Pera Müzesi’nin tozları geleceğe nasıl aktarıldı?
Cumhuriyet’in 100. Yılında, Suna Kıraç’ın anısına, geleneksel çini ve seramik sanatının güncel sanatla buluştuğu ‘Geleceğe Hatıralar’ sergisi mutlaka görülmeli…
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın kurucusu Suna Kıraç, Osmanlı kültüründe gölgede kalmış bir yaratıcılık alanı olan Kütahya çini ve seramikleriyle 1980’li yıllardan itibaren yakından ilgilenerek, kapsamlı bir koleksiyon oluşturmuş bir isim.
Koleksiyonu, Sadberk Hanım Müzesi’nden ödünç alınan eserlerle Nisan-Eylül 2000 tarihinde Paris’te Jacquemart-Andre Müzesi’nde, ‘Osmanlı Seramiğinin Görkemi’ başlığıyla sanatseverlerle buluşmuştu.
Söz konusu sergi, Suna Kıraç’ın sağlığında bizzat katıldığı son sergiydi.
Pera Müzesi, Cumhuriyet’in 100. Yılında Suna Kıraç’ın anısına, vakfın Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’ndan yola çıkarak geleneksel çini ve seramik sanatının güncel sanatla buluştuğu ‘Gelecek Hatıraları’ Sergisi’ne ev sahipliği yapıyor.
Sergiyi birlikte gezdiğim küratör Ulya Soley’e “Neden Gelecek Hatıraları” diye sordum.
“Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’nda üzerinde ‘Kütahya Hatırası’ yazısının olduğu çok fazla obje var. Sergi vakfın koleksiyonundan yola çıktığı için hatıra isminin özellikle başlıkta olmasını istedim” diyor Ulya Soley.
GELENEKSEL İLE GÜNCEL SANATIN KARDEŞLİĞİ
“18. Yüzyıldan 20. Yüzyıla uzanan bir zaman dilimini kapsayan bir koleksiyon, geleceği okumak için nasıl bir esin kaynağı olabilir? Gelecek, geçmişte biriktirilen tanıdık nesneler aracılığıyla hatırlanabilir mi? Korumayı kolaylaştıracak bir araç olabilir mi gibi sorulara cevap aradık” diye devam ediyor.
Sergide 18 sanatçının eserleri yer alıyor ve bunlardan 12 tanesi sergi için özel işler üretmiş.
Müzenin iki katına yayılan sergi, Motiflerin Hatırlattıkları, Nesnelerin Hafızası, Bölgenin Hafızası ve Geleceği Hatırlamak başlıkla dört bölümden oluşuyor.
Her bölümde duvardaki renkli pleksiglas kutularda vakfın Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyonundan bir seçki var.
Aralarında ilk kez gördüklerimizin de dahil olduğu koleksiyondaki nadide parçalar duvarlardaki renkli pleksiglas kutulara yerleştirilmiş.
Öyle ki esin kaynağı oldukları güncel sanat işleriyle karşı karşıya.
Motifler neler hatırlatır?
Brezilyalı Adriana Varejao’nın, Portekiz’in mavi “azulejo” çinilerinin desenleriyle yaptığı ‘Karo Seramik Döşeme’ işi örneğin ülkesinin bir zamanlar Portekiz’in kolonisi olduğuna işaret ediyor.
Sanatçı hasıraltı edilen bir geçmişi gün ışığına çıkartmak istiyor gibi.
1990’lı yılların sonunda yapılan Varejao’nun bu işi New Yorklu bir koleksiyonerden ödünç alınmış.
AZULEJO ÇİNİLERİYLE DİYALOG HALİNDE
Portekiz’in Azulejo çinilerinin karşısında Taner Ceylan’ın Rüstem Paşa Camii avlusundaki çinileri resmettiği tablo var.
Dünyanın farklı noktalarında üretilen çiniler sergide diyalog halinde.
Son derece kötü bir restorasyon geçirdiği için birbiriyle uyumsuz çinilerin olduğu duvarı Taner Ceylan olduğu gibi tuvaline aktarmış.
Eserin adı Duvar.
Mimar Sinan’ın eseri olan Rüstem Paşa Camii’nin çinilerinin bu arada ilginç hikâyesi şöyle:
Rüstem Paşa ikinci sadrazamlık döneminde, büyük servet harcayarak yaptırdığı caminin çinilerinin tedarik ettiği İznik atölyeleri yeterince çini üretemediği için Kütahya’da özel bir çini atölyesi açtırmış.
Ceylan’a dönersem ‘Gelecek Hatıraları’ı ikinci işi ‘Arkeoloji’ siyah beyaz oryantalist tarzda bir tablo.
Tanzimat döneminden iki figürden ayakta olanı Batılı tarzda giyinmiş, oturan ise fesli daha geleneksel
bir kıyafet içinde.
Fonda çinili bir duvar ve daha geride antik bir heykel var.
Ulya Soley “Hem Osmanlı, hem Batı’ya dönük modernist anlayış bir arada. Ancak bunun yarattığı gerginlik de var. Serginin yapısı tam böyle. Geleneksel bir koleksiyonun yanında geleceği dönük bir bakış” diyor.
MOTİFİN İÇİNDE DOLAŞMA
Bu bölümdeki diğer çarpıcı işlerden biri Elif Uras’a diğeri Burçak Bingöl’e ait.
Elif Uras’ın ‘Çifte Niş’i mavi tonlarda çini karolarla kaplı bir odacık ve duvardaki nişin içinde sanatçının imzası haline gelen çini bir kadın bedeni.
Soley’in dediği gibi motifin mekânlaştırılmasına örnek bir iş ve motifin içinde dolaşma fırsatı veriyor.
Nişin içindeki Ay Parçası adlı heykelin üzerinde ayın evrelerini görebiliyorsunuz.
Tavanda ise daha çok kilimlerde görülen ‘Eli Belinde’ motifi var.
Burçak Bingöl ise Topkapı Sarayı’ndaki sünnet odasındaki çini panelinden esinlenerek lacivert parlak seramikten yaptığı Saz Yolu Rotası yerleştirmesi sergiye özel üretilmiş.
Nesnelerin Hafızası bölümünde, Metehan Törer, çift kulplu Kütahya vazolarından fırlayan, sapları kırık kırmızı karanfilleri ‘Yeryüzünde Doğanlar’ seramik yerleştirmesine kondurmuş.
PERA MÜZESİ’NİN SANATA DÖNÜŞEN TOZLARI
Şimdi geliyoruz, serginin üretimi oldukça ilginç olan eserine.
Bölgenin Hafızası bölümünde, Aslı Çavuşoğlu, Bilal Yılmaz, Candice Lin ile birlikte yer alan Jorge Otero-Pailos’un işi ‘Pera Müzesi Hatırası’.
Soley’in verdiği bilgiye göre, Colombia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi profesörlerinden Prof. Jorge Otero-Pailos’un ilgi alanı tarihi eserler ve bunların korunması.
Bir süreden beri anıtsal yapıların üzerinde biriken tozlardan işler üretiyor.
Normalde seramik çalışmıyor ancak Pera Müzesi için ürettiği seramik işinde, müzeden toplanan tozların mikroskop altındaki görüntülerini dijital baskıyla karolara aktarmış.
Duvarda yan yana yerleştirilen karolar kaleidoskop görüntüsü etkisi yapıyor.
Küratöre tozların nasıl toplandığını sordum.
“Sanatçının yönlendirmesiyle, özel bir fırça yardımıyla binanın dış cephesinden, koleksiyonların olduğu depodan gibi farklı 10 noktadan tozları topladık. Zarfa koyarak postaladık” diyor.
Sergi tasarımını, Studio No Frame’den Yelta Köm ve Elif Tan’ın; grafik ve katalog tasarımını Esen Karol’un üstlendiği Gelecek Hatıraları, 24 Mart 2024 tarihine kadar Pera Müzesi’nin 4. ve 5. kat sergi salonlarında ziyarete açık olacak.
Kütahya Hatırası
Pera Müzesi’ndeki ‘Gelecek Hatıraları’ sergisi, geleneksel ile güncel sanatı bir araya getirmesinin ötesinde bakışımıza eşsiz Kütahya seramik ve çinilerine çevirmemize de yol açıyor.
En azından benim için öyle oldu.
Serginin kataloğu da ayrıca Kütahya’daki üretimle ilgili önemli yazılara yer veriyor.
Kütahya seramiklerini araştıran Samos doğumlu avukat Dinos Kogias ‘in katalog için kaleme aldığı ‘Kütahya Hatırası’ isimli yazıda, Kütahya’nın seramik atölyelerinin geçmişinin 15. Yüzyıla dayandığını ve Osmanlı’nın İznik’ten sonra ikinci en büyük seramik merkezi olduğunu belirtiyor.
16. yüzyılda, Kütahya atölyeleri İznik seramiklerine rakip, hatta daha yüksek fiyata satılan seramikler üretiyor.
Dekoratif duvar çini sanatı Kütahya’da 17. yüzyılda gelişmiş.
İznik seramik üretimi 17. yüzyılda düşüşe geçtiğinde, Kütahya’daki atölyeler yükselişe geçiyor.
18. yüzyılda, Kütahya, Çin ve Japonya porselenlerinin yanı sıra Avrupa ve İran seramiklerinden etkileniyor.
Nitekim sergide, pleksiglas kutucuklar içinde yer alan 19. yüzyıl tabaklarında Avrupa kaynaklı öykülerin resmedildiğini gördük.
İstanbul’u panoramik bir noktadan izlemek eski bir gelenek
Pera Müzesi’nde aynı gün içerisinde, “Tam Yerinden, İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi” Sergisini müzenin Sergiler ve Yayınlar Koordinatörü Zeynep Öğel ile gezme fırsatını buldum.
Serginin teması birkaç ay önce burada yazdığım Meşher’deki “Göz Alabildiğine İstanbul” sergisiyle benzerlikler taşıyor.
Zira her ikisi de İstanbul’un geçmişteki panoramik manzaralarını konu alıyor.
Aynı konunun hem Meşher hem Pera Müzesi tarafından ele alınması özellikle yabancıların bu şehre duydukları ilginin, merakın ve hatta tutkunun göstergesi.
İstanbul yüzyıllar boyunca ilham veren bir çekim merkezi olmuş.
Küratörler Çiğdem Kafescioğlu, Mehmet Kentel ve Baha Tanman’ın çıkış noktaları, yaşamını Kadıköy’ün tarihine adayan tıp doktoru ve araştırmacı yazar Müfid Tekdal’ın koleksiyonunda yer alan ve ailesinin 2018 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na bağışladığı 19. Yüzyıl başında yapılmış İstanbul’un 360 derecelik, 3.5 metrelik eşsiz manzarası.
Meşher’deki sergiyi gezmiş olan Zeynep Öğel “36 derecelik İstanbul panoramasının cazibesi çok fazla. Konuyu ele alma arzımız farklı” diyor.
EVLİYA ÇELEBİ’DEN BU YANA SEYİR
Tekdal ailesinin bağışladığı panoramik manzaranın 1800’lü yılların başında, 3. Selim döneminde ordunun ıslahı için gelen Fransız bir mühendisin elinden çıktığı sanılıyor.
15. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir süreçte üretilen panoramik İstanbul manzaraları, Seutter, Merian, Feraud, Barker, Gudenus, Schranz, Melling, Dunn, Robertson gibi sanatçıların çalışmaları.
Zeynep Öğel, İstanbul’a ait panoramik manzaların çokluluğunu, çeşitliliğini şehrimizde eskilerden beri var olan bir geleneğe bağlıyor.
“İstanbul’un panoramik noktalarının Evliya Çelebi’den bu yana var olduklarını biliyoruz. Evliya Çelebi Cihangir Caminin bahçesinin İstanbul’u izleme yeri olduğunu belirtmiş. Her dönemde İstanbul’da seyir noktaları olmuş” diyor.
Son dönemlerde ise Atatürk’ün özel davetiyle Türkiye’ye gelerek, 1935 ile 1951 yılları arasında İstanbul’un nazım planını hazırlayan Henri Prost’un çizimlerinde, bugün Taksim’deki The Marmara Oteli’nin yerinde İstanbul’u izleme yeri önerdiği görülüyor.
Prost haklıymış.
The Marmara Oteli’nin tepesi İstanbul’un en güzel izlendiği noktalardan biri.