Peki şimdi ne olacak?

Ekin Al
Ekin Al Yeni Bir Ekonomi

Küresel alanda özellikle sürdürülebilirlik odağında çalışan isimler başta olmak üzere hepimizin ortak bir sorusu var peki ya şimdi ne olacak? İklim hareketi, azınlık ve göçmen hakları, cinsel kimlik kazanımları, yeni finansal gelişmeler ve modellerin umudu, küresel ittifakların göstermelik dahi olsa en azından masada olması. Bir şekliyle de daha adil bir dünya için hayal kuran ve çalışanlar bu hafta her şey elimizden alınmış gibi hissediyoruz. Dünyanın farklı noktalarından konuştuğum isimlerde ESG, sürdürülebilirlik, çeşitlilik, kapsayıcılık gibi pek çok konunun artık tarihe karıştığından emin büyük bir karamsarlıkla ortada kimsenin cevaplamadığı ya da cevabını bilemediği bir soru: Peki ya şimdi ne olacak? Trump’ın geldiği an itibari ile sürpriz olmayan büyük kararları, tarih akışına önemli bir şekilde düşen tekno otokrat olarak adlandırabileceğimiz isimlerin dizildiği o fotoğraf, koca bir nazi selamı. Elde edilen tüm kazanımların en azından yolda olduğumuzu düşünmenin bir gecede “Drill baby drill” sözüyle “biz sadece iki cinsiyet biliriz kadın ve erkek” sözleriyle kenara hızla bırakıldığı bir zaman dilimi. Tüm devasa şirketlerin finans piyasalarının içten içe bu anı beklediğini bilsekte hızla tereddütsüz bu politikalara yönelişini izlemek oldukça iç karartıcı. Özellikle geçtiğimiz dönemde görece gücün sadece sermayede toplanmak zorunda olmadığını yeni oluşumları, yaratıcıları, sosyal girişimcileri görürken yani bir şekliyle sermaye sahipleri dışında da var olma alanları varken gelişen yapay zeka tekelleşmesi ile güç tekrar sermayede yani tekno otokratların elinde toplanıyor. Üstelik geçen hafta da değindiğim üzere algoritmalar ile hayatla kurduğumuz tüm ilişkilenmeyi ve gerçeklik algımızı bozmaktan hiç çekinmeyecek, demokrasileri yok etmeye kararlı bir sermayenin eline. Evet dürüst olmak gerekirse tablo karanlık. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin, Hindistan eylemleri ve görece inşa ettiği sürdürülebilirlik masasında yalnızlaşan bir yanda da özgürlüklerin köreldiği Avrupa. Gidişatta umutsuzluk görünüyor. Prof. Dr. Daron Acemoğlu X hesabında şöyle yazdı: “Evet, ülkeyi yöneten milyarderlerden oluşan bir oligarşi kötü bir haber olurdu (ve öyle). Ancak tarih, özellikle Afrika, Latin Amerika ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinden, daha kötüsünün, kurumları zayıflatan ve hem oligarşiyi hem de devlet aygıtını kontrol eden bir otokrat olduğunu gösteriyor. Endişelenmemiz gereken çok şey var.” Endişelenmemiz gereken çok şey var… Küresel ve yerel gündemin yükünü gittikçe daha çok sırtlandığımız bu günlerde endişelenmenin yükü gittikçe artarken hala ortada duran o koca soruya bakıyorum: Peki ya şimdi ne olacak? Bu sorununun cevabını bilenlerden değilim ancak bilmek zorunda mıyız emin değilim. Demokrasi, haklar ve sürdürülebilirlik mücadelesi yekpare bir biçimde hiçbir zaman kolay olmadı. Çok farklı noktada çok farklı uğraşları ve elbette hayal kırıklıklarını hep taşırdı. İşte şimdi tam da bu nokta “Her şey bitti deyip kenara mı çekileceğiz?” diye sorduğumda da cevabım hala ayakta durmak yola bakmaya yolda kalmaya gayret etmekle ilgili. Hiç olmadığı kadar büyük bir ahlaki devrime olan ihtiyacımız apaçık ortadayken oyun bitti söylemlerinin ötesinde oyunu var etmeye dair direnç alanlarımızı bugün bırakmamak gerektiğine inanan taraftayım. Dünyanın dört bir yanında ayakta duran adil işletmeler, sosyal girişimler, savunucular, bilinçlenen küçük de olsa bir tüketici profili ve bugün hala sözünü söylemeye yeni yollar üretmeye devam edenler. Sürdürülebilirlik meselesi kenara atılamayacak kadar büyük çünkü hayatın tam olarak kendisi. Var olmanın, var etmenin mücadelesi. Zaten hiçbir zaman bitmemiş ve bitmeyecek mücadele hikayelerinin kümülatif bir hali. Ayrımcılıkla mücadelenin, yoksullukla, iklim kriziyle mücadele etmenin geçmişi de hiçbir zaman çiçek bahçeleri ve büyük umutlar vaad etmedi ama her şeye rağmen yolda kalmanın çözümler aramanın birlikte üretmenin yollarını aramak gerek. Bu altı boş bir umuttan ziyade son eyleme geçme gücümüzün elimizden alınmasına izin vermemek ile ilgili.Tam da bu yüzden tam da şu an da iklim krizi için, biyoçeşitlilik, azınlık hakları, derinleşen ve kronikleşen küresel yoksulluk için olduğu kadar belki de otellerde güvenle kalmak, güvenle seyahat etmek, mesela rahatça denetleniyor mudur, her şey yolunda mıdır, yersem ölür müyüm korkusu gütmeden yemek yiyebilmek için için bu kocaman ve çarpık güç ilişkileri içinde zamanın ruhu için zamanın ruhuna rağmen savunacak çok şey, yürünecek çok yol var. Wendell Berry’nin dediği gibi: “Kendimize başarıp başaramayacağımızı sormak gibi bir hakkımız yok. Sormaya hakkımız olan tek soru doğru eylemin ne olduğu. Bu yeryüzü, üstünde yaşamaya devam etmek istiyorsak, bizden ne bekliyor?”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Duvarlar ve sınırlar 23 Aralık 2024
Distopyadan ütopyaya! 25 Kasım 2024
Masal bu ya... 16 Eylül 2024