Parasal aktarım mekanizmasının ilacı: Tedarik zinciri finansmanı
Serden Keçecioğlu
C2FO Türkiye Ülke Direktörü
DÜNYA okurları için kaleme aldığımız önceki yazımız BDDK’nın TL krediye erişimi sınırlandırdığı haftaya denk gelmişti ve kararın şirketlerin nakit akışına olan etkilerini tartışmıştık. Bu hafta başında BDDK yeni bir düzenleme yayımlayarak, döviz likiditesi tutan firmalara yönelik kredi kısıtlamasını genişletti. Böylece regülatör, liralaşma stratejisine desteğini ve selektif kredi politikasına olan yönlendirmesini kararlılıkla sürdürmüş oldu. Öte yandan TCMB, politika faizini yıl bitmeden %9 seviyesine çekeceğinin sinyalini verdi. Böylece, TCMB’nin gaz, BDDK’nın fren pedalını kontrol ettiği bir ortamda, parasal aktarım mekanizmasının işleyişine dair tartışmalar gündemde kalmaya devam etti.
Şirketler tedarik yaparken daha uzun ödeme vadelerine ihtiyaç duyuyor
Parasal aktarım mekanizmasının en önemli kanallarından olan politika faizi, bir süredir reel ekonomi üzerinde arzulanan etkiyi yaratmakta zorlanıyor. Bankalar, faizini belirleyemedikleri bir krediyi vermekle, hiç kredi vermemek arasında tercihe zorlandıklarından, kredi hacminde reel bir düşüş gözleniyor. İşletme sermayesi ihtiyacı hızla artan şirketlerin kredi ihtiyacı karşılanamadığından, nakit akışı endişeleriyle piyasada vadeler kısalıyor. Oysa, bir taraftan ihracat pazarlarındaki yavaşlama, diğer taraftan lokal satın alma gücündeki aşınma nedeniyle, şirketler tedarik yaparken daha uzun ödeme vadelerine ihtiyaç duyuyor.
“Alıcı garantili tedarikçi finansmanı”
Tedarik zinciri finansmanı, bu sıkışmayı önleyebilecek ve “çarşıda” hareketin devamını sağlayabilecek bir bankacılık ürünü. Bu finansal çözümde bankalar, büyük ölçekli kurumsal firmaların riskini üstleniyor ve vadesini bekleyen faturaları talep eden tedarikçilere bir iskonto karşılığında erken ödüyorlar. Banka açısından risk çok düşük olduğundan, fatura vadesi de genellikle 2-3 ayı geçmediğinden, tedarikçi için son derece cazip bir maliyetle ve kredi yükümlülüğü altına girmeden finansmana erişmek mümkün oluyor.
Türkiye’de “alıcı garantili tedarikçi finansmanı” olarak bilinen bu modelin uygulanış şeklini global bir finansal teknoloji şirketi perspektifinden inceleyip, pek çok gelişmiş ekonomideki uygulama ile karşılaştırdığımızda, Türkiye’de teknolojinin tüm imkânlarına rağmen halen evrak işi gerektiren, KOBİ’lerden ziyade sınırlı sayıda büyük ölçekli tedarikçinin yaralandığı bir uygulama gözlemliyoruz. Zamanın ruhuna uygun basit bazı regülasyon değişiklikleri yapılması halinde, Türkiye’de alacak finansmanının hızla gelişebileceğini ve dijitalleşebileceğini öngörüyoruz.
Öncelikle, alacakların bankaya temlik edildiği (receivable purchase model) yapısından, bankaya sadece ödeme emrinin yollandığı (accounts payable management agreement) yapısına geçilmesi, önemli bir aşama olacaktır. Kurumsal firmaların gelişmiş ERP sistemlerini, e-fatura altyapımızı ve merkezi fatura kayıt sistemini dikkate aldığımızda, artık her bir işlemde tedarikçiden talep edilen ıslak imzalı alacak bildirim formlarının gerekliliğini sorgulamamız ve bu alana özel daha dijital bir regülasyon getirmemiz gerekiyor.
Nakit akışı hızlanması ve bankalara düşük risk
Bir başka önemli aşama, bankanın sadece riskini üstlendiği kurumsal alıcı ile hesap ve kredi ilişkisinde olması, tedarikçilerin ise mevcut tahsilat hesaplarıyla işleme katılmalarıdır. Alıcıdan gelen ödeme dosyasına uygun şekilde, tüm tedarikçilere havale ve EFT yapılarak sürecin tamamlanması sağlanırsa, bu çözüm çok daha geniş kitlelere rahatlıkla ulaştırılabilecektir.
Son olarak, bahsi geçen dev kurumsal şirketlerimizin tedarik zincirini finanse etme işini elbette tek bir banka üstlenemeyecektir. Ancak her bankanın kendi sistemsel alt yapısını devreye almaya çalışması müthiş bir verimsizliğe ve kötü bir tedarikçi deneyimine yol açmaktadır. Buradaki çözüm, bir ya da iki bankanın operasyonel süreci üstlenmesi, risk almak isteyen diğer bankaların ise sendikasyon yoluyla sürece dahil olmasıdır.
Kurumsal firmalara mal ve hizmet tedarik eden şirketlerin, vadeli alacaklarını tek bir noktadan, makul bir iskonto maliyetiyle, hızlı ve tamamen dijital bir biçimde tahsil edecekleri teknoloji altyapısının kurulması, tüm Türkiye genelinde nakit akışının hızlanmasını ve bankaların düşük risk alarak ticareti, özellikle de KOBİ’leri fonlamasını mümkün kılacaktır. Bunu başarmak için teknoloji ve likidite hazır, ihtiyaç ise en üst seviyededir. Tedarik zinciri finansmanı, kamu otoritesinin desteklediği fatura bazlı finansmanın ve daha sağlıklı bir parasal aktarım mekanizmasının anahtarı olabilir.