Kitabı” isimli kitabımda da anlattım. Para kurullarını, sistemi dengede tutan otomatik ayarlarla, otomatik pilot üzerinde çalışan bir sistem olarak tanımlayabiliriz. Bu sayede; para, bankacılık ve vergi politikalarında disiplin sağlanmış olur. Singapur, bu sistem sayesinde hem fiyat istikrarı, hem de Singapur dolarının serbest konvertibilitesini sağladı. Böylece güven ortamı oluşturdu ve yabancı yatırımcı çekti.”
• Yabancı yardıma gerek yok!
“Stratejinin ikinci adımı, Lee Kuan Yew’in bu değişimi sağlarken kimseden para istememiş olması. Singapur her türlü yabancı yardımı geri çevirdi. Oysa Türkiye dahil, gelişmekte olan ekonomilerin bir çoğunda siyasilerin ve bürokratların, gerek sivil toplum kuruluşlarından, gerek yabancı hükümetlerden, gerekse Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarından maddi destek almaya çalıştıklarını görüyoruz.”
• Özel sektörün rekabet gücü kazanması gerekiyor
“Üçüncü adım, Singapur’un dünyanın en güçlü ve rekabetçi özel sektörüne sahip olması. Özel sektörün küresel anlamda rekabet gücü kazanması için kurum vergilerde indirim, serbest ticaret, düzenlemelerde esneme gibi farklı teşvik uygulamaları hayata geçirildi. Özetle, Singapur’un “Asya Kaplanları”ndan biri olması için gerekli olan tüm politikalar uygulandı.”
• Hukuk ve kamusal düzen öncelikli
“Singapur Stratejisi’nin dördüncü adımı, kişisel güvenlik, kamu düzeni ve kişisel mülkiyet haklarının korunmasına büyük önem vermesi oldu. Bu hem yerli hem de yabancı yatırımcı için güvenli ortamın oluşmasını sağladı.”
• Birinci sınıf kamu personeli ile yolsuzluk ortadan kalkıyor
“Beşinci ve son adım ise, küçük, şeffaf ve yolsuzluğa yer vermeyen bir hükümet yapısının oluşturulması. Singapur, bu stratejinin en iyi şekilde hayata geçirilmesi için, birinci sınıf kamu personeli istihdam ediyor ve çok yüksek maaş ödüyor. Örneğin, bugün Singapur Maliye Bakanı’nın yıllık maaşı 1.3 milyon Euro. Bu maaşları alanlar da tabi ki ne yolsuzluk yapıyor ne de gereksiz masraf!”
IMF her krizi gücünü artırmak için kullanmayı çok iyi bilir
Prof. Dr. Steve Hanke, COVID-19 salgınının yol açtığı ekonomik belirsizlikle mücadelede, IMF gibi uluslararası organizasyonların şu ana kadar çok aktif bir rol üstlenmediklerini söylüyor. “Salgın onların faaliyet alanının dışında kalan bir konu; fakat IMF her krizi etki alanı ve gücünü artırmak için kullanmayı çok iyi bilir” diyen Prof. Hanke’nin yorumları şöyle:
“1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri sayesinde IMF kendini yeniden yarattı. 1970-75 yılları arasında borçlanma oranları iki katın üzerinde bir artış kaydetti. 1980'de Ronald Reagan'ın seçilmesiyle, IMF’nin kriz güdümlü oportünizmi bir ölçüde dizginlenmiş gibi göründü; fakat Meksika’nın borç krizi ile IMF’nin parasına ihtiyaç daha fazla arttı. 11 Eylül saldırıları dahil, yaşanan her kriz IMF’nin konumunu destekledi.”
Her kriz hükümetlerin kapsamını genişletiyor
Prof. Dr. Hanke; Singapur, Hong-Kong, Güney Kore ve İsveç’in COVID-19 ile mücadelede çok daha hedef odaklı ve akıllı bir yaklaşım sergilediklerini ve ekonomilerini tehlikeye atmadıklarını söylerken, diğer ülkelerde, farklı bir durum yaşandığını dile getiriyor. Hanke’ye göre, hükümetler tarafından küçük ya da büyük, her türlü kriz sonrası verilen cevap her zaman, “Hükümetin kapsamını ve ölçeğini genişletmeliyiz” yönünde oluyor. Krizi yaratanın hükümet politikaları olup olmamasının; ya da hükümetlerin krizin etkilerini yönetmekte başarısız olmasının bu durumu değiştirmediğini söyleyen Prof. Dr. Hanke, her şartta hükümetlerin toplum ve ekonomi üzerindeki gücünün arttığını ifade ediyor.
Hanke’nin yorumları şöyle: “Ele geçirilen bu ‘güç’, genellikle kriz geçtikten sonra uzun bir süre kalıyor. Örneğin bugün ABD’de yaşanan durum, havayollarını iflastan kurtarmaktan, John. F. Kennedy Performans Sanatları Merkezi’ne milyonlarca dolar destek vermeye kadar çok sayıda fırsatçı yaklaşımı gündeme getirdi. Bunun sonucunda oluşturulan teşvik paketi 2.2 trilyon dolar oldu. Bunun yanında, altyapı projeleri için çok sayıda paket de gündemde. Bu krizin tetiklediği sonuçları hızlı bir şekilde sonlandırmak çok zor, ama ne olup bittiğini de anlamanın zamanı geldi.”