PPK toplantıları sekize indi, ne oldu?
Merkez Bankası Çarşamba akşamı yaptığı duyuru ile 2025’te Para Politikası Kurulu’nun yılda 12 kez değil 8 kez toplanacağını açıkladı.
Bu ayarlamanın birkaç muhtemel faydası var. Bunlara geçmeden önce şu saptamayı dile getirmeme izin verin: Türkiye’de para politikası uygulama geçmişinde, Merkez Bankasının sözlü iletişim ile piyasa yönlendirme gücü çok yüksek değil. Yanlış anlaşılmasın, bankanın bu konuda becerisi olmadığını söylemiyorum. Ancak 50 yıla yakın süre yüksek enflasyona maruz kalınca, ekonominin dümeni hiç beklenmeyen anlarda iskele alabandadan sancak alabandaya dönünce, piyasayı konuşarak ikna etmek zorlaştığı için sözlü iletişimin etkisinin yüksek olmasını beklemek de güç. İşte bu nedenle, toplantı sayısının 12’den 8’e indirilmesi, bankanın sözlü iletişimden çok fiili adımlar ile politikayı şekillendirmesine kolaylık sağlayacak.
Yeni takvime geçişin ilk faydası, PPK’dan muhtemelen her toplantıda bir faiz indirim kararı gelecek olması. 12 toplantı düzeni devam etmiş olsaydı, bazı toplantılarda indirim yapılmayacak ya da çok küçük indirimler yapılacak ve bu da yine bankaya eleştiri gelmesine neden olacaktı.
İkincisi, her ay gözler Merkez Bankasına dönmeyecek, “Acaba bu toplantıdan ne çıkacak?” sorusu daha az sorulacak ve piyasalarda gerginlik azalacak. Kim bilir, yeni düzenin belki çok az da olsa mevduat vadesinin uzamasına bile katkısı olabilir.
Üçüncüsü, Merkez Bankası, yüksek faizden gerilen iş dünyasının “faiz indirelim” çağrı ve baskıları ile daha az karşılaşacak.
Dördüncüsü, volatilitesi yüksek, aydan aya büyük değişim gösteren verilerin politikayı etkileme gücü azalacak.
Toplantı sayısının azaltılmasının kavramsal olarak bir sakıncası yok. Pek çok ülkenin Merkez Bankası yılda 8-10 yapıyor. Ancak bu değişikliğe bir de eleştiri var. Prof.Dr.Ali Hakan Kara, bu takvim değişikliğinin son anda bir gece açıklaması ile yapılmasının iletişim açısından soru işaretlerini getirdiğini söylüyor. Ben de öyle düşünüyorum. Takvim değişimi, “bu yönde bir düşüncemiz var üzerinde çalışıyoruz” şeklinde de olsa daha önce gündeme getirilebilirdi.
Yine de bu sürece geniş bir perspektiften bakınca şunu söylememiz gerekiyor. Bugüne kadar dezenflasyon süreci yüzde baskın ağırlıkla para politikası aracılığı ile yürütüldü. Kamu harcama ve gelir politikasının katkısı son derece cılız kaldı. Daha dengeli bir paylaşım görseydik, Merkez Bankasına bu kadar yük binmeseydi, muhtemelen bu ince ayarlamalara gerek kalmazdı.