Pazar yazısı 2
Takip edenler bilir, ekonomi konusunda bildiklerimi ve görüşlerimi, deneyimlerimi ekonomim.com da yazarak paylaşıyorum. Bu bana zor gelmiyor, üstelik çok da keyifli. Çünkü eğitimini aldığım, kısmen öğrendiğimi sandığım ve deneyimlediğim bir konu üzerine yazılarım.
Ama “Pazar Yazıları” öyle değil, daha zor…
Neden mi?
Çünkü onlar hayata dair yazılar…
Yani; bilmek gerekli…
Öğrenmek gerekli…
Öğrendim mi?
Herhalde kısmen…
Yaşım itibariyle mecburen…
Ama halâ tam değil, belki de hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyeceğim…
Bu arada hayatı tam olarak öğrenebilen var mı, bilemiyorum…
Yaş almak, eğitim, sanat, seyahat, yemek, okumak, yazmak, tarih ve diğer her şey hayatı anlayabilmenin yolları ve bunlar hep zaman ayırmayı gerektiren, anlamanın zamana bağlı olduğu konular.
Peki, gençleri anlayabilmek…
Bu fevkalâde derecede önemli bir konu; ki bunu mutlaka başarabilmeliyiz ey bizim kuşak…
X, Y, Z kuşakları ve onları takip edecek olan nesiller ile Baby Boomer tabir edilen bizim kuşaklar, 1968 kuşağı, bizler, hepimiz… Birbirimizi anlamak, birbirimizi, üzerinde anlaşamadığımız konularda bile sevgi ve saygıyla kabul etmek durumundayız.
Örneğin bizim kuşaklar sizin iletişim kullanımınıza takılır.
Neden?
Sanki bizler ve bizden öncekiler de sizinle aynı şeyleri yapmıyor muydular?
Öyle güzel yapıyorlardı, yapıyorduk ki…
Buyrun örnekleriyle…
Bir yakınım (Kayınpederim Dr. M. Yalman) zaman buldukça ansiklopedileri karıştırır, ilgisini çeken konuları okurdu. Alın size; internette gezinmek, Google’da arama yapmak.
Başka bir yakınım (Babam H.A. Ardıç)) çok yakın bir arkadaşının (Siz kanka diyorsunuz) annesinin saatler süren telefon konuşmalarında telefon ahizesini masasına bırakır, çalışmaya devam eder, arada bir de “Tabii, evet” gibi sözlerle karşısındaki yaşlı hanımefendiyi dinlerdi. Alın size; Speaker Phone, hands out telefon görüşmesi. Dikkat gençler; kapsam dışı olmak yok… Meşgule almak da yok… Telesekretere mesaj bırakmak da yok…
Örnekleri çoğaltmak mümkün, şimdi bakıldığında bize bile komik gelen tarzda çok örnek var…
Öyle ya da böyle hayat bu ve her saniyesi önemli. Bize verilen, her gün verilen 86.400 saniyelik bir kredi gibi düşünün. Değerlendirmek lâzım, kazançlı çıkmak ve de öyle bitirmek lâzım.
X, Y, Z kuşaklarında olan gençler, muhtemelen takip eden kuşaklardaki gençler de, ama giderek gelişerek, benzer temelden hareketle tercihleri, deneyimleri bizlerden farklı kimlikler…
Çok sevdiğim ve takdir ettiğim özelliklerinden biri; boş laf ve hamasetle değil, bilim ve akılla çalışıyorlar. Sorguluyorlar, araştırıp inceliyorlar. Biat etmek yerine sonuna kadar sorguluyorlar. Bu mükemmel bir ayrıcalık, ellerinde şimdilik google vb arama motorları var, daha ileride bu işler kimbilir nasıl gelişecek…
Renk, dil, din, ırk, cinsiyet vb ayırımlara hiç itibar etmiyorlar. Onlar için önemli olan insan… Bu arada doğa, diğer canlılar… İnsanlar arasında fark gözetmiyorlar, eşit davranıyorlar, yargılamıyorlar, herkesi bağımsız bir birey olarak görebilme yetisini edinmişler. Mükemmel…
Siyasetle pek fazla ilgili değiller. Belki var olan yapılaşma onları tatmin etmiyor. Çünkü tradisyonel particilik sistemini adil ve yararlı bulmuyorlar. Ülkelerini seviyorlar ama dünya vatandaşı olmayı daha geniş anlamda önemsiyorlar. İleri batı ülkelerinde okumak, çalışmak ve yaşamak onlara daha tatmin edici geliyor. Kuramsal yaşam tarzını ve engin demokrasi anlayışını benimsemişler.. Yaşamın saygı ve hürriyete dayalı platformlarda sürdürülmesi onların öncelikli tercihi… Bunu anlamamak mümkün değil…
Satınalma gücüne erken sahip olmak, para kazanmak onlar için öncelikli önemde… İyi okumak, mutlaka birkaç geçerli yabancı dili akıcı konuşmak, çalışmak ve kazanmak… Ana hedefleri bunlar… Bunun için yer, zaman, kurum, kuruluş vs önemli değil, yeter ki bu süreçler başarıyla tamamlansın… Başarı kriterleri öncelikle ve olabildiğince erken yaşlarda kazanılan para… Başarı sonrası hedef; dünyayı dolaşmak, mutlu ve rahat yaşamak. Eleştirebilir misiniz? Tabii ki hayır. Üstelik takdir de ediyorum. Ancak gençlerin ne kadarı bu hedefler için gerekli alt yapıya sahip olabiliyor ve hedeflerine ulaşabilenlerin toplamdaki oranı ne? İşte sorun burada…
Az, öz ve net, bir o kadar da objektif konuşuyorlar. Bazı kısaltmaları çok kullanıyorlar. İyi, ne var bunda? Hattâ, bir sürü boş laf yerine az ve öz, net konuşmak çok daha iyi. Efendim kendi dilimiz bozuluyormuş? Hiç katılmıyorum. Bu arada şunu da unutmamalı; dilin yaşaması o dili kullanan toplumun da yaşamasıdır. Doğru ama, ben bu gençlerle bu anlayıştaki gençlerle dilimizin unutulacağını sanmıyorum.
Değişik sporlara daha fazla ilgi duyuyorlar, fırsat buldukça değil, düzenli olarak spor yapıyorlar. Mutlaka, hiç olmazsa belli bir yaşa kadar mutlaka düzenli spor hayatlarının vazgeçilmezi. Beden sağlığı ile ruh sağlığının paralel geliştiğine inanmışlar. Göbekli olanları çok az, o da bir çeşitlilik diyelim.
Bazı diyaloglarında sert olabiliyorlar ama kavgadan yana değiller. Barış, özgürlük ve demokrasi vazgeçilmez yaşam mottoları. Hayat tarzlarına karışılmasını asla istemiyorlar. Haksızlıklara tahammül edemiyorlar, adil olmaktan fazlasıyla taraflar…
Giyim tarzları da farklı. Örneğin kravat takmayı sevmiyorlar. Ben de artık sevmiyorum. Körü körüne edinilen alışkanlıklara hiç prim vermiyorlar. Rahat olmayı, saygılı ilişkileri ve huzurlu, mutlu yaşamayı seçmişler, umarım ve dilerim ki hepsi bu hedeflere ulaşsınlar. Kaderci değiller, sonuna kadar savaşıyor, mücadele ediyorlar.
Çoğu zaman çok komikler. Gülmek ve gülümsemek onlara hem çok yakışıyor, hem de onlar bunu biliyorlar. Hayatı takip ediyorlar, olan-biten birçok şeyden haberdar olmalarına sakın şaşırmayın çünkü öyleler.
Onlar bizim gençlerimiz, bizim çocuklarımız, bizim kardeşlerimiz… Tabii ki aramızdaki kuşak farklılığında bizden farklı, bizden de ileri olacaklar ki zaten olmazlarsa; işte o zaman hem onlara hem de bize yazık… Varsın “Slm” yazsınlar ya da “Kanka” desinler… Ne olacak ki, biraz da biz anlamaya çalışalım. Onların bize uymalarını beklemek çok daha yanlış.
Elbette yazdıklarımın bazı ülkelerde, bazı genç kuşakların önemli bir kısmı için olanaklı olmadığını, belki bir kısım gençler için ütopik gelecek bir yaklaşım bütünü olduğunu da biliyorum. Norveçli bir genç ile Somalili bir gencin arasında çok farklılık var, biliyorum… Ya da eğitim ve maddi profil bakımından çok farklı olan ama aynı ülke vatandaşı olan gençler arasında da çok çok fark var. Onu da biliyoruz.
Pazar günü karamsarlığa yer vermeyelim, yaşadığımız dünyanın; bizlere pek olamadıysa da gençlere çok daha adil olmasını temenni edelim. Yazdıklarımın tamamının olamayacağını biliyorum, o bakımdan anlamsız dilekte bulunmak yerine, en azından büyük çoğunluk olarak gençlerin erişmeleri için çalışalım.
Herkese mutlu Pazar’lar…