PPK’yı şimdilik bırakın, önce cuma toplantısına bakın!
✔ Bankaların elinde düşük faizli ve uzun vadeli "zehirli" kağıtlar var. Bankalar tabii ki bu kağıtlardan kurtulmak istiyor. Politika faizinin ne oranda artırılacağını da bu kağıtların nasıl bir yöntemle ve ne ölçüde tasfiye edileceği belirleyecek.
Son dönemde adeta “faiz toto” oynanıyor. Para Politikası Kurulu’nun (PPK) 22 Haziran toplantısında faizi ne kadar artıracağına dönük tahminler havada uçuşuyor. Faizin ılımlı sayılabilecek düzeyde artırılıp yüzde 14-15 dolayına çıkarılacağını tahmin eden de var, çok daha agresif bir artışla yüzde 25’e, hatta yüzde 30’a yükseltileceğini tahmin eden de... Yüzde 25’leri, yüzde 30’ları dile getirenler daha çok yabancı kurumlar, bankalar...
Görüldüğü gibi tahminler arasında dağlar kadar fark var!
Yüzde 8.50’den yüzde 14-15’e ya da 25-30’a çıkış...
Peki hangi düzey daha gerçekçi?
Herkes bu sorunun yanıtını arıyor zaten.
Gerçi içinde bulunduğumuz günlerde bu sorunun yanıtını bilen herhalde kimse yoktur. Ne Maliye Bakanı Şimşek’te var bu yanıt, ne Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan'da...
Yüzde 8.50'den 25'lere çıkılır mı?
Merkez Bankası daha önce bu boyuta yakın bir faiz artırımı durumunda hiç kalmadı değil. Rahip krizinin tetiklediği 2018 krizinde önce 8.50 puanlık bir artışla yüzde 16.50’ye, ardından iki aşamada 7.50 puanlık artışla yüzde 24’e çıkılmış, yani o yıl üç buçuk ay içinde aşamalı olarak toplam 16 puanlık artış yapılmıştı.
Üstelik koşullar bu kez 2018’den çok çok farklı ve daha zorlu. Ne boyutta bir faiz artışına gidilebileceğini ise bir dönem halının altına süpürdüğümüz sorunun nasıl giderileceği belirleyecek.
O sorunun kaynağı, bankalara adeta zorla verilen düşük faizli ve uzun vadeli kağıtlar. Politika faizinin artırılmasının önündeki en büyük engel de bu zaten. Faizi artırdığınızda, yani borçlanma kağıtlarının fiyatını aşağı çektiğinizde bankaların elinde bulunan düşük faizli kağıtları ne yapacaksınız, daha doğrusu bankaların bilançosu bundan nasıl etkilenecek?
Yanıt cuma günü...
İşte bu sorunun yanıtı cuma günü bir ölçüde verilecek.
Maliye Bakanı Şimşek cuma günü bankacılarla bir araya gelecek. Daha önce perşembe günü için planlanan ancak o gün Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplanacağı için cumaya alınan toplantıda doğaldır ki Merkez Bankası Başkanı Erkan ve BDDK Başkanı Kavcıoğlu da yer alacak.
Toplantıda hal hatır sorma ve hayırlı olsun faslından sonra asıl konuya gelinecek .
Bankaların elindeki uzun vadeli ve düşük faizli kağıtlar için çözüm ne olacak; bunun üstünde durulacak, bankaların talepleri not edilecek, raporlar sunulacak ya da daha önce sunulmuş raporlar varsa onlar masaya yatırılacak.
Bankacılar doğal olarak ellerindeki o sevimsiz kağıtların geri alınmasını isteyecek. O kağıtlar alınsın, nakde kavuşsunlar ve o nakdi kullanabilsinler.
“Bu yapılırsa faiz ne kadar artarsa artsın!”
Söylenecek olan özetle bu.
Peki acaba o kağıtların tümü alınabilecek mi ya da ne kadarı alındığında bankalar faizdeki artıştan olumsuz etkilenmeyecek?
Bu soruya cuma günü hemen yanıt bulunması pek beklenmiyor elbette. Ama bankacıların talepleri not edilecek ve sonrasında dar kapsamlı toplantılarda ne yapılacağına iyi kötü karar verilecek.
Dolayısıyla 22 Haziran’daki PPK toplantısı tabii ki önemli. Ama cuma günü bankacılarla yapılacak toplantı PPK’da alınacak kararda belirleyici olacak.
Faiz ne olur; Merkez Bankası masaya yumruğunu vurur mu?
Gelelim en önemli soruya...
Para Politikası Kurulu 22 Haziran’da faizi kaça çıkarır?
Dikkat ediyor musunuz, uzunca bir aradan sonra PPK’nın alacağı bir karardan söz ediyorum. “PPK’nın açıklayacağı karar” demiyorum.
Kararlaştırılacak orandan tabii ki Saray’ın bilgisi olacaktır ama en azından bu oranı belirleyecek olan Merkez Bankası’dır.
Merkez Bankası’nın göstermelik sayılabilecek bir artışa gitmesi maça yenik başlaması demek olur, hatta bu öyle 1-0, 2-0 bile değildir. Göstermelik bir oran farklı yenik başlamak anlamına gelir.
Herhalde ne Mehmet Şimşek, ne de Gaye Erkan kaybedecekleri bir maça çıkmak ister.
Dolayısıyla yüzde 15’in altında kalacak bir artış göstermelik olarak nitelenecektir. Hatta bu çıtayı yüzde 20’ye kadar bile çıkarmak mümkündür.
Yüzde 20 dolayındaki bir oran Merkez Bankası’nın ağırlığını hissettirdiği şeklinde yorumlanır.
Yüzde 25 ve daha yukarıda bir oran ise Merkez Bankası’nın masaya yumruğunu vurmasıdır.
Örneğin yüzde 25, mevcut duruma göre 16.50 puanlık bir artış demektir. Bu çok büyük bir artış gibi görülebilir, bir bakış açısıyla da öyledir zaten. Ama unutmayalım; 2018 yılında da üç buçuk ay içinde aşamalı olarak 16 puanlık artış yapılmıştı.
Üstelik Türkiye ekonomisi bu kez 2018'den çok daha zor durumda. Bu yüzden yüzde 25 de, 30 da hiç şaşırtıcı olmaz.
Ama yine dönüp aynı konuya vurgu yapmak durumundayım, böyle bir orana çıkılmasının olmazsa olmaz koşulu bankaların, ellerindeki o sevimsiz, o zehirli kağıtlardan ne ölçüde kurtarılacaklarına bağlıdır.
“Biz o kadar kağıdı alamayız, onun için tamam faizi de ılımlı bir düzeye çıkarmakla yetiniriz, örneğin yüzde 13-14 ya da 15 yaparız” denilirse ya da denilmek zorunda kalınırsa işte o zaman yandı gülüm keten helva!
Öyle bir durumda dövizin arkasından "Bir yanlışlık yaptık ama nerede” diye bakar kalırız...
Kurda tümüyle kontrolden çıkmış bir tırmanış da en istenmeyecek gelişme olduğuna göre faizde laf olsun diye bir artış yapılması olasılığı çok düşüktür.
İlk etapta yüzde 25 dolayına çıkarılacak faiz Türkiye'ye fon akışı sağlamanın da olmazsa olmaz koşuludur. Bu şekilde gelecek fonları "Kısa dönemde para kazanıp gidecekler” diye eleştirmenin de mantığı yok, tabii ki o amaçla gelecekler.