Paralel eksenler ortasındaki Türkiye
Elindeki tek eksen Batı ise; bütün diğer eksenleri “kayar” görürsünüz. Ana eksen kayınca; ya “firavunuyla birlikte gömülmeye razı erkân” olur veya yeni eksen ararsınız. Küresel kriz, “eldeki tek eksen” farzedilen Batı’yı durgunluk denizinde çalkalayınca yeni eksenler olabileceğini fark ettik.
Dünya, 2008’deki küresel krizden sonra, ticarette, diplomaside, bölgesel ittifaklarda ve finansal oluşumlarda çok daha farklı eksen seçenekleriyle yüzleşti. Küresel eko-politikte Türkiye’nin “eksen genişleme” gayretleri, kuvveden fiile geçer oldu, bazı alanlarda eksen değişikliğine mecbur kaldı.
HASTA ADAM’DAN SEÇEN ADAMA…
Bundan 100 yıl öncesinin “Hasta adam”ı Türkiye, bugün ekseni kayık Batı’nın “ilgi odağı” olmuş. Bu da ülke ekonomisindeki iştah açıcı dinamizmden kaynaklanıyor. Nitekim bu dinamizm; AB gibi eskimeye yüz tutmuş Avrupa ekseninden değil, Körfez, Ortadoğu, Rusya gibi alanlardan geliyor.
Bizden bazıları buna “eksen kayması” diyedursun, ben buna “yeni eksen oluşturma” diyorum. Düne kadar “merkez bir yerde (Batı) ve çevre her yerde (Türkiye ve bölgesi)” algısı söz konusuydu. Bugün bu anlayış yerini; “merkez her yerde (Türkiye ve bölgesi) ve çevre bir yerde (Batı)” algısına bırakıyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Eksenlere dair…
Eksen tercihine mi zorlanıyoruz?
Gelişmeler gösteriyor ki Türkiye, Atlantik havzası ile Pasifik havzası arasında tercihe doğru itiliyor. AB ve ABD odaklı eski dünya (önceleri yeni dünya diyorduk) ile Çin&Hindistan (Hindiçini - İngilizce Chindia) oluşumlarından hangisinde yer alacağımızı şimdiden uzun vadeli olarak düşünmeliyiz.
Hangisi daha cazip görünüyor?
Bunu söylemek o kadar kolay değil. Tarihi bağlarımız ve mevcut ilişkilerimiz odağından bakınca Batı ekseninden çok çabuk yüz çeviremeyiz. Fakat Pasifik’te oluşan tarihin en büyük ticari işbirliği RCEP ve kuzeyimizdeki Kuşak-Yol söz konusu olduğunda, yarının dünyası için yeni seçenekler kapımızdadır.
not/ESKİ DÜNYA İLE YENİ DÜNYA ARASINDA HER YERDE OLABİLİRİZ
Öyle bir coğrafyadayız ki 3 tarafı denizler ve 4 tarafı sorunlarla çevrilmiş durumda, tüm siyasi-ekonomik eksenler neredeyse üzerimizden geçiyor. Bu durum fırsatlar kadar tehditlerin de adresi bizim için. Farklı tercihler ile giderek kutuplaşan dünyada ister istemez bazı vazgeçişlere zorlanacağız.
Yakın geçmişe bakıyoruz; bölgemizdeki Türkiye odaklı ekonomik hareketlilik, eğer sürdürülebilir hale gelebilirse, yakın gelecekte tıpkı AB, NAFTA veya BRICS benzeri, yeni bir ekonomik kümelenmeyi konuşabiliriz. Nitekim “AB yerine Orta Doğu” eylem planları, yeni “paralel eksenler” menüsüydü.
CENTO ile bunu savunma alanında 70 yıl önce denemiş, ekonomik dayanak bulamayınca da başaramamıştık. 1985’te Türkiye, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) ile yanına İran, Pakistan, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ı alarak bölgesel güç olmayı denemişti. Ancak o dönemleri hatırlıyorum, hiç biri gürlediği kadar yağamadı.
Benzer pek çok deneme, ya fikir aşamasında kalmış veya CENTO veya ECO gibi, “diğer civar şartlar” hazır olmadığından hayata geçirilememişti. Bugün durum çok farklı; öncelikle Türkiye ekonomisi artık küresel oyuncu olma yolunda iddialı ama avantajlarını harcamaya başlamış bir ülke görünümünde…
Bizlerin biran önce “dünya lideriyiz” hamasetini ve bu algıya yönelik boş söylemleri bırakıp; Eskimiş Batı ile yenilenen Doğu arasında, başkalarının dayattığı tercihler yerine kendi kararlarımızı vermeliyiz.