Pragmatizm israfından nasıl kaçınırız?
Orta ve uzun dönemde pragmatist israfçı yol yerine, öngörme-önlem alma, gözetim ve denetim disiplinine dayalı planlarla kaynak kullanımından yararlanmazsak saplandığımız çıkmaz yoldan kurtulmamız mümkün olamayacaktır.
Ülkemizde merkez sağ siyasetinin iktisadi çizgisinin pragmatizm olduğunu, bunun da bizi yaratmak istediğimiz sonuçlara götürmediğini uzmanlarının bilgisine başvurarak önceki iki yazıda paylaştık.
Ülkemizde “aşırı değerlendirilmiş pragmatizmi” sadece siyasetçilerle sınırlarsak haksızlık ederiz, daha da önemlisi bütünü gözden kaçırır; tam, düzgün ve bütünsel bir değerlendirme yapamayız.
Önce çuvaldızı kendimize batıralım: Medyanın bütün alanlarında ve kanallarında ilke ve kurala dayanmayan, ayrıntı bilgisi ile bütün arasında denge kurmayan, pragmatizmin günübirlik kolaycılığına saplananların sayısı az mı?
İş dünyasında alışkanlıktan analize geçme özgüveni olmayan, işlerini atadan dededen gördüğü gibi yapmanın üzerine iki tuğla bile eklemeyenler azınlık mı?
Bürokrasi de “işin gereğini yapma” yerine “günü kurtarma” peşinde olanlar nadir mi?
Toplumumuzun her yanını pragmatizm ucuzluğu kuşatmış, “…miş gibi yapma” utanılan bir davranış olmaktan uzaklaşmıştır.
Orta ve uzun dönemde pragmatist israfçı yol yerine, öngörme-önlem alma, gözetim ve denetim disiplinine dayalı planlarla kaynak kullanımından yararlanmazsak saplandığımız çıkmaz yoldan kurtulmamız mümkün olamayacaktır.
Diyoruz ki, dünya genelindeki eğilimleri, onların fırsatlarını ve tehlikelerini, kendi olanak ve kısıtlarımızı bilerek, ihtiyaçlarla ilgili öncelikleri belirleyip, net bilgiye dayalı etkin koordinasyon yapamaz ve kök nedenlere odaklanmazsak Bilgi Çağı’nın fırsatlarını kaçıracağız.
Temel eğilimlere kafa yormalıyız
Eğer geleceğimizi güven altına almak istiyorsak, temel eğilimlere kafa yormalıyız. Bilgi Çağı’nın yeni adlarını ve kavramlarını öğrenmeliyiz ki, eğilimlerin farkında olalım, fırsatları değerlendirmek için harekete geçebilelim.
1- Yarıiletken teknoloji ve sayısal uygulamalar, insanlık tarihinde deneyimlenen bütün diğer teknolojilerden ayrıştıran özelliği, “zihin gücünün” uzantısı olmasıdır. Önceki teknolojiler “kol gücünün uzantısıydı”; teknolojik değişmelerin hızı, ulaşılabilirlik ve erişilebilirlik alanları doğanın “fizik kuralları” sınırlanıyordu. Sayısal teknolojilerde ise fiziki sınırlamalardan bağımsız, insan zihninin esnekliği ve yaratma hızından güç almaktadır; bir dizi asimetrik gelişme günümüzde belirsizlikleri ve karmaşayı artırmaktadır. Siyaset ve iş dünyasının karmaşayı kavrayışa dönüştürmede etkili olabilmeleri için, eğilimi zihinlerinde netleştirmeleri gerekir ki, asimetrik yapılanmalara karşı etkili mekanizmalar oluşturulabilsin.
2- Yarıiletken teknoloji, kuantum mekaniğinin alanı olan atom altı parçacıklarını ve uzayın derinliğindeki galaksileri izleme ve gözleme olanaklarını artırıyor. Böylece, olguların arka planını oluşturan süreçleri uçtan uca gözleme, izleme, sayısallaştırma, görselleştirme mümkün olabiliyor. Erişilebilirlik potansiyelleri, veri üretiminin katlanarak büyümesini sağlıyor ve veriyi önemli bir üretim gücü haline getiriyor. Veriye erişilebilirlik olanakları artınca, “büyük veri” üretiminin önündeki engeller de aşılıyor. Büyük verinin üretilmesi, depolanması, erişilmesi ve işlenmesi, istatistik ve olasılık alanlarına yeni boyutlar ekliyor. Büyük veri, Büyük Sayılar Yasası, İstatistik ve olasılık alanlarındaki gelişmeler, süreç dinamiklerine hakim olma sınırlarını da genişletiyor. Söz konusu gelişmeler, kuramları, modelleri, metotları ve kararları yeniden tasarlamayı ve kurgulamayı gerektiriyor.
3- Yarıiletken teknolojinin önünü açtığı “sayısal teknolojinin” uygulamaya yönelik eğilimlerinden bir başka özelliği, “katlanarak büyümesidir”. Katlanarak büyüme, özellikle “güçlendiren yenilikler” yaratılmasının önünü açıyor. Her yenilik başlangıçta sınırlı insanların satın alabildiği “nesnelerin” üretilmesidir. Nesnelerin kitlelere ulaşmasını sağlayan “ güçlendiren yenilikler” iki eksende etki yapıyor: Birincisi, yeni nesnenin işlevselliğini artırıyor; insan yaşamını kolaylaştırıcı yönlerini geliştiriyor. İkincisi de, maliyetlerin hızla düşürülmesini sağlayarak, nesnenin geniş kitlelere erişilebilirliğini ve kapsama alanını genişletiyor.
4- Teknolojik gelişmenin ve yeni teknolojilerin diğer özelliği de, teknolojinin üretilmesini kolaylaştırdığı nesnelerin ve metotların “etkileşimidir”. Daha önceki teknolojilerin yarattığı nesneler ve metotlar kullanıldığında, kullanıcı etkilenir; teknolojini eriştikleri ise etkilenmezdi. Bir uzay teleskobu galaksilerde yeni bir yıldız keşfederken, keşif insanlığın bilgilerini arttırır; kavrayışlarını, algılarını, yorumlarını ve davranışlarını değiştirirdi. Oysa, internet gibi yeni teknolojiler, “erişeni” etkilediği kadar “erişileni” de etkiliyor. Bu yeni özellik,“etkileşim gucü” yaratıyor. Teknolojik gelişmelerin yarattığı iletişim ve etkileşim alanı olan “yeni platform yapılarında” konumlanmalar; sözünü ettiğimiz “etkileşim gücünü” dikkate almayı gerektiriyor. Karşılıklı alışverişte, platform yapılarına hâkimiyet ve etkileşimleri gözleme, izleme ve yönlendirmeyi gerektiriyor.
5- Yarıiletken teknolojiler daha önceki üretim güçleri ve üretim ilişkilerinin yarattığı bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirlikleri alanlarındaki yapıları, işlevleri ve kültürleri çözdü; yeni oluşumlara göre “yeniden örülme sürecini” hızlandı. Bugün, kuramları sorgulamak, modelleri değiştirmek ve yeni metotlar geliştirmek gerekiyor. Karar süreçlerini belirleyen yapıların değişmesi, rekabet alanlarında alternatif tepki biçimleri gerektiriyor. Kavrama, algılama ve yorumlamadaki yeni eğilimleri gözleme, izleme ve sentezleme başarılı işler yapmanın gerek şartını oluşturuyor.
Yazarı da okuyucuyu da sorgulayalım
Yazıyı hiç okuma ihtiyacı duymayanlara ne denebilir ki? Yazıyı bu noktaya kadar okuyanların zihninde “söylenenleri anlamadım” düşüncesi doğmuşsa, yazarın eksiği olabilir, ama okuyucu de kendini “sütten çıkmış ak kaşık” saymamalı. Yazı içeriğindeki adlar, kavramlar, terimler ve düşüncelerle ne kadar ilgili olduğumuzu, bu konuları öğrenmek için isteklilik düzeyinin ne olduğunu sorgulamalıyız.
Genel çizgileriyle özetlenen eğilimler, üretim güçleri ve üretim ilişkilerini çözüp, yeniden ördüğü için gelişmelerin hızını, yönünü ve olası etkilerini kavramak geleceği inşa etmek için hayati öneme sahiptir. Eğilimlerin gözlenmesi, baskın hale gelmeden fırsatları en yüksek düzeyde değerlendirmesi, tehlikeleri de en düşük maliyette savuşturulması için ciddi bir öngörme-önlem alma, gözetim ve denetim disiplini gerektiğini hepimiz bilmeliyiz.
Eğilimler toplumsal yaşamın “mesafe ayarlarını” değiştiriyor: Sosyal mesafeler, mekânsal mesafeler, zamansal mesafeler, deneysel mesafeler ve psikolojik mesafelerin kavranması, algılanması, yorumlanması ve davranışlara rehberlik etmesi belirleyici oluyor. Yarın bugünkü gibi olmayacak, hepimiz bilmeli ve içselleştirmeliyiz.