Pazar yazısı (3): Özgüven
Bir çoğumuzun son derece beğendiği, itibar ettiği bir ruh hali…
Özgüven.
Sever misiniz?
Evet, tabii severiz…
Hattâ…
Çocuklarımıza ilk gençlik yıllarının başlarında özgüvenli olmaları konusunda telkinlerde de bulunuruz.
Ama…
Son yıllarda bu özgüven konusundaki telkinleri, ebeveynler olarak biraz doz aşımını sınırını geçecek şekilde mi yaptık acaba?
Evet, galiba…
Belki biraz, galibadan da fazla…
Geçen haftaki “Pazar Yazısı 2” yazımda X, Y, Z kuşaklarına ilişkin görüşlerimi paylaşmaya çalıştım…
Özellikle gençlerdeki özgüven, gerçekten gayet sağlam, kuvvetli…
Altı dolu olan özgüvene diyecek hiçbir şey yok; kutlamak lazım…
Ama, özgüvenin altı boş ise, ona özgüven de dememekte fayda var, çünkü o hassas çizgi geçilince iş cehalete, görgüsüzlüğe, kabalığa doğru gidiyor.n Başkaca birçok olumsuz sonuçları olan, giderek genişleyen bir yelpazede çeşitleniyor.
Son yıllarda topluma baktığımızda, sadece gençlerde değil, her yaşta ve toplumun her kesiminde müthiş bir özgüven patlaması görülüyor.
Hatırlarsınız, her yıl ülkemizde “Turizm Patlaması” olurdu…
O artık olmuyor, yerini bir başka patlamaya bıraktı; özgüven patlaması…
Herhalde bu da geçecek diye beklemek gerekecek. Belki bir süre daha…
Şimdi konunun biraz daha içine girelim.
Bir kere özgüven denilen tanımın, kendi içinde çeşitleri var…
Öyle “Özgüven işte…” deyip de geçmek olmamalı…
Kısa kısa bir bakalım özgüven çeşitliliğine…
Örneğin “Bana bir şey olmaz” cıların özgüveni…
İnanılmaz derecede kuvvetli, bir o kadar da anlamsız bir özgüven türü bu…
Bu duyguya bu derecede sahip olanlara nedenini soramıyorsunuz, çünkü yanıtları bir anlam ifade etmeyecek. Neden sana bir şey olmaz, ya da senin nasıl bir ayrıcalığın var, bu korunma (!) kalkanının kaynağı nedir gibi sorular sorana anlamlı gelse de sorulan muhatabın yanıtı bir anlam ifade etmez.
Çünkü bu özgüvenin altı boştur, bir dayanağı yoktur. Cehaletin, görmemişliğin ürünü bir duygudur.
Bunun en son örneklerini bizzat yaşayarak hepimiz gördük. CoVid-19 salgınının çeşitli evrelerinde, özellikle maske, mesafe ve hijyen hassaslıklarında, büyük bir çoğunluğun davranış biçimini gördük; hem de bütün dünyada, hem de her yaş ve çeşitlilikteki toplum kesimlerinde…
Uzun bir dönem dünyada, bütün uluslarda her gün bu salgın gerekçeli olarak meydana gelen ölümlü sonuçların yayınlanmasına rağmen, bir kısım özgüven sahibi (!) insanlar maske takmamakta direndiler. Bu “Bana bir şey olmaz” cılar, kendilerini uyaran insanları hırpaladılar, öldüren-öldürülenler bile oldu…
“Ben bilirim” ci özgüven sahipleri (!) …
Özgüvenin bu türü de ayrı bir konu…
Bunlar, her şeyi bilirler (!) ve asla “Bilmiyorum” demezler. Onlar için bilmemek ayıptır ve zul kabul ederler…O bakımdan her şeyi, ama her şeyi bilirler (!) Bilmedikleri adresi bile biliyormuş gibi tarif edenleri görmüşsünüzdür. Ekonomide de, mühendislikte de, hattâ güzel sanatlarda ve diğer tüm konularda, mimarî de, onlar her şeyi bilirler(!)
Dikkat ettiniz mi bilemem ama, bizim ülkede sadece iyi eğitim almış, kendini iyi yetiştirmiş insanlardan “Bilmiyorum” sözcüğünü duyabilirsiniz. Genelde akademisyenler “Bilmiyorum” kelimesini kullanacak cesaret, gerçek özgüven ve dürüstlüktedirler…
Bu grup da, aynı “Bana bir şey olmaz” cılar kadar yüksek derecede özgüven sahibidirler ve önerim uzak durmak doğrultusundadır. Yine de siz bilirsiniz.
“Ben bilirim” cilerin bir kolu olan “Neler görmüş-geçirmişler” de vardır ki, işte bunların özgüveni (!) tehlikelidir…
Meselâ ilaç tavsiye edecek kadar tıp bilenleri (!), binanın kolonlarından birini keserek görüntü ve hareket alanını genişleten mühendislik bilenleri (!) vardır. Genelde, bizim falancada da aynı sorun vardı, ama filanca ilacı almakla kurtuldu diye söze başlarlar… İkna yetenekleri de gelişmiş bu tiplerin tavsiyeleri yaşamsal tehlike arz edecek tehlikededir…
Aman uzak…
Hem de ciddi uzak durmak sağlığınız için önemlidir…
Finansman konusunda alt yapısı olmayı borsayı kenara bırakın, finansal okur-yazarlığı olmadan her türlü borsayı bilenler(!) de vardır ki bu tipler “Ocağa incir ağacı dikme” konusunun da uzmanıdır…
Artık mesafe tespiti size kalmıştır… Yazıyı uzatmamak için ekonomi bilen (!) özgüven sahiplerini de bu kategoride zikredelim…
Bu tür özgüven sahipleri, örneğin bir kez araba alım satımında bir şekilde para kazanarak ekonomist (!) olurlar… Bizim gibi üniversitelerde, yıllar boyu eğitim almadan, bizlerden (Ekonomistler / İktisatçılar) daha iyi ekonomi bilirler (!) di ki son ekonomik krizde bunun böyle olmadığını hep birlikte gördük, yaşadık…
Doğanın yıkılmasında, yok olmasında hiçbir zarar görmeyecek, zeytin ağaçlarının kesilip maden ocakları için yer açılmasını olağan karşılayacak kadar özgüven (!) sahibi olanları mı istersiniz, siyasette, hukukta veya diğer birçok konuda fetva(!) verenleri mi istersiniz bunlar maalesef sayıca giderek artarken, bunlar yüzünden toplum kalitesinde oluşan düşüşler, yaşam tarzının görgüsüzlüğe doğru yuvarlanmasına varan oluşumlar üzücü ve endişe verici olmakta…
“Ben yaparım” cılar, “Yaptım oldu” cular ve benzerleri de bu kategorideki ayrı türler…
Her neyse daha da uzatarak bu özgüven patlamasına hak ettiğinden fazla yer vermeyeceğim.
Sanıyorum anlatabildim…
Başta da yazdığım gibi, gerçek özgüven sahiplerine hiç sözüm yok, zaten olamaz da…
Onları saygıyla ve takdirle karşılamaktan başka…