Politika(cı) faizinin sonuçları
Aydın ÖNCEL
Ekonomist
Ekonomilerde devletin rolü, her zaman en önemli etkenlerin başında gelir. Geleneksel ve güdümlü ekonomilerin dışında kalan piyasa ekonomilerinde de önem dereceleri aynı olmasa bile durum çok farklı değildir. Bunun en temel nedeni, teori ve pratikteki çelişik yaklaşımlardır. Serbest piyasa modelini benimsemiş birçok ekonomide teorinin aksine, merkezileşmiş karar mekanizmalarına rastlamak mümkündür. Böyle bir durum, ekonominin bir kişi ya da grup tarafından güdülendiğini işaret eder. Dolayısıyla piyasalarda bir serbestiden de söz edilemez. Ekonomi tarihi, bu tip çelişkili modellerin yarattığı büyük bunalım ve çöküşlerle doludur!
Bilimsel ekonomik model
Uygulanacak ekonomi politikası, o ülkenin coğrafi, beşeri ve sermaye yapısına göre belirlenir, tercih edilir. Türkiye, çok partili, parlamenter sisteme geçişle birlikte, kademeli olarak devletçi ekonomik modelden uzaklaşmayı seçti. Hangi ekonomik modelin Türkiye için doğru olacağı ayrı bir tartışma konusudur. Burada söz konusu ettiğimiz, tercih edilen model ya da modellerin layıkıyla ne kadar hayata geçirildiği ile ilgilidir. Türkiye, doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılır olan piyasa ekonomisini, bilime uygun olarak hiçbir zaman hayata geçiremedi. 1950’li yıllardan itibaren ekonomiyi yöneten iktidarlar, kamu kaynaklarını özel teşebbüse devrederek, serbest piyasa modeliyle başarı sağlanabileceği yanılgısına düştüler. Aynı yönetimler, para politikalarıyla piyasaları dengede tutabileceğine inanmış olmalılar ki, başları her sıkıştığında faizlerde değişikliğe gitmeyi çıkış yolu olarak gördüler. Bilim dışı, kolaycılığa kaçtılar!
Zihin bulanıklığı
Paranın, zamana karşı en duyarlı enstrüman olmasıyla birlikte fırsat maliyeti de enflasyonla ilgilidir, elbette. Zaten yıllardır devam eden zihin bulanıklığı da bu ilişkiden kaynaklanmaktadır. Fakat inat edilenin aksine ekonomi bilimi, yüksek faizin yüksek enflasyonun sonucu olduğunu kanıtlamıştır. Bu tez, Türkiye piyasalarında bugün karşılığını fazlasıyla bulmuştur. TCMB politika(cı) faizi yüzde 8,50’lere kadar indirilmesine rağmen serbest piyasada ve bankalarda faizler, yüksek enflasyon nedeniyle yüzde 30’ları aşmıştır. Yetmez, bu oranlara rağmen, finansmana ulaşımda çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bağımsızlığını kaybettiği konusunda artık herkesin hemfikir olduğu TCMB, piyasaların önünü görmesini sağlayacak hiçbir sözlü yönlendirmede bulunmadan, doğrudan müdahaleleri nedeniyle aldığı kararları değersiz kılmıştır. Uyguladığı para politikasının etkisi de güvenilirliği de kalmamıştır. Piyasalar, TCMB PPK’nın faiz bandından tamamen uzaklaşarak kendi belirlediği koşullarda dengeyi bulmaya çalışmaktadır.
Makas açılıyor!
Ekonomi yönetimi, piyasalarla bağını kesmiş, kontrolü tamamen kaybetmiştir. PPK, dış dünyaya kulaklarını tıkayarak faiz indirimlerine devam ederken, TCMB bankalara bir takım zorunlu karşılıklar ayırtarak, regülasyonu sağlamaya çalışmaktadır. Oysa bu arttırılan karşılıklar nedeniyle bankaların likiditesi sınırlanmakta, dolaylı olarak hem faizlerin hem de dövizin yükselmesine neden olunmaktadır. Finansmana erişimdeki zorlanma ve yüksek maliyet, üretimi ve dolayısıyla istihdamı olumsuz yönde etkilemektedir. Bir yandan da seçim ekonomisiyle tetiklenen enflasyon, krizin dalga boyunu her geçen gün biraz daha yükseltmektedir. Merkez Bankası faiz ve kurlarıyla, serbest piyasa arasındaki makas git gide açılmaktadır! Para piyasası, kişi ve kurumların, bankaların, devletin finansman sağladığı yerdir. Bu özelliği nedeniyle piyasadaki her türlü hareket ülkenin tüm katmanlarında olumlu/olumsuz ciddi etkiye sahiptir. Etkilerin olumlu olması için para piyasasında izlenecek politikalar ekonomik büyüme, fiyat istikrarı ve tam istihdam hedeflerine aracılık etmelidir. Bağımsız Merkez Bankası’nın kontrolü altında ve piyasa koşullarına uygun olması gereken faiz politikası, Türkiye’de politikacılar tarafından en çok kullanılan araç haline getirilmiştir. Faizlerdeki yukarı ya da aşağı yönlü her kararın üretimi, tüketimi, ihracatı, ithalatı, istihdamı, enflasyonu doğrudan etkilediği düşünüldüğünde Merkez Bankası bağımsızlığı bir kat daha önem kazanmaktadır. Önümüzdeki seçim sonuçlarından sonra oluşacak (eski ya da yeni, hiç fark etmez) ekonomi yönetimi işe, TCMB’nin bağımsızlığını sağlamakla başlamalıdır. Faiz, politikacılardan kurtarılmalıdır!
Kaynak: Ekonomi 101/Alfred MILL Çeviren: Nurdan SOYSAL – Say Yayınları