Piyasa piyasaya karşı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Piyasa ekonomisi 1980’lerin başında mit haline geldi. Türkiye’de de hemen aynı yıllarda piyasa ekonomisine geçme kararı alındı (24 Ocak Kararları’ndan önce piyasa yok muydu diye kimse sormadı). Piyasa ekonomisiyle algılanan, devletin ekonomiye müdahale etmemesi ve özelleştirmeydi. Bunlara karşı çıktın mı, adın dinozor oluyordu.

Tartışma hep sürdü, iktisat kuramına hâkim olan iktisatçılar bu tartışmada fazla öne çıkmadı. Çünkü artık piyasa/serbest piyasa denilen durum hiçbir ekonomide yoktu.

Bunun iki nedeni var:

- Piyasacılar sıkışınca “imdat devlet, bize yardım etmelisin” çığlığı atıyorlar,

- Firmaların kâr oranları yüksekse, bazı firmalar diğerlerini yutuyor, piyasaya bir ya da birkaç firma egemen oluyor. Arz ve talep yasasının işlemesi gereken piyasa yok oluyor.

Küreselleşme, serbest dış ticaret, finansal serbestleşme ve teknolojik gelişme birçok sektörde piyasa gücünün az sayıda firmanın elinde toplanmasına neden oldu. Yani tekelleşme ya da az sayıda firmanın egemen olduğu (oligopol) piyasalar gittikçe güç kazandı. Bu yapılanma 2008 Krizi sonrası daha da hızlandı. Çünkü firma bazlı birleşmeler arttı ya da en güçlü olan diğerini satın aldı. Marka adı vermeyelim ama örnek olarak yakın dönemde dünyada otomotiv sektöründeki birleşmeleri anımsayabilirsiniz.

Piyasada az sayıda firmanın olması fiyatları yukarı çekiyor, rekabet azaldığı için egemen firmalar artık daha fazla AR-GE harcaması yapmak istemiyor. İşçiler de daha düşük ücretlerle çalışıyor.

Firmaların piyasa gücünün artması hükümetlerin uyguladığı iktisat politikalarını da boşa çıkarıyor. Örneğin malının fiyatını artıran firma, enflasyonun da yükselmesine neden oluyor ve hükümet çaresiz kalıyor çünkü firmanın karşısında başka bir rakip yok.

Piyasa yapısındaki bu bozulmanın yarattığı sakıncaları iktisatçılar da, hükümetler de bilir. Ancak bir kısmı buna sessiz kalır, hatta bazı hükümetler bu durumu teşvik eder. 2008 Krizi sonrasında birçok sektörde küçük ve orta ölçekli firmalar battı. Hükümetlerin krizi çözmeye yönelik teşviklerinde büyük firmalara öncelik vermesi, piyasanın bir ya da birkaç firmanın egemenliği (yoğunlaşma) altına girmesine neden oldu.

IMF isyan etti

Sorun öyle büyüdü ki IMF bile bu duruma isyan etti. 15 Mart’ta IMF Başkanı Kristalina Georgieva üç meslektaşıyla birlikte kısa bir yazı yazarak bu duruma dikkat çekti. Yazıda rekabetin ortadan kalkmasının yoğunlaşmayı arttırmasına, para ve maliye politikalarının etkinliğini azaltmasına vurgu yaptılar. Referans olarak da IMF’te yayımlanan “Rising Corporate Market Power: Emerging Policy Issues” başlıklı (çalışmayı yapanların başında da Chicago Üniversitesi’nden sevgili Ufuk Akçiğit var) makaleyi verdi.

Bu arada IMF Başkanı’nın yazısını okusanız, IMF de adeta sosyalizme yelken açmış dersiniz.

IMF ve neoklasik iktisatçılar, piyasada yeterli regülasyon ve rekabeti engelleyenlerin sistem dışına çıkarılması gerektiğinin farkındaydılar. Ancak işlerine gelmedi. Özellikle uluslararası rekabette bunu yeni emperyalizmin aracı olarak gördüler. Öyle de oldu. Kullandığımız kimi mallara bakın, sektörde kaç firma var ve hangi ülkelerin firmaları, kolaylıkla ne demek istediğimizi anlayacaksınız.

Şimdi yüksek sesle isyanın dile getirilmesinin nedeni, özellikle yüksek teknolojiyle mal üreten firmaların kârlarının inanılmaz boyuta ulaşması ve bu firmaların ellerinde biriken nakit varlığının finansal piyasaları alt üst edebilecek olmasıdır.

Bu yapılanmayı dile getirmek için geç kaldılar. Çünkü kapitalizmin önce tekelleşmeye sonra emperyalizme ulaşacağını daha 1910’da R. Hilferding, 1917’de de Lenin yazdıkları kitaplarda dile getirmişlerdi. Yani piyasacılar, kuralsız ve kulvarsız piyasanın sonunu 100 yıl sonra görebildiler. Hadi Lenin eylemci Marksist diye korktular, bari 1944’te Polanyi’yi dinleselerdi.

Bu tartışma size çekici gelmemiş olabilir. Ancak şunu söylersek belki fikriniz değişir: “Türkiye’de enflasyonun yüksek olmasının nedenlerinin başında piyasa yoğunlaşması geliyor.” Örneğin açılan AVM’ler ve kayırılmış firmalar enflasyonu yukarı çekmiştir.

Şimdi enflasyonu aşağıya çek diye TCMB göreve çağırıldı. Ancak TCMB bunu yapamıyor çünkü eli kolu bağlı. Belki de TCMB Başkanı her akşam eve gitmeden Midas’ın berberinin kuyusuna gidip, enflasyon bu yolla düşmez diye bağırıyordur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gizli veri 02 Ekim 2024
Venezuela’nın kaderi 21 Ağustos 2024