Parayı veren düdüğü çalar...

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

ABD'de Başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, küresel siyasal sistemin 21. yüzyılda "tek kutuplu" mu olacağı, yoksa "çok kutupluluğa mı evrileceği" tartışmasıyla hiç ilgilenmiyor. Aksine Trump, koltuğa oturur oturmaz kabaca "parayı veren düdüğü çalar" diye tarif edilebilecek sistemi kurdu bile.

Trump önce "hasımlardan" değil, "müttefiklerden" başladı; Daha koltuğa oturmadan yaptığı çıkışlarla Danimarka'yı Grönland'da ABD'ye "daha fazla alan açmaya" ikna etti bile.

Ardından yaptığı açıklamalarla Meksika ve Panama'yı "arka bahçe" kıvamına getirdi.

ABD'nin geçen yüzyıldan beri liderliğini yaptığı "kural bazlı uluslararası sistem" de Trump'ın hiç umurunda değil; Sırf daha kalabalık nüfusa sahip Çin, ABD'den daha fazla aidat ödüyor diye Dünya Sağlık Örgütü'nden tek bir imza ile çıkardı ülkesini.

Daha koltuğa oturur oturmaz, bir önceki Suudi Arabistan ziyaretini Suudlar'ın ABD'den 400 milyar dolarlık mal satın alması karşılığında yaptığını anlattı ve Başkanlığının yeni başlayan ikinci döneminde ziyaret rayicinin "500 milyar dolar" olduğunu söyledi.

Gazze'nin Filistinlilerden arındırılması planı...

Trump'ın tarihe, demografiye, ulusal kimliklere de pek saygısı yok. Yoksa daha göreve başlar başlamaz yanmış-yıkılmış Gazze'deki yaklaşık iki milyon Filistinli'yi başka bir ülkeye - Endonezya ismi telafuz ediliyor- gönderme telaşına düşer miydi? Filistinliler'in "Gazze yeniden inşa edilene kadar, geçici olarak" başka ülkeye gönderileceği ifade ediliyor. Ancak "geçici" diye 50 yıl önce topraklarını bırakan Filistinliler'in hala Ürdün'de kamplarda yaşadıklarını, dönemediklerini akılda tutmakta fayda var elbette.

Belli ki İsrail'de ırkçı koalisyon hükümeti, zamana yayarak, Gazze'nin Filistinliler'den arındırılması havucuyla ikna edildi Trump'ın Başkanlık yemini etmeden sadece saatler önce ateşkes anlaşmasını imzalamaya.

Trump'ın en büyük sıkıntısı Ukrayna olacak gibi...

Trump uluslararası ilişkilerde tüm mevcut kuralları yıkmaya, ya da en azından eğip bükmeye hazırlanırken, en çok zorlanacağı konunun da Ukrayna olma ihtimali büyük. Başkanlığa yeniden aday olduğu andan itibaren, çok kısa sürede -24 saat içinde demişliği bile var- Ukrayna meselesini çözeceğini vaadetti Trump. Ukrayna'ya Amerikan desteğini tümden keser de, tüm yükü Avrupalılar'ın üzerine yıkarsa, Kiev yönetimini Rusya'nın şartlarını kabul etmeye zorlayıp, vaadini yerine getirebilir de. Ancak bunun özellikle iç siyasette bir bedeli olur; Biden yönetimi Afganistan'dan apar-topar çekilmeyi seneler sonra bile kendi seçmenine anlatmayı başaramamıştı. Trump'ın Ukrayna'dan benzer şekilde çekilmesi, daha Başkanlık görevinin başında baş ağrısına dönüşmeye aday bir hal alabilir.

Tabi böylesi bir adımın Çin'i cesaretlendireceğini de unutmamak gerek; Tayvan meselesini Çin de - tıpkı Trump'ın Grönland'da ya da Panama'da yapacağını açıkladığı gibi- zorbalıkla çözme yolunu seçebilir. Öncelikle Ortadoğu'ya odaklanıp, İran'ı etkisizleştirmek üzerinden oyun kurma, Çin'i ise vergi artışlarıyla "terbiye etme" işaretleri veren Trump açısından sıkıntılı bir dönemeç olur bu.

Türkiye'nin durumu sıkıntılı

Trump'ın öngörülemez ve "önce Amerika" diyen politikaları, Türkiye'yi de orta vadede sıkıntıya sokmaya aday. Trump'ın kurmakta olduğu "Parayı veren düdüğü çalar" sistemine derin bir ekonomik krizle yakalandı. Verecek para olmayınca, çalacak düdük bulmak da güçleşiyor elbette.

Bunun somut sonuçlarını da Suriye'de izlemek mümkün; Esad'dan sonra Şam'ın kontrolünü ele geçiren HTŞ, ülkenin toprak bütünlüğünü ve üniter yapısını korumakta zorlanıyor. Fırat'ın doğusundaki PYD-YPG, yeni Suriye bayrağını kontrol ettiği bölgelerde göndere çekse de, silahlı gücünden vazgeçecek gibi durmuyor. İşin ilginci Trump'ın ekibinde de PYD-YPG'yi silah bırakmaya zorlayıp, HTŞ önderliğinde kurulmaya çalışan ulusal orduya katmak için öyle coşkulu bir tavır da ortada yok. ABD Başkanı'nın yemin törenine PYD-YPG'den üç kadının katılıp, Türkiye'nin hiç görüntü vermemesi bunun göstergesi.

İsrail ise güneyden Suriye'de işgal ettiği toprakları milim milim arttırıyor. Şimdilerde HTŞ yönetimi altına girmek istemeyen ülkenin güneyindeki Dürzi topluluklarından İsrail'e "gel, bizim yaşadığımız bölgelerin de kontrolünü ele al" çağrıları başladı bile. Türkiye'nin Esad'ın gitmesiyle birlikte Suriye'nin geleceği için ortaya koyduğu harita giderek silikleşiyor. Erdoğan'ın Trump'la doğrudan kuracağı ilişki ile ABD Başkanı'nı Ankara'nın bakış açısına yaklaştırıp yaklaştıramayacağını ise zaman gösterecek.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Pakistan'a dikkat! 02 Ocak 2025
Laiklik meselesi 30 Aralık 2024